Bir başarı öyküsü ve düşündürdükleri

Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ tandogan2007@gmail.com

Ben Barry'nin öyküsü

Ben Barry bu işe 14 yaşında iken başlamış. Bir kız arkadaşını öyle beğenmiş ki, "Sen manken olmalısın" deyip kızın resmini bir ajansa yollamış. Ajanstan cevap gelmiş. "Model olabilmesi için en az üç beden zayıflaması gerekir". Ben Barry yılmamış. Kızın resmini bu kez Ottawa'da bir ajansa yollamış. Ajanstan aramışlar. "Bu modelle çalışmak istiyoruz." Sormuşlar Ben'e "Siz bu modelin menajeri misiniz?" Bu soruya düşünmeden, "Evet, elbette menajeriyim" diye cevap vermiş Ben Barry. O günden bu yana birçok kişiyi model olarak podyumlara kazandırmış. İşe 1997 yılında evlerinin bodrum katından başlamış. Şu an 25 çalışanı ve 300 modeli ile Kanada'da "Ben Barry Agency Inc" adında  başarılı bir ajansı var...

Barry bir manken avcısı. Modellerini her yerde buluyormuş; sokakta yürürken, metroda seyahat ederken, alışveriş merkezlerinde alışveriş ederken veya internetten. Son  derece zayıf, insanların "Vay be, manken gibi kız" dedikleri kızları mı buluyor, Ben? Hayır, her markanın kişiliğine uygun, tüketicilerin kendilerine benzeyen kişileri buluyor, Ben Barry.

Ben Barry, University of Toronto'dan mezun olmuş. Cambridge Üniversitesi'nde master yapmış. İngiltere, Amerika ve Kanada'da 14-65 yaş grupları kadınlar arasında yaptığı araştırmaya göre tüketiciler yaş, beden ve ırk olarak kendilerine benzeyen kadınları tercih ediyorlar. Tüketiciler uzun, ince ve çoğunluğu beyaz modeller yerine kendilerine benzeyen modellerin taşıdığı markalara daha yüksek puan veriyorlarmış.

Ben Barry, şimdi Cambridge's Judge Business School'da doktora yapıyor. Doktora çalışmasına master tezindeki ülkelerin yanında Hindistan, Çin ve Brezilya'yı da eklemiş. Ön bulguları gösteriyor ki, en azından Batılı ülkelerde kadınlar kendilerine benzeyen modellere ve onların sunduğu markalara daha olumlu bakıyorlarmış "İnsanlar  modada hâlâ göz kamaştırıcı bir imaj istiyorlar... Ancak ulaşılamazdan ulaşılabilir güzelliğe yöneliyorlar" diyor.

Kadınlar kendilerine benzeyeni tercihleri Çin ve Hindistan için daha az geçerli imiş. Asya'daki kadınlar beyaz modellere daha olumlu bakıyorlarmış. Henüz gerçekçi olmayan modellerin reklamlara etkili olmadığı tartışması henüz Asya'da başlamamış.

Bir yorum.

Yukarıdaki öyküyü (Study Shows That Beauty Is in Eyes of the Beholder) The Wall Street Journal'ın 12 Temmuz 2009 tarihli sayısından aktardım. Bu öyküde ilginç noktaları  dile getirmek istedim.

Ben Barry, daha 14 yaşındayken, bir arkadaşının menajerliğini üstlenecek kadar işe erken başlamış. Kişi, merak ve yeteneğine uygun işi ne kadar erken bulursa o kadar başarılı oluyor. Şu gerçeği kavramak zorunda herkes. Öylesine bir dünyada yaşıyoruz ki, vasatlar hiç kazanamayacak. Ancak yeteneklerine ve merakına  uygun işte çalışanların başarılı olacağı bir dünya düzenine doğru gidiyoruz. Herkes içindeki cevherin ne olduğunu öğrenmelidir...

Ben Barry'nin ailesi de ona destek olmuş. Örneğin, "Modellerle uğraşır, dersini ihmal eder" diye düşünmemişler. Evlerinin bodrum katını ona vermişler. Gördüğünüz gibi, birisine hep hazır ekmek verileceğine, ekmek yapması için destek sağlamak daha sağlıklı bir yönelim.

Bu öyküde ilgimi çeken bir diğer husus, Ben Barry'nin başarılı olmasına karşılık öğrenimini yarım bırakmaması. "Ben hayat üniversitesi mezunuyum" deyip cahilliği ile övünebilirdi. Başarılı girişimci olsa da kişi eğitimli ise daha çok başarılı olur. En azından oturmasını, kalkmasını, saçmalamadan konuşmasını öğrenir. Çünkü başarılı girişimcilerin gençlere örnek olması, rol model olması gibi sosyal bir sorumluluklarının da olduğu kanısındayım. Sadece başarılı girişimcilerin değil, sporcusundan sanatçısına kadar her konudaki başarılı insanların bu sosyal sorumluluğuna inanıyorum.

Bu öykünün ana konusu da  çok ilginç. Tüketiciler,  modellerde kendilerini arıyorlarmış. Şimdi merak ediyorum doğrusu. Sanki özel  bir proje olarak yaratılmış, tanrıça gibi modeller acaba piyasadan kalkacak mı?

Bu araştırmadan yola çıkarak, acaba tüketicilerin bu eğilimi siyasal tercih konusunda da geçerli mi diye düşünmekten kendimi alamadım. Yani halklar kendileri gibi kişileri mi seçiyorlar? Eğer böyle ise, durum kötü... Toplumda artan ve yayılan şiddet eğilimi böyle giderse ileriki yıllarda üstteki koltuklarda daha hiddetli, şiddetli ve celalli  kişiler  mi göreceğiz?

Tüm yazılarını göster