Science’da yayınlanan bir makaleye göre; 2021’de Chicago Tribune’de yayınlanan “sağlıklı bir Doktor COVİD 19 aşısı olduktan 2 hafta sonra aniden öldü” haberi 54 milyondan fazla okundu. Uzmanların “ölüm ile aşı arasında bağ yoktur” demesine rağmen haberin veriliş şekli nedeniyle inandırıcı oldu. Uzmanlara göre manipülasyon amaçlı dezenformatik bilgi, tüketici zihninde/ticarette farklı tahribatlara neden oluyor. Son günlerde sıkça duyduğumuz “pestisitli ürünler geri geliyor, bize yediriyorlar” mevzusunun benzer yönleri var.
2024 yılında AB, “Gıda ve Yem İçin Hızlı Uyarı Sistemi, RASFF’da bildirim listesinde Türkiye tüm ülkeler arasında ilk sırada. Yaklaşık 400 bildirimin 230’a yakını kuru incir kaynaklı. Diğer problemli ürünler fıstık ve susam, onlar da genelde yurt dışından gelen/kaçak giren ürünlerin paketlenerek ihracata konu edilmesinden kaynaklı. İncir dışında oran, Fransa ve diğer AB ülkeleriyle benzer. Sağlığımızı düşündüklerini zannettiğimiz lobiler bazen bu tarz tartışmalarla Türkiye’nin ihracatına balta vurabiliyor, kulağımıza fısıldanan bilgilerin gerçeğini sorgulamakta fayda var.
Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Mehmet Ali Işık; “2024 üretim sezonunda görülen olumsuz hava koşullarından dolayı incirdeki aflatoksin varlığında önemli bir artış yaşandı. 2024 yılında AB ülkelerine yapılan ihracatımızda RASFF bildirim sayısı 2023 yılına göre artış gösterdi. Yılda ortalama 500-600 ton aflatoksinli kuru içir imha edilirken, önümüzdeki dönemde miktar 1.500 tona yükselecek. Toplanan aflatoksinli incirler Biyogaz tesislerinde bertaraf ediliyor,” diyor.
İhracattan dönen ürünlere ne oluyor. Yaş sebze meyveler genelde o ülkede imha ediliyor veya başka bir ülkeye tekrar ihracatı yapılıyor. Kuru meyveler geri geliyor. Tarım ve Orman Bakanlığı tespit edilen uygunsuzluğa yönelik kapılarda yeniden analiz yapıyor duruma göre ürün imha ediliyor. Kodekse uygunluk varsa ithalat kurallarına göre yurda alınıyor ihracatçı firma AB’nin kabul etmediği bir ürünü Afrika veya başka bir ülkeye yeniden satabiliyor. Ürünlerin ülkeye geldiğinde imha edileceğini bilen ihracatçılar genelde ürünleri Türkiye’ye geri getirmeden başka bir ülkeye ihracat yapıyor veya o ülkede imha ediyor. Kodeks’e uygun ise pazara yeniden sunulabiliyor. Elbette kaçak/göçek ülkeye giren pazara çıkan ürünler de olmuyor değil.
Dünya nüfus incelemesi raporuna göre Türkiye dönüm başına pestisit kullanımında ilk 10’da bile yok. Fransa hektar başına 3,67 kilo, Hollanda 10,86 kilo, Türkiye 2,26 kilo pestisit kullanıyor. AB ülkelerinin birçoğunda Türkiye’den fazla pestisit kullanmasına rağmen neden Türkiye gündemde.
Ülkeler kendi sağlık politikaları çerçevesinde tarım/gıda ihracatında ürünlerde kabul ettikleri (katkı/ilaç) oranlarıyla ihracatlarına yön veriyor. Oranlar zamanla değişebiliyor, farklı ürünler için farklı oranlar belirlenebiliyor.
Küresel tarım ve gıda üretimi/ticareti “Kodeks Alimentarius” denen “gıdanın anayasası” olarak bilinen kurallar bütününe göre yapılıyor. Çeşitli zamanlarda bir ilacı satmak, belirli bir katkı maddesini yasaklamak, yeni bir ilacı veya pestisiti pazara sunmak gibi sebeplerle hâlihazırda kullanılan çeşitli ilaç/katkıların oranları değiştirilerek pazar regüle edilebiliyor. Trump’ın ek vergi koyması gibi bir pestisitin limitini düşürmek de temelde ticaretin silahlarından biri. Bir ilacı veya bir pestisiti tamamen ortadan kaldırmak bir ülkenin ihracatını bitirebildiği gibi başka bir ülkenin ürünlerinin satışının önünü açabilir. Kimi ülkeler konuya tamamen sağlık yönüyle yaklaşsa da bazen konunun temelinde ticari stratejiler yatabiliyor.
Avrupa’da olmayan nar gibi ürünlerde kabul edilen pestisit oranları özellikle düşük tutularak o ürünün ülkeye girişi engellenebiliyor. Bu sayede o ülkede yetişen ürünler ve yerel çiftçiler korunuyor. Gıda milliyetçiliğinin alt bir uygulaması olan gıda katkı/tarımsal ilaç oranına dönük uygulamalar genelde topluma gıda güvenliği uygulaması olarak sunuluyor.
Geçmişte Bulgaristan Tarım Bakan Yardımcısının da katıldığı bir toplantıda “Bulgaristan sınır kapısında ürünlerin analizine yönelik 60 Milyon Avro’luk bir Mafya olduğu söylendiği” ihracatçılar tarafından konuşulan bir gerçek. Bulgaristan’ın yıl boyu bu kadar analizi yapacak altyapısının olmadığı da iddialar arasında. Benzer durum Türkiye için de geçerli. Türkiye’de belirli laboratuvarlar özellikle ihracatın yoğun yaşandığı zamanlarda bu türden haberleri özellikle gündeme taşıyarak laboratuvarların işini artırmaya çalışıyor. Haberlerin ilk kaynağına bakmakta fayda var.
ABD gibi ülkelerin dünya çapında Tarım Müşavirleri var. Türkiye’nin 9 tane Tarım Müşaviri Saray Bosna, Bakü, Bağdat gibi ülkelerde. Ülkeler arasındaki tarım ticareti sadece pazar bulduk ürün yollayalım hevesi ve iradesiyle yapılmıyor. Ticarete konu olan tarım ve gıda ürünlerini ilgilendiren katkı veya ilaçların oranları ve diğer pek çok konu tarım diplomasisini bilen uzman müşavirler tarafından müzakere edilerek tarım ticaretinin çerçevesi çiziliyor. “Türkiye pestisit cenneti, Türk tarım ürünleri AB’den dönüyor, Türkiye gıda güvenliğinde çok kötü” algısı uzun vadede kronik bir “Tarım Diplomasisi” sorununa yol açıyor, beslenme kültürü çökertiliyor. Türkiye’nin güvenilir tedarikçi algısı” zedeleniyor. Geçmişte “GDO buğday” algısı nedeniyle Vietnam Türkiye’den un ihracatını durdurmuştu.
Velhasıl; İPSOS’a göre Türkiye dünyada gıda enflasyonu endişesinin en çok yaşandığı 3 ülkeden biri. Kronikleşen endişe “gıdanın sağlıklı olup olmadığı konusundaki tartışmalarla toplumsal isyanının bir parçasına dönüşüyor, dezenformatik bilgiler hemen paydaş buluyor, ticarete, ülke itibarına zarar veriyor. Bilim, istatistikler, kamunun açıklamaları, kanıtlar inandırıcılığını kaybediyor.