Benzincilerde bizi Allah korumuş

Gültekin KARA OTOSTOP gultekin.kara@dunya.com

Öncelikle önemli bir noktanın altını çizmek istiyorum. Normal şartlarda kulaktan yarım yamalak bilgiye dayalı, dedikodudan başka bir içerik barındırmayan yazılar yazmam. Ama bu kez durum farklı.

Hele ki kaynağım tamamen izinsiz dinleme olunca gerçekten de konuyu yoksayarım. Fakat bu kez durum ciddiyeti ve hepimizi ilgilendirmesi nedeniyle yazmak istedim.

Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımla birlikte akşam yemeğindeydik. Pek adedim olmasa da bize çok yakın olan arkadaki masadaki sohbete kulak misafiri oldum. İlk etapta dediğim gibi çok ilgilenmesem de gerek konuşanların yüksek ses tonları, gerekse konunun ilginçliği nedeniyle pür dikkat kulak kabarttım.

Masada dört kişi oturuyordu. Bunlardan bir tanesi akaryakıt toptancısı, diğeri onunla çalışan kardeşi ya da akrabasıydı. Diğer ikisi ise takım elbiseli ve bir dönem birlikte çalıştıktan sonra farklı şirketlere giden iki profesyonel yöneticiydi. Her ikisi de akaryakıt sektörünün en büyük, akla ilk gelen firmalarından iki tanesinde çalışıyordu.

Anladığım kadarıyla yemek, söz konusu profesyonel yöneticilerden bir tanesi ile toptancının tanışması ve ileride iş yapabilmeleri için uygun ortamın yaratılması için düzenlenmişti.

Toptancı arkadaş iş bilirliğini kanıtlamak için olsa gerek, karşısındakini de şahit göstererk anlatıyordu.

"Geçmişte, bu senin arkadaşının zorlamasıyla gittik bir istasyonu devraldık. GSM(Gayri Sıhhi Müessese) ruhsatı var diye başka hiçbir şeye bakmadan parayı bastık. Niye kontrol etmedik çünkü arkadaş bize çok karlı bir iş vaat etmişti."

Buraya kadar birşey yok. Anladığım kadarıyla akaryakıt şirketinde çalışan kontakta olduğu bir girişimciye akıl verip iki taraf için de karlı bir işbirliğinin yolunu açıyordu.

Ancak, bizim akaryakıt toptancısının devamında anlattıkları Türkiye'deki tehlikenin boyutlarını ortaya koyuyordu.

"Bir-iki gün sonra belediyeden geldiler. Ruhsatı sordular gösterdik. Adamlar bize bakıp. Ruhsatta yazan adresle, istasyonun olduğu adresin farklı olduğunu söyledi. Verdik parayı gönderdik gelenleri, inceleme için süre aldık. Bir baktık ki ne imar, ne iskan, ne de etfaiye (yazıda hata yapmadığımı belirteyim) istasyon için onay vermişti. Hatta etfaiyenin raporu olumsuzdu. Arkadaşları soktuk devreye istasyona ait belgeleri dosyadan kaybolmasını sağladık."

Hemen bir parantez açayım, öğrenmenin yaşı da yokmuş. Bir yerin ruhsatının iptal ya da onaylanması için o yere ait dosyanın gerekli yerlerden alınan görüşlerin tam olması gerekiyormuş. Kendisine bana yeni bir şey öğrettiği için minnettar olduğum akaryakıt toptancısı beyefendi, dosyadan bazı resmi kurumların istasyon hakkında verdikleri raporların yok edilmesini sağlayarak, dava sürecinin uzamasını sağlayarak, işletmenin mühürlenmesini engellemiş. Bu süreçte de yine kendi deyimiyle tanker tanker benzin satmış.

Ve en ilginç yanı da bütün bunları yaparken Allah kendisinden razı olsunmuş, koskoca imaj reklamları yapan kuruluşun satış temsilcisi olan karşı iskemledeki zat da ona akıl veriyormuş.

Yani, İstanbul'un göbeğinde "etfaiye"den bile onay alamamış bir istasyon hepimizin bildiği bir şirketin yöneticisi marifetiyle, hepimizin hayatıyla oynayarak benzin satmış, para basmış.

Sonrasını başarılı satış temsilcisi anlatıyor: "Bu işi herkes biliyordu. EPDK (Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu) kurulana kadar devam etti. ....Ağabey (toptancıyı kast ediyor), birkaç yıl böyle devam etti. EPDK'nın işi sıkılaştırıp artık adım atamaz hale gelince 2 milyon litrelik fiktif fatura verdik. O bitene kadar idare etti..."

Ondan sonraki dönemde ise işler EPDK'nın kontrollerinden kaçmanın yollarını aramakla geçmiş. Ancak ne mutlu ki EPDK'nın kontrollerinden kaçmak pek mümkün değilmiş. Hatta anladığım kadarıyla EPDK, işi o kadar sıkı tutuyormuş ki bu piyasanın kurtlarının bile içine bir korku düşmüş.

Bu korkuyu da yine yazımızın başrollerini oynayan girişimci abi ve işbilir profesyonelin sözlerinden anladım: "O gün yaptıklarımızı bugün yapmaya bırak cesaret etmeyi aklımıza bile getiremeyiz. Şimdi cezalar müthiş. Yine bazı oyunlar var ama, yapmak hakikaten cesaret istiyor."

Anladığım kadarıyla EPDK'nın kontrolleri ile en azından istasyonlar anlamında belirli bir oranda güvenlik sağlanmış. Bilmeden birlikte yaşadığımız saatli bombaların bu şekilde kontrol altına alınması ve bu kontrollerin de bizzat işin yan yollarına sapmayı iyi bilen ve bu yaptıklarıyla övünenlerden geçer not alması beni sevindirdi.

Ancak yine de kamuoyunda çok bilinen kurumlar ve onların temsilcilerinin yaptıklarını görünce, EPDK'nın bütün iyiniyetine rağmen bu piyasanın tam anlamıyla kontrol edilebileceği düşüncesi her ne kadar aksine inanmak istesem de bana pek olası gelmiyor.

İnşallah yanılırım.

Tüm yazılarını göster