Bazen bir dokunuş yeter...

Güventürk GÖRGÜLÜ PAZARLAMA 3.0 guventurk@portakalonline.com

PAZARLAMA SOHBETLERİ / Güventürk Görgülü guventurk@portakalonline.com Bir şirketin çalışanlarıyla geçinemediğine tanık oldunuz mu hiç? Şimdi bu da nasıl bir soru diyeceksiniz. Evet ben çok şahit oldum ve eminim ki olmaya da devam edeceğim. Tam tersi durumların çözümü çok kolay. Çalışan, şirketle geçinemezse, gider kendine başka bir iş bulur, anlaşıp mutlu olabileceği bir şirket bulana kadar da bir çalışanın gitme hakkı saklıdır... Ama ya şirket, kendi çalışanlarıyla geçinemiyorsa? Şirketin, çalışanları bırakıp gidecek hali yok herhalde! Elbette her şirketin bazı durumlarda bazı çalışanlarla geçinememesi normaldir. O zaman eleman değiştirilir, doğru insan bulunana kadar uğraşılır. Benim söz etmek istediğim böyle bir şey değil. Genel bir durum olarak; kişilerden bağımsız, tamamen, tümüyle, külliyen çalışanlarla geçinememekten söz ediyorum. Çalışanların mutsuz edildiği, insan yerine konmadığı, robotlaştırıldığı, bürokrasi çarkı içinde ezildiği şirketler kastettiğim. Üstelik sakın yanılmayın bunlar "patron şirketidir" gibi bir genelleme de yok. Patron şirketi olabileceği gibi büyük, çok büyük, hatta uluslararası şirketler de olabilir bunlar. Daha da ileri gidip, bu durumun çoğunlukta olduğunu söylesem, çok da yanlış olmaz. Bu tür yapıların ortak özelliği yönetim kademesiyle; -artık o yönetici kimse, bazen patron, bazen genel müdür, bazen CEO veya başkası- çalışanlar arasındaki amansız bir eleştiri duvarı bulunmasıdır. Zaman zaman, "Ben bunların hepsini kovsam oturup bunlardan daha iyisini yaparım" diyen patronlara, çalışanlarından "soytarı" diye söz eden genel müdürlere rastlıyoruz. Çalışanların da yöneticilere karşı tutumları bundan çok farklı olmuyor elbette. Peki diyeceksiniz ki bunun pazarlamayla ne ilgisi var? Yine bir örnekle açıklayayım. Uzun zaman hizmet aldığımız firmalardan birisi 15-20 kişinin çalıştığı küçük bir işletmeydi. Ve o işletmeden zaman zaman ofisimize gelen elemanlar olurdu. Bu elemanlar kapıdan girdiğinde -hiç abartmıyorum- sanki içeri o işletmenin patronu girerdi. Yani bize iş teslim etmek için gelen bir eleman, şoför veya tahsilatçı hepsi aynı tavırla içeri girer, elimizi sıkar bizle sohbet ederlerdi. Sanki her biri o işletmenin patronu gibi oraya sahip çıkar, bir sorun varsa onu işin sahibi olarak çözmeye çalışırdı. Bu insanlarla konuşurken onların aklından şu düşüncenin geçtiğini herkes hissederdi; "Ben burada çok önemli bir iş yapıyorum, insanlar için bir değer yaratıyorum, bu nedenle de değerli ve önemli bir insanım." Sonra ne mi oldu? İşletme birkaç yıl içinde hızla büyüdü. -Evet personel iyiymiş de ondan diyeceksiniz, ki doğru... Peki o çalışanlara ne oldu? Kısa bir süre içinde hepsi süklüm püklüm elemanlar haline geldi. Mutsuz, kendine güvensiz, "mesai bitse de eve gitsek" diyen insanlara dönüştüler. Bunun en büyük nedeni ise büyüyen işletmenin onlara artık eskisi kadar yakın olmaması veya güvenmemesiydi. Kısa süre içinde kadro büyüdü, eski çalışanlar da kalmadı ve işletme herkesin birbiriyle itişip kakıştığı bir yer haline geldi. İşletmeniz büyürken elbette yönetim konusunda danışmanlık almanız, organizasyonunuzu yenilemeniz, yeteneklerinizi geliştirmeniz ve sağlıklı büyümeniz için size çok şey kazandırır. Ama sizin çalışanlarınıza güvenmeniz ve çalışanların da kendine güvenmesi için her zaman yeterli olmayabilir. Bir yönetici ve lider olarak çalışanların kendine güvenmesini, kendilerini önemli hissetmesini sağlamak yalnız onları mutlu etmekle kalmayacak, müşteri gözünde şirketinizin değerini bambaşka noktalara taşıyacaktır. Üstelik bunun çok parayla, mevkiyle makamla da bir ilgisi yok. Şirketlerin büyük çoğunluğunda müşteriyle karşı karşıya gelen insanların genel müdür veya üst düzey yönetici değil, daha az vasıflı elemanlar olduğunu biliyoruz. Bu çalışan grubu için eğitim elbette ki önemli, ama eğitimden de önemlisi güven ve ekip ruhu yaratabilmek. Ekip ruhu ve aidiyet duygusu yaratmak için çalışanları zorla pikniğe götürmek veya topluca darbuka çaldırmak da gerekmiyor aslında. Çalışanlarınıza dostça dokunmak, övmek; "aslansın, sen yaparsın" demek, onların fikrini dinlemek çok daha gerekli ve üstelik bedava! Ama ne yazık ki pek çok şirket bu tür şeyler yapmak yerine, bir taraftan çalışanlarıyla kavga ediyor, bir yandan da motivasyon yaratacağım diye çok büyük paralar harcıyor ve maalesef olmuyor!..

Tüm yazılarını göster