Bayanlar baylar... Türk Milli Futbol Takımı!

Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

SPOR ANALİZİ / Cem Top cem.top@dunya.com Maçtan önce kim tahmin ederdi ki, çeyrek final mücadelesi veren Türkiye ile Çek Cumhuriyeti'nin karşılaşması dünya futbol tarihine geçen maçlardan biri olacak ve karşılaşmaya ay-yıldızlı formayı sırtına geçiren bir grup genç damga vuracak. Sahada mücadele eden futbolcudan teknik heyetteki beyin takımına, stattaki futbolseverden televizyon başındaki milyonlara kadar hepimiz torunlarımıza anlatacağımız bir anıya sahip olduk. Euro 2008'i takip eden dünyanın dört bir yanından birçok futbolseverin Portekiz maçını izledikten sonra, "Türkiye'den daha fazlasını beklerdik" deyişine bizzat şahit olmuş biri olarak, Çek Cumhuriyeti önündeki hayata dönüşü nasıl tanımlamak gerekir bilemiyorum. Mucize desen değil, sihir desen değil... 70.dakikada solmaya yüz tutan umutların 75'te yeşermesi ve ardından Arda ile Nihat'ın Petr Cech'in koruduğu kaleye doğru baraj kapaklarını açması. Ne denebilir ki? Helal olsun hepinize! Demek ki her seri bir yerde kırılıyormuş. Geriden gelerek kazandığımız İsviçre maçı sonrası yaptığımız analizde bu maça yönelik olarak bazı saptamalarda bulunmuştuk. Sionko ve Plasil tehlikesi dolayısıyla her iki kanadı kademeli olarak savunmamız gerektiğinin bunun da kanatlarda ikişer kişi bulundurma anlamına geldiğinin altını çizmiştik. Maç başında gördük ki, Fatih Terim de aynı düşünceyle tipik 4-4-2 oynayarak başladı. Söz konusu yazıda; "Çekler Portekiz'den zayıf ama İsviçre'den güçlü bir ekip. Özellikle Sionko ve Plasil ile kanatlardan çok tehlikeli geliyorlar. Buna karşı belki 4-2-3-1'e dönüp Arda'yı da Semih'in arkasına kaydırmak işlevsel olabilir. Çünkü Çekler karşısında kanatlarımızın takviyeye ihtiyacı olacak." şeklinde fikir beyan etmemizin sebebi hem Arda'yı daha sorumlu bir mevkiye yakıştırmamızdan hem de defansif anlamda doğabilecek dezavantajlardandı. Zaten maçın gidişatı lehimize dönerken Arda'nın inisiyatif alarak "playmaker" rolüne soyunması da tesadüfle açıklanamaz. Çekler'in teknik direktörü Karel Brückner'in Plasil'i 80'de Sionko'yu da 84'te dışarı almasının ardından 87 ve 89'da Nihat'la kazandığımız iki gol son derece dikkat çekici. Gecenin geneline bakacak olursak, Karel Brückner'in Fatih Terim'in Portekiz karşısında yaptığı hatalardan bile fazlasını yaptığını görüyoruz. Ne 1-0'dan ne de 2-0'dan sonra Koller'i dışarı alarak Baros ile farklı stratejiye yönelmeyi düşünmeyen Brückner, böylelikle risk almamızı kolaylaştırdı. Futbolda risk alan takımların ilk yaptığı şey tandemi orta alana yaklaştırıp, blok halinde oyunu rakip yarı alana yıkmak. Portekiz maçı sonrası; "İsviçre ve Çek Cumhuriyeti karşılaşmaları oyunu daha önde kabul edip defansımızı daha ileride kurduğumuz maçlar olabilir. Koller ve Streller geniş alanda yakalanabilecek oyuncular." cümlelerimizle beyan ettiğimiz görüş Brückner'in ellerinde hayat buldu diyebiliriz. Ya da başka bir deyişle Brückner'in ekmeğimize en halisinden tereyağı sürdüğünü de. Buna rağmen baskılı oynadığımız anlarda pozisyon vermedik diyemiyoruz. Hele direkten dönen bir top var ki, tam anlamıyla maçın kırılma anı. 71.dakikadaki o pozisyondan 4 dakika sonra cevher bulmuş gibi işlediğimiz sağ kanattan Hamit'in kestiği top Arda'nın önüne düşünce, grogi durumdan kalkan bir boksör gibi maça geri döndük. Brückner'in yaptığı hatalar kadar Fatih Terim'in doğrularına da değinmek boynumuzun borcu. Ne demiştik Portekiz maçından sonra: Bu takımı hücumda dizginlemek hiç de akıl karı değil. Çok şükür, hem İsviçre hem Çek Cumhuriyeti maçlarında şartlar bizi hücum oynamaya zorladı da futbolu en güçlü olduğumuz bölgede yani 3.bölgede oynama fırsatı bulduk. Esasen turnuvaya gelirken Fatih Terim'in yanında getirdiği oyun felsefesinin, geride kontrollü ve baskın ataklarla rakip kaleye en hızlı biçimde gitmeyi hedefleyen bir sisteme dayandığını geç de olsa anladık. Ancak turnuvada şimdiye kadar yaptığımız üç maçta da skor üstünlüğünü elimize geçiremeden oynadık. Bu da Fatih Terim'in planlarının hiçbir maçta işlerlik kazanamamasına neden oldu. İsviçre ve Çek Cumhuriyeti maçlarının ikinci yarılarında Terim'in takımı ileriye taşıyacak hamleler yapması bir şeyi çok net gösterdi ki, o da millilerimizin üst düzey moral motivasyonla ve teknik becerilerini sahaya yansıtarak oynamaları lehimize sonuçlar doğuruyor. Ekiplerin 23 kişilik kadrolarından çıkartılan istatistikler, Çek takımının bizden ortalama 3 santimetre uzun ve 3 yaş tecrübeli bir takım olduğunu ortaya koyuyor. Bu maçı zor da olsa lehimize çevirmeyi başardık ancak 20 Haziran'da karşılaşacağımız Hırvatistan'ın bu anlamda ilginç bir özelliği var. Turnuvaya gelen takımlar arasında (yine 23 kişilik kadrolara göre) en uzun takıma Hırvatlar sahip. Slaven Bilic'in turnuvaya getirdiği kadronun boy ortalaması 184,91 santimetre. Yani ortalamaya vurulduğunda 1.85'lik bir takımla oynayacağız. Merak edenler için söyleyelim millilerimizin boy ortalaması yaklaşık 1 metre 81 santimetre. Bu istatistiğe neden yer verdiğimi sanıyorum tahmin etmişsinizdir. Uluslararası alanda sürekli başımızı ağrıtan yan top zafiyetimiz bu maçta başımıza dert açabilir. Üstelik Volkan'ın Çekler karşısındaki sorumsuzluğundan sonra kalede 1.91'den 1.87'ye düşeceğiz. Aynı şekilde takımla çalışmalara başlayan ancak oynayıp oynamayacağı belirsiz Gökhan Zan ile sakat sakat fedakarca oynayan Servet'in durumları da kritik. Bu sebeple defanstaki organizasyonumuzu vakit kaybetmeden masaya yatırma gereği var. Hırvatlar pek çok bakımdan milli takımımıza benziyor. Onlar da yürekten oynayarak kendilerinden hiç de beklenmeyen sonuçlar alabiliyorlar. Tabii bu durumun tersi de geçerli, kimi zaman tanınmayacak kadar kötü oynadıkları da vaki. Slaven Bilic de Fatih Terim gibi futbolcularını iyi motive eden hırslı bir hoca. Turnuvada şimdiye kadar 4-4-2 sistemini benimsediler. Top rakipteyken orta alana kadar çekilip, en uçtaki Olic de dahil olmak üzere kademeli bir takım savunması yapıyorlar. Orta sahanın ortasında oynayan Niko Kovac-Modric ikilisinden Modric, sürekli olarak ataklara katılarak aynı zamanda organizasyon görevi de üstleniyor. Aurelio'dan yoksun oluşumuz bu bakımdan dezavantaj. Hamit'in orta sahaya çekilmesi çözüm olarak tartışılabilir. Zayıf noktaları ise beklerinin hücumcu oyuncular olması. Corluka ve Pranjic zaman zaman alan boşaltarak oynuyorlar ki, ters toplarla bu bölgelere adam kaçırmak maçı lehimize çevirebilir. Santrforları Olic tabiri caizse stoperleri döve döve futbol oynuyor. Partneri Kranjcar ise daha teknik. Almanya maçıyla takıma katılan Schalke'li Rakitic, takımı rakip sahaya taşıyan bir başka isim. Tüm bu yazdıklarımdan umutsuzluğa kapılmayın, çünkü şu anda Hırvat cephesinde de "Arda çok tehlikeli, Nihat son vuruş ustası, Tuncay yetenekli, Hamit'e dikkat!" gibi yorumlar yapıldığından eminim.

Tüm yazılarını göster