Batının aşikar çekiciliği

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

Batı birdenbire ve sadece sanayi devrimiyle Batı olmadı. Hatta sadece Rönesans, Reform, Aydınlanma ile de Batı olmadı. Herşeyin bir tarihsel sürekliliği var ve galiba sonuçta süreklilik kopuştan ağır basıyor. Douglas North 1800 yılı civarında çok hızlanan teknolojik ilerlemenin -ve tabii bilimsel buluşların- nasıl olup da 1300 yılına göre çok da farklı olmayan bir kurumsal çerçevede ortaya çıkabildiğini soruyor. Elbette, sorunun anlamlı olabilmesi için daha önce "durağan" bir ekonomi portresi çizmiş olmak lazım. North Ortaçağ ekonomilerinin hiç ilerlemediği görüşünün yanlışlığına işaret ediyor. Tam tersine, Batı'nın neden ilk kapitalistleşen ve gelişen bölge olduğunu anlamak için Ortaçağ bilimi ve tekniğine "durağan" gözüyle bakmaktan vazgeçmek lazım. Batı önce ilerledi çünkü (a) 1800'lerin teknolojik atılımı yüzyıllar süren yavaş ama sürekli bir teknik ilerlemenin sonucuydu (b) Batı'nın kendisinde de teknolojik öncülük coğrafi olarak sürekli yer değiştirdi ve yavaşça Kuzey Avrupa'ya kaydı: teknolojide öncülük daima geçici oldu ve bayrağı başkaları devraldı (c) Ortaçağ'da teknoloji ve mühendislik doğrudan yaşanarak-yapılarak öğreniliyordu, deneye dayalıydı ve bilgiyi transfer etmek için bilgiyi şahsında barındıran insanı transfer etmek gerekiyordu. Fakat Çin ve Hindistan'ın tersine bu mümkündü çünkü akrabalık-soy, din, veya belli bir bölgeden olmak şartları aranmadan lonca üyeliğine dayanarak seyahat etmek ve ülke değiştirmek mümkündü. Yavaş gelişen ama sürekli bir teknolojik gelişmeden bahsedebiliyorsak bunun nasıl mümkün olduğunu da sormalıyız.

Teknik bilgi kişilerde-ustalarda mündemiç (içkin) ise teknik bilginin saklanması-muhafaza edilmesi nasıl başarılıyordu? "Örtük bilgi" hangi görsel, sözel, yazılı imkanlarla yayılabiliyordu? Yerleşmiş, kazanım haline gelmiş mühendislik öğeleri ve yeni buluşlar nasıl yaygınlaşıyordu? Teknik bilgi sahibi olmanın ilk yolu uzun bir hoca-öğrenci, usta-çırak ilişkisinden geçiyordu. Burada loncaların ve özellikle yapı işçileri-duvarcı ustaları loncalarının önemi büyüktür. Mimar-mühendis kategorisi de buraya giriyor. Teknik lise-üniversite eğitiminin ve etkin bir bürokrasinin yokluğunda loncalar bütün işgücü piyasasını düzenliyordu. Bu nokta loncaların 1200-1800 arası uzun süren etkisini açıklayabilir. Çıraklık maliyetliydi çünkü uzun zaman ve yüksek efor gerektiriyordu. Ustaların ellerinde ve zihinlerinde birikmiş olan teknik bilgi ders notları-şemalar şeklinde değil, "yaparak öğrenme" şeklinde transfer ediliyordu. Bu Ortaçağ'da geometri ve model, çizim yok anlamına gelmiyor: vardı. Fakat yaparak öğrenmek daha büyük ağırlık taşıyordu ve çizimler çoğunlukla ustaları bile bağlamıyordu.

Teknik bilginin ustalar arasında yayılması aynı işte çalışmaktan veya göçten kaynaklanıyordu. Katedral veya şato, ya da yol-köprü inşaatları büyük inşaatlardı. 1215-1220 sıralarında bir nevi başmühendis ve din adamı olan Villard de Honnecurt ustaların diğer ustalarla tartışmasının kendi zanaatinin entelektüel prensiplere dayandığını gösterdiğini yazıyordu. Lonca üstatları arasındaki tartışmalar üniversitelerde standart olan formel münazaraların teknik bilimlerdeki karşılığıydı. Feodal ahlak kodları belirleyiciydi: 1459'da toplanan Salzburg, Viyana ve Strazburg'lu yüksek mimarlar kimseye para karşılığı bilgi aktarılmamasını, hakedene bedava öğretilmesini karara bağladı. Bir başka açıdan bu karar "teknik" sırların "haricilere" aktarılamayacağı kararıydı. Aslında hiçbir sır haricilere aktarılamaz. Artistik ve teknik üretimin açık artırmaya çıkarılması ve kalitelerinin konuyu bilenler tarafından, bu arada satın alanlar veya patronlar, tarafından da anlaşıldığını gösteriyor. 14. yüzyılda İtalya'da ve 16. yüzyıldan sonra tüm Avrupa'da kamuya açık sergiler ve müzayedeler yaygınlaştı. Augsburg ve Nuremberg''de yapılan teknoloji yarışmaları Descartes'ın bile dikkatini çekmişti. Yapı ustaları mühendis oldukları kadar mimardılar. "Master of Works" daima bahçe düzenlemesi, katedral yapımı, köprü yapımı vb işlerde mimara ihtyaç duyduğu için mimar-mühendis yüksek bir yaşam standardına sahipti.

Villard'ın çizimleri Paris'te Bibliothèque Nationale'da bulunmaktadır. Cambrai kentinde Reims katedraline çok benzeyen bir kilise inşa ettiğinde genç yaştaydı. Gotik kilselerinde pekçok yeni buluş sergileniyordu: yatay-dikey geçitler, ya da dehlizler, bunların arasındaydı. Merdivenler boldu. Erken dönem Roma kilise mimarisinden hayli farklı olan bu mimari yangın merdivenine benzeyen düzeneklere imkan veriyor ve dışarıdan-içeriden vitraylı pencerelerin ve çatının bakımını kolaylaştırıyordu. Örtülü merdiven ve geçitler iskele kulanmaksızın bakım yapılmasını sağlıyordu. Villard havalandırmaya da önem vermişti. Tasarladığı sürekli devinim çarkı da ilginç bir teknoloji geliştirme merakını gösteriyor. Sürekli devinim su-rüzgar enerjisi dışında enerji kaynağı bulmaya yönelik isteği göstermektedir. Böyle bir makina yapılamadıysa da daha 1269 yılında manyetizmayla ve yeni enerji kaynağı oluşturacak makinaların tasarımıyla pekçok insanın ilgilendiği belirtilmektedir.

Yani sindirilmiş, kodlanmış, kültüre nüfuz etmiş gelişme böyle oluyor: aklın, ilginin ve bilgi-teknoloji üretiminin sürekliliği var ya da olması lazım.

Tüm yazılarını göster