Başbakan orkestrayı nasıl yönetiyor?

Yavuz DİZDAR yavuz.dizdar@dunya.com

İşlerin iyi gitmediği konusunda benim ayrıca hatırlatma yapmama gerek yok, çünkü hepiniz benden daha iyi biliyorsunuz. Ekonomik kriz çerçevesinde şekillenmeye başlayan gelişmeler, aslında var olan kuşkuların somutlaşmasından ibarettir. Ancak öyle ya da böyle hepimiz aynı gemide olduğumuzdan, amacımız asla kaptanı suçlamak değil, ne yapabiliriz diye düşünmek olmalıdır, aynı arayışı ben de sürdürüyorum. Benim bu haftaki yazımın amacı ise, sadece bu noktaya nasıl geldiğimizin sorgulanmasıdır.

Söze klasik olan saptamayla başlayacağım, "uygarlık akıl ve bilim çerçevesinde şekillenir." Bundan yıllar önce hatırlarsanız uygarlığın bir tanımını yapmaya çalışmış, "patikaların belirlenmiş olması" dışında başka bir tanım da bulamamıştım. Aradan geçen zaman içerisinde de bu tanımın üzerine başka bir şey ekleyemedim. Bugünlerde ihale edilen 3G son model iletişim teknolojisinden tutun, son model arabalara kadar, hukuk da dahil olmak üzere, uygarlık adına örnek verebileceğiniz her şey "patikaların tanımlanması"ndan ibarettir. Bu anlamda baktığınızda, yolu uçurumun kenarından geçirmek yerine güvenli bir alandan patika açan bir köy, iyi planlanmamış otoyollar nedeniyle her yıl trafiğe binlerce insan kurban veren bir ülkeden daha uygardır. Zira uygarlık akıl temelinde bulunmuş çözümleri kabul eder, gerisi laf-ı güzaftır.

AKP'nin tek başına iktidar koltuğuna oturduğu günü hâlâ çok iyi hatırlıyorum. Sevgili Başbakanım, ki o zaman henüz milletvekili bile değildi, "kimsesizlerin kimi" olacağım demişti ki, ben de "Sen bunu gerçekten yapabilirsen Türkiye'nin önünü açarsın" diye geçirmiştim içimden. Lakin ne yazık ki yapamadı. Kendi dünya anlayışına sahip olanları başka hiçbir kıstas gözetmeksizin söz sahibi yapmaya başladığından sonrasında dibi uçurum olan bir yokuştan aşağı yuvarlanmaya başladı, hem de bizi de arkasından sürükleyerek. Her biri hafızalarınızda fazlasıyla yer etmiş olan tanımlamalarını (çoğunu sürç-i lisan olarak kabul ediyorum) yeniden hatırlatmayacağım. Ancak üst üste binen hatalardan "delikanlılık" üslubuyla kurtulması nasıl mümkün değilse, "bizdencilik" yaklaşımıyla yeni patikalar açılması da elbette mümkün değildi.

Sevgili Başbakanımın bizdencilik konusunda kavrayamadığı ciddi unsurlar bulunmaktadır. Bir başbakan "bizdencilik" yapamaz, bütün ülkenin başbakanıdır. İkincisi herkes bizden olamaz, mutlaka başkaları da vardır. Ve en önemli üçüncüsü, yetki sahibi olan kişilerin tek özelliği bizden olmaları ise, akıl ve bilgi sahibi olmak reddedilmiş olur. Bugün olduğu gibi, bir gün öyle bir noktaya gelirsiniz ki, yanınızda doğruyu söyleyecek, yanlışı gösterecek hiç kimse bulamazsınız. Çevrenize tek özelliği "bizden olmak" olan insanları topladığınızda, "hayır bu yanlış" diyecek adam da kalmaz geriye. İşte bu durum başı kesilmiş horoz gibi oradan oraya çaresiz koşma dönemidir.

Akıllı yöneticilerin tek farkı etraflarına akıllı insanlar toplamış olmalarıdır. Bir orkestra (devlet), önünde nota varsa (kanunlar ve yönetmelikler) şef olmasa da çalar. Ama iyi bir şef, önce iyi müzisyenleri seçmekle başlar, sonra hangi müzisyenin neyi daha iyi icra edeceğini bulur ve ardından provalardaki hataları orkestra dışındakilere sorar, düzeltir. Ardından o orkestrayı öyle bir yönetir ki, çalınan parçayı yazan ruhu ortaya çıkarır, hatta aşar.

İyi bir başbakan herkesin becerisini ve yeteneğini ölçerek başlar. Ülkesini ileriye götürecek programın (çalınacak melodinin) özelliklerini ezbere bilir. Kendisine yol gösterecek kişileri (eleştirmenler, medya) yapılabilecek olası hatalar konusunda dinler. Kötü bir başbakan ise daha en başta kemancının rolünü "bizdendir" deyip obuacıya verir, zaten nota bilmediğinden elindeki sopayı önceden gördüğü gibi sağa sola sallamanın yeterli olacağını sanır. Eleştirmen koltuğuna ise kendi yandaş eleştirmenleri oturtmaya çalışır. Lakin konser günü gelip çattığında dinleyicileri oluşturan halk zaten kemancının kim olduğuna, şefin sopayı nasıl salladığına ya da eleştirmenlerin ne dediğine de bakmaz. Halk zaten nota da bilmez, ama çalınan müzikten anlar. Yanlış çalınan müziği ne şef, ne orkestra, ne eleştirmenler ne de bedava dağıtılan konser biletleri kurtaramaz.

Tüm yazılarını göster