Bankacılık: Birkaç detay

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

GLOKAL BAKIŞ / Gündüz Fındıkçıoğlu findikciog@tskb.com.tr Bankacılık sektörünün makroekonomik değişkenlerle en önemli bağlantısı krediler aracılığıyla yatırımları desteklemesi ve büyümeyi ateşlemesi olabilir. Nitekim Türkiye'de de bu misyonun bir ölçüde yerine getirildiği 2001 öncesi verilerde (dahi) görülmektedir. Reel kredi hacminin büyümesiyle sınai üretim endeksinin gelişimi arasında daha da yakın bir ilişki olup, bu ilişki eski GSYH serisiyle 2002 yılında kopmuş, ama yeni seriyle yeniden sağlanmış, görünüyor. Esasen 1996 yılına ait girdi-çıktı tablosunun reel GSYH büyümesi ve sınai üretim artışı arasında çok yüksek bir korelasyon verdiği görülmekte. Bu ilişki yeni seriyle de devam ediyor. Reel faizlerin sınai üretim endeksiyle negatif ilişkisi 1998-2002 arasında grafikte görülebilir. Bu ilişki stratejik bir optimum-altı kredilendirme dengesinin (under-lending equilibrium) oluşmasının büyümeye net biçimde negatif etki yapacağını göstermektedir. Öte yandan, reel toplam aktifler ve reel toplam mevduat bir ölçüde beraber hareket ederken, reel kredilerdeki dalgalanma daha yüksek boyuttadır. Kredilerin daha fazla dalgalanması 2008 yılının kalanında oluşabilecek kredi verirken çok dikkatli davranma davranışının geçmiş verilerde örneklerinin olduğu anlamına geliyor olabilir. Öte yandan reel faizlerin sınai üretimle ilişkisi 1998-2202 döneminde çok daha berrak ve ters yönlü iken, 2002 sonrası durum biraz daha karmaşık hale gelmişe benziyor. Yatay eksende kredi kalitesi, dikey eksende net faiz marjı olan bir grafik çizdirsek ve aradaki ilişkiye baksak, bankaların takipteki kredileri arttıkça ortaya çıkan maliyeti faiz marjına yansıtarak müşterilerine yüklediklerini söyleyebiliriz. Fakat ilişki ilk bakışta görüldüğü gibi de değil sanki. Bankacılık sisteminin tümü için toplulaştırılmış verilerle faiz marjı ve kredi kalitesi (net takipteki krediler/toplam krediler) arasındaki ilişkinin niteliğine ve nedenselliğin yönüne bakmak normal bir alıştırma sayılabilir. Ancak, bu tip bir alıştırmada kullanılması gereken faiz marjı değişkeni bankaların (ortalama) kredi faizleriyle (ortalama) mevduat faizleri arasındaki fark olmalıdır. Bu veriyi tahmin etmek mümkün olabilir. Fakat sistemin bütünü için veriyi kesin olarak elde etmek kolay değil. Bu durumda bankacılık sektörünün net faiz marjı (net faiz gelirleri/faiz geliri getiren varlıklar) ile kredi kalitesi (net takipteki krediler/toplam krediler) arasındaki ilişkinin niteliğine bakılabilir. İlişki pozitiftir, ancak regresyon katsayısı (R2) çok düsüktür. Net faiz gelirleri ile net takipteki alacaklar arasında aynı yöntemle yürütülen testler nedenselligin çift yönlü olabildigini gösteriyor. Dolayısıyla, elde edilebilen tek netice olsa olsa faiz marjından veya faiz gelirinden kredi kalitesinin bozulmasına doğru bir ilişkinin olabileceği şeklindedir. Çift yönlü nedensellik kredi kalitesinin sisteme içsel (endojen) olduğunu, ve kredi kalitesinden faiz marjına bulunabilen nedensellik ise bankaların artan takipteki alacaklarınıdan doğan risklerini zaman zaman faiz marjının büyük belirleyicisi olan DİBS kaynağına dahi yansıttıkları anlamına gelebilir(di). Ama bu kadar küçük bir toplulaştırılmış veri kümesine bu kadar fazla iddia yüklememekte yarar var.

Tüm yazılarını göster