Bana kur artışını söyle, sana enflasyonunu söyleyeyim

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Raunt aralarında köşesine giden boksörü serinletmek için iki havlu kullanılır. Küçük, yüz havlusu ebadındaki havlu ya bir ucundan tutulur ve pervane gibi döndürülür ya da uzun kenarından iki yerden tutularak boksöre doğru yelpaze gibi sallanır. Bir de büyük havlu vardır, o daha çok boksörün terini silmeye yarar. Eğer boksör fena dayak yiyorsa, yüz havlusu büyüklüğündeki havlu, ringe fırlatılır. Havlu atılmıştır artık. Ama hiçbir zaman banyo havlusu gibi büyük bir havlunun ringe atıldığı görülmemiştir. Zaman zaman farklı alanlarda bu da olur. Türkiye'de enflasyonla ilgili olarak atılan havludaki gibi.

İtiraf edelim, ekim ayı enflasyonu konusunda biz de fena yanıldık. Gerçi kim yanılmadı ki. Petrol fiyatlarındaki düşüşe ve piyasalardaki durgunluğa bakarak 2008 enflasyonunun tek hanede kalmasının mümkün olabileceği tahmininde bulunmuştuk; genel kanı da yüzde 10 dolayında bir enflasyondu. Ancak, TÜFE'nin, son yılların en yüksek artışını gösterip bir ayda yüzde 2.6 yükseleceğini kimse beklemiyordu doğrusu. Ekimdeki bu oranla birlikte on aylık artış yüzde 9.60'ı buldu, yıllık oran da yüzde 12'ye ulaştı. Gidişat, Merkez Bankası'nın son revizeyle yüzde 11.1 olarak belirlediği oranda kalmanın da zor olacağını gösteriyor. 

Türkiye'de enflasyon yükselme eğilimine girdi de, sanki diğer ülkelerde durum farklı mı, hayır tabii ki. Ancak diğer ülkelerin aldıkları bazı önlemler, attıkları bazı adımlar enflasyonu yükselmesine yol açacak sonuçlar doğuracaktı, bu zaten biliniyordu.

Örneğin biz, kurtarma paketleriyle piyasalara milyarlarca lira akıttık da enflasyon o yüzden mi yükselmeye başladı, hayır.

Örneğin biz, politika faizlerini hızlı bir şekilde aşağı çektik ve talebi canlandırmayı amaçladık da enflasyon o yüzden mi artış gösterdi, hayır.

Örneğin biz, enflasyonla mücadeleden tümden vazgeçtik, ipin ucunu koyverdik ve enflasyonun yükselmesini umursamaz mı olduk, hayır.

Kabul, diğer ülkelerde de enflasyon öngörülen düzeylerin çok üstüne çıkıyor. Ama yine kabul etmek gerekir ki o ülkeler enflasyon konusunu çoktan ikinci plana attılar, onlar ekonominin çarklarını döndürebilmeye uğraşıyorlar. Bizde ise durum farklı, enflasyonla mücadeleye gücümüz yettiğince devam ettiğimiz halde yenik düştük, havlu attık.

Merkez Bankası'nın değerlendirmesine göre, ekim ayında fiyatların böylesine hızlı artışında en büyük etken meyve sebze fiyatlarındaki yükselme. Sonra enerji fiyatları geliyor. Bir aydaki gelişme çok da önemli değil aslında. Son bir yıla bakmak gerek. Enerjide son bir yıldaki artış yüzde 31'i buluyor. TÜİK verileriyle biraz daha detaya inelim. 2007 ve 2008 yıllarının ekim aylarındaki ortalama fiyatların kıyaslamasına göre, elektrik enerjisi yüzde 54, kömür yüzde 48, doğalgaz yüzde 43, tüp yüzde 26 zam gördü. Doğalgazdaki yüzde 43 yanıltmasın, son zamla yüzde 80'e yaklaşılıyor.

Vatandaş, "Ne yüzde 10'u, 11'i, enflasyon çok yüksek" diyor ya, işte bu oranlar yüzünden.

Enerjideki bu hızlı fiyat artışının iki nedeni var. Birincisi, tüm dünya ölçeğinde enerji fiyatları yükseldi. Her ne kadar son dönemde bir gerileme görüyorsak da fiyatlar en azından bir süre çok yüksek seyretti. İkincisi, Türk parası değer yitirdi.

Düşük enflasyon için değerli Türk parasına nasıl da "muhtaç" olduğumuzu şimdi daha iyi anlıyor olmalıyız. Gördük ki, kur artışıyla birlikte, enflasyon da fırlayıp gidiyor. Yıllarca politika faizlerini görece yüksek tutarken, bunun gerekçesini "enflasyonla mücadele" olarak açıkladık. Peki sizce yüksek faiz, enflasyonla hangi yolla mücadele olanağı sağladı; daha çok talep mi baskı altında kaldı, yoksa kur mu? Ya da, hangisini baskı altında tutmak enflasyonla mücadele için daha somut bir sonuç doğurdu?

Düzeltme ve özür: 4 Kasım tarihli dünkü yazımın sondan bir önceki paragrafında, Türkiye'nin dünya ticaretinden aldığı paya ilişkin yüzde olarak geçen oranlar, binde olacaktır. Düzeltir, özür dilerim.    

Tüm yazılarını göster