Avrupa'da kırılma mı?

Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr


Geçen hafta Avrupa'nın üç ülkesinde seçim yapıldı. Fransa'da Cumhurbaşkanı seçilirken, Yunanistan'da parlamento seçimleri yapıldı. Sırbistan ise devlet başkanının yanı sıra parlamento ve yerel yönetim seçimlerini bir arada yaptı. Bunlara Ermenistan'daki seçimi de eklerseniz geçtiğimiz hafta yakın çevremizde adeta bir seçim haftası oldu..
Yürütme erkini yeniden düzenleyen genel seçimler her ülkenin kendisi için önemli kuşkusuz. Ama geçen haftanın seçim bolluğunda iki ülkedeki seçimler ulusal sınırları aşacak ölçüde önem taşıyor. Bu iki ülke Fransa ve Yunanistan.
Her iki ülkede de seçimler kendi siyasal düzenleri açısından önemli sonuçlar üretti.  Ama Fransız ve Yunan seçimleri Avrupa Birliğinin bugünü ve geleceği açısından belki daha da önemli sonuçlar doğurmaya aday.
Bu iki ülkede seçim sonrasında değişen iktidar tablolarının Avrupa Birliğinde bir kırılma yaratma olasılığı var. Böyle bir kırılma belki hiç olmayacak ama bugün itibariyle bunun olma olasılığı her zamankinden daha yüksek.
                                              *                     *                     *
Avrupa Birliğinin küresel krizi henüz atlatamadığı, ekonomik zorlukları hala aşamadığı biliniyor. Avrupa'nın özellikle iki noktada zorlandığı görülüyor. Yavaş büyüme ya da hiç büyüyememe sorunu bunlardan birisi. İkincisi ise Birliğin bir çok üyesinde kamu açıklarının büyüyor, borç dinamiğinin hızlanıyor, borç stokunun yükseliyor olması.
Bu iki sorunun eş anlı olarak ortaya çıkması Avrupa'yı zorluyor. Avrupa Birliği ya ekonomiyi yeniden büyüme rayına oturtacak  yeni bir talep desteği (stimulasyon) politikası uygulayacak ya da kamu açığını daraltıp, borç dinamiğini yavaşlatacak  bir kemer sıkma (austerity)  programını devreye sokacak.
Bu iki programın birbiriyle çelişkili olduğu açık. İkisini aynı anda uygulamak iktisadi akla pek uygun değil. Dolayısıyla bir öncelik sıralaması yapılması gerekiyor; ya büyüme tercih edilecek ve kamu borç stokunun biraz daha yükselmesine göz yumulacak,  ya da borç sorununun çözülmesine öncelik verilecek ve büyümenin yavaş ya da negatif olmasına tahammül edilecek.  
Bu işler bu kadar akla kara durumunda değil tabii. Ama meseleyi basitleştirince ortaya çıkan ana resim bu.
                                             *                    *                     *                             
Avrupa Birliği'nin bir çok kararsızlık ve çekişmeden sonra kamu açığı sorununa öncelik tanıyan bir politika tercihi yaptığı biliniyor. En azından büyüme dostu bir politikaya pek yanaşmadıkları söylenebilir. Borç sorununa öncelik veren politika tercihini Almanya'nın dayattığı da sır değil.  
Almanya açısından bu tercihi anlayışla karşılamak mümkün. Bazı üyelerde akut hale gelmiş olan borç sorunu karşısında hala borçlanma yaratan büyüme politikalarında ısrar etmek bu süreci finanse edecek bir finansör bulmakla mümkün. Avrupa Birliği içinde ortada görünen tek finansör de Almanya. Onun da finansör olma isteği ve gücünün bir sınırı var. Dolayısıyla bu sınıra gelindiğini düşünen Almanya'nın önce borç sorunun halledelim demesi anlaşılabilir bir durum.  
Buna karşılık kemer sıkma politikası uygulamaya zorlanan ülkelerde büyüme- istihdam kaybı ve göreli bir fakirleşme olması kaçınılmaz. Bu da toplumsal hoşnutsuzluk ve mevcut siyasi iktidarlara karşı tepki doğuruyor.
Fransa ve Yunanistan seçimlerinde sonucu bu tür hoşnutsuzluk ve siyasal tepkilerin belirlediğini söylemek yanlış olmaz. Her iki ülkede de kemer sıkma politikalarını destekleyen ya da desteklemek zorunda kalmış olan siyasi kadroların seçimde yenildikleri görülüyor. Seçimden güçlenerek çıkan tarafların ise Avrupa Birliğinde uygulanmak istenen sert kemer sıkma politikalarına karşı oldukları, borç sorununun da büyümeyle aşılabileceğini savundukları biliniyor.
Seçim sonuçlarının Avrupa Birliği'ni bir yol ayrımına getirdiğini düşünüyorum. Farklı politika tercihleri arasında uzlaşmacı bir alternatif aranır mı bilmiyorum. Ama,  özellikle Merkel'in Almanya'sı ile  Hollande yönetimindeki Fransa'nın mevcut politika tercihlerinde ısrarlı olmaları halinde Avrupa Birliğinde bir kırılma olmasının ciddi bir olasılık haline geleceğini biliyorum. Kırılma yaşayan bir Avrupa Birliği'nin kimsenin işine yaramayacağını düşünüyorum.

Tüm yazılarını göster