Avrupa ve ABD'nin flu görünümü ve IMF anlaşması

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

Mali piyasalarda hangi senaryonun satın alındığı pek belli değil: hisse senedi değerlemeleri hala sağlam ve kalıcı bir toparlanma beklentisine işaret ediyor. Mart 2009'dan beri resesyonun geride kalacağı, şimdi de artık geride kalmakta olduğu ve büyümenin canlı olacağı beklentisi hakim. Fakat 10 yıllık ABD Hazine tahvillerinin faizleri bir yükseliyor, bir düşüyor. 10 yıllıklarda düşük faizle kamu borcunu finanse etmeyi kabul etmek büyüme perspektifinden pek de emin olunmadığının göstergesi. Nitekim yapılan açıklamalar da piyasalara dalgalanma şeklinde yansıyor. Sadece Obama değil, Tim Geithner'ın ne dediği de net değil. Kısa süre önce Bernanke'nin başarısı açık görünürken, şimdi acaba Paul Volcker mı Fed başkanı olsun önerileri bile ortalıkta dolaşıyor. Krugman, Volcker'ın sıkı para politikası yanlısı olarak bilindiğine dikkat çekiyor ve "doğru insanların (ekonomi politikaları açısından) yanlış tarafta" olabileceğini vurguluyor. Obama'nın bankacılık sisteminde reform ve sıkı düzenleme konusunda Volcker tarafından ikna edildiği doğruysa, perşembe günü yapılan açıklama anlam kazanabilir. Volcker Obama'ya yakın dururken Tim Geithner uzaktaydı ve Obama açıklama yaparken kimin Başkan'a hangi mesafede durduğu bile başlı başına bir mesaj sayılabilir. Ancak, ortada dolaşan "Volcker Kuralı" lafı, özellikle Geithner'in belirsiz konuşmasıyla beraber, şu an için yeterince belirgin bir anlama sahip değil. Bankaların mevcut bilanço büyüklükleri "dondurularak" korunacaksa başka birşey -çünkü bu durumda yılların büyümesi ve 2008-09'un banka kurtarma operasyonlarının etkileri varlıklarda kalacak, bankalar "bölünerek" küçültülecekse yapılacaklar başka bir şey. Büyük mali şirketlerin aşırı yükümlülük altına girmelerinin engelleneceği mesajının tek başına spesifik bir anlamı yok. Öte yandan, Rahm Emmanuel'in dediği gibi kriz bitti ve Obama ekibi hiçbirşey yapmadı mı?

İşsizlik başvurularındaki dalgalanma kriz bitse bile işsizliğin uzun süre azaltılamayacağını gösteriyor. Aynı zamanda benzer problemler Euro alanı için de geçerli. Krizin dip noktasında, belki de uçurumun kenarından dönüldüğü açık. Fakat acaba nereye çıkıldı? (1) Mali piyasalarda oyuncular tek bir yöne karar veremiyor. (2) Avrupa'da KOBİler çok önemli; ancak bankalar KOBİleri fonlamıyor. Sermaye piyasaları büyük şirket ve holdinglere fon sağlamadaysa hiç katı davranmıyor. Yani kredi piyasaları ekonominin can damarları için hala tam açık değil. (3) İşsizlik hala yükseliyor; ancak artık kimsenin deflasyondan bahsettiği yok. Tam tersine yakında yeni korku enflasyon olacak. (4) Euro hala reel olarak 11 yıllık tarihinin en yüsek seviyelerinde seyrediyor. Fed bilanço küçültür ve faizleri artırırsa, ki bunun Avrupa'dan önce olması daha yüksek olasılık, dolar değer kazanacak. Fakat hem ekonomik performanşsar, hem ekonomik politikalar açısından Euro alanı aslında gayet parçalı bir görüntü sergiliyor. Yunanistan elbette en güncel örnek. Euro buna rağmen hala yüksek değerli. (5) Avrupa'da çok vitesli bir toparlanma süreci yaşanıyor. Eşitsiz ve değişik hızlarda gerçekleşmekte olan bu süreç spesifik müdahallerin hala gerekebileceğini gösteriyor. ECB muhtemelen olağanüstü önlemleri vadesi gelince söndürmeye devam edecek -1 yıllık likidite desteği önlemini sona erdirdiği gibi. Ama önlem paketlerinin tamamının söndürülmesi ve toptan bir politika değişikliği için henüz Avrupa'da da çok erken.          

Dünyanın hem toparlanmakta olduğu, hem de toparlanmanın eşitsiz ve genelde yavaş seyrettiği ve edeceği bir dönemde IMF anlaşması da, IMF ile bağlantılı olarak veya tek başına alındığında mali kural da, büyük önem taşıyor. İş çevrimine karşı, karşı döngüsel (countercyclical) nitelik taşıyan mali kural, trend büyümeden ve hedef bütçe açığından sapmalara cevap verecek bir esnek yapı içeriyor ve

Taylor Kuralı'nın simetriği olarak düşünülebilir. Elbette, parametre aralıklarının belirlenmesi mali kuralın eti kemiği olacak. Stilize olgulara bakarsak kamu borcu, büyüme ve enflasyon arasında uzun döenmde şöyle ilişkşer olduğu söylenebilir: (a) büyüme ve kamu borcu arasında normal seviyelerde yakın bir ilişki bulunmazken, yüksek kamu borcu seviyelerinde, örneğin yüzde 90 kamu borcu/GSYH ıoranı ve üstü, median büyüme hızı yüzde 1 daha düşük oluyor. (b) Burada gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında büyük fark yok. Yanlız, gelişmekte olan ülkelerde dış borç haliyle daha önemli. (c) Yüksek borç/GSYH oranları gelişmiş ülkelerde daha yüksek enflasyona -bazı karşı örneklerin varlığına rağmen- genelde yol açmazken, gelişmekte olan ülkelerde, tam tersine, yüksek kamu borcuna yüksek enflasyon eşlik ediyor. IMF ile anlaşma yapmanın faizleri yukarıdan sınırlayacağı, mali kuralınsa hem büyüme hem de kamu maliyesinde disiplin veçhesinden  enflasyon üzerinde olumlu etki yapacağı ortada. İlginçtir, bu konjonktürde IMF anlaşması faizlerin gereğinden fazla yükselmemesini sağlayacak en etkili faktör gibi görünürken, büyüme üzerinde olumlu etkisi de haliyle olacaktır. IMF'yi eleştirenler hep tersini söylemiştir: ama şu anda IMF ile anlaşmak faizleri düşük tutmaya doğrudan yardımcı olacak. AB ve ABD'deki canlanma da hala belli bir fluluk ve risk taşıyor.      ,

Tüm yazılarını göster