Ateşi yükselen dolar değil TL'dir, Türkiye'dir

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Önce elimize çuvaldızı alıp kendimize, yani medyaya batıralım. Ne zaman dolar (ya da euro) hızla değer kazansa, bir başka ifadeyle Türk Lirası değer yitirse, ekranlarda genç meslektaşlarımızı görüyoruz; "Doların ateşi yeniden yükseldi" diye heyecanlı heyecanlı anlatıyorlar. Yalnızca onlar değil tabii ki, kimi zaman da bazı "finans uzmanı" unvanlı kişilerden duyuyoruz bu ifadeyi. 

Kim kimden kapmıştır acaba tümüyle yanlış olan bu yakıştırmayı. Meslektaşlarımız finans uzmanı olarak geçinen birilerinden mi, yoksa kendilerini uzman sananlar medyadan mı? Bilemeyiz; ama şu kesin, kolay kolay kurtulamayacağız belli ki bu yaklaşımdan. Bazı kavramlar biraz da kuyuya atılan taş gibidir ya, istense de artık o taş kolay kolay çıkarılamaz. 

Dün 1 dolar verip 2.75 TL alabiliyorken, bugün 1 dolar verip 2.85 TL alabiliyorsanız, burada ateşi yükselen, yani sıkıntıya giren, yani değer kaybeden dolar mıdır, TL mi? Bu değerlere göre doların ateşi niye yükselmiş olsun ki. 

Ateşi yükselen, yani bünyesi pek de sağlam görünmeyen, hastalık belirtisi veren TL'dir TL! Bu da, dolar güle oynaya değer kazandığı için olmaktadır. Doların ateşinin yükselmesi kadar saçma bir şey olabilir mi? 

Denilebilir ki, "Ne demek istediğimiz anlaşılmıyor mu yani sonuçta, ona bak". Anlaşılabilen her şeyi böyle tersinden mi ifade edeceğiz yani, bile bile... Aslında gerçekçi olalım, bunu söyleyenler, söylediklerinin ne anlama geldiğini pek biliyor da değiller ya... 

Maliyeti çok ağır 
7 Haziran'da oluşan Meclis aritmetiğinden kolay kolay bir hükümet çıkmayacağı daha o günün akşamından belliydi. Halen çok ama çok küçük de olsa bir olasılık varsa da, artık hükümet kurulması olanaksız gibi ve koşar adım seçime gidiyoruz. 

Her seçim bir maliyet demektir. Ama en düşük maliyet, seçim için yapılacak harcamadır. "Seçim şu kadar harcama demek" gibi değerlendirmelerin bir önemi yok. Türkiye için hiçbir şeydir bu maliyet. Siz asıl diğer maliyetlere bakın. 

Parayla pulla ölçülemeyecek maliyet, candır can. Hükümet kuramadığımız ve seçime gideceğimiz anlaşılınca mı tırmanışa geçti; yoksa tırmanışa geçsin ve seçime bu ortamda gidilsin, diye istendiği için mi hızlandırıldı bilinmez, bir yerden ya da yerlerden adeta düğmeye basıldı ve terör hortladı. Tartışılmaz bile, teröre kurban gidenlerin canı hiçbir şeyle ölçülemez. Bu konu üstünde konuşmaya, değerlendirme yapmaya bile gerek yok. Çünkü bu konunun ölçülebilirliği yok. 

Ya ekonomik maliyet? 
Türkiye, tarihi çok önce belirlenmiş normal bir seçime gidiyor olsaydı durum çok farklıydı. Şimdi ise yapılacak bir erken seçimin anlamı çok başka. Örtülü biçimde söylediğimiz şu; "Biz 7 Haziran'da bir seçim yaptık, Meclis'ten sayısal yeterliliğe sahip AKP-CHP, AKP-MHP, AKP-HDP, CHP-MHP-HDP hükümetleri çıkabilecekken bunu gerçekleştiremedik, (ya da gerçekleşmesi işimize gelmedi) şimdi şansımızı bir kez daha denemek istiyoruz". 

Deneyelim denemesine de; birincisi, bu seçim 7 Haziran seçimi kadar rahat geçmeyecek. İkincisi, bu seçim silahların gölgesinde yapılacak. Üçüncüsü, 7 Haziran normaldi, bu seçim bir anlamda gereksiz, gerçek anlamda gerekçesiz, zorlama, yani özetle anormal bir seçim olacak. Dördüncüsü de bütün bu nedenlerle ortaya çok ciddi bir ekonomik maliyet çıkacak. 

Hani girişte dedik ya, ağzımızı doldura doldura, iştahla "Doların ateşi çıktı" diye anlatacağız. Yani, TL'nin yerlerde sürünmekte olduğu günbegün gözlenecek, birilerinin de uykuları kaçacak. 

Petrol fiyatı istediği kadar düşsün, bu akaryakıt fiyatlarına aynı ölçüde yansımayacak. Enfl syon yükselecek, zaten yılsonuna doğru yukarı dönecek eğilim daha da keskinleşebilecek. 

Enflasyon süründürür, ama kimseyi öldürmez. Ama öldürecek etkenler var, onlar daha önemli. Finansal kesim dışında kalan firmaların, yani reel sektörün mayıs sonu itibariyle 179 milyar dolar açık pozisyonu var. Bu firmalar söz konusu ay itibariyle 100 milyar dolar döviz varlığına sahipler, ama döviz yükümlülükleri tam 279 milyar dolar. 

Özel sektörün toplam dış borcu 110 milyar doları kısa vadeli, 178 milyar doları uzun vadeli olmak üzere 288 milyar dolar düzeyinde. Hazirandan itibaren bir yıl içinde ödenmesi gereken dış borç 168 milyar dolar ve bu ödemenin 146 milyar dolarını özel sektör gerçekleştirilecek. Gelecek bir yılda ödenmesi gereken tutar şimdiye kadar da hep bu düzeylerde seyrediyordu. Ama ya kur çok hızlı bir artışa konu olursa, ne olacak? Kurun, belli bir zamana yayılarak arttığı dönemlerde bu rakam önemli sayılmaz, Türk özel sektörü bu borcu rahatlıkla çevirebiliyor, ama kur artışı birden olursa; hatta bu yıl içinde yaşadığımızdan hızlı bir artış görürsek?

Bir ya da birkaç şirket kur artışı yüzünden zor duruma düşmüş, Türkiye ekonomisinin büyüklüğü içinde çok önemli değil. Ama ya domino taşları en azından bazı sektörlerde yıkılmaya başlarsa... Bu şirketlerde çalışanların durumu ne olacak? 

Birkaç gün önce yazdık. Ödemeler dengesinin finans hesabındaki döviz girişi geçen yılın ilk yarısında 20 milyar dolarken, bu yıl 9.5 milyar dolara indi. Yine daha önce yazmıştık; yabancılar ilk yedi ayda hiçbir yıl bu yılki kadar hisse senedi ve DİBS satmamışlardı. Üstelik bu rakamların gerçekleştiği dönemde seçim olasılığı vardı, neredeyse kesinleşmiş bir erken seçim yoktu. Şimdi ufukta seçim görünüyor. Ve 7 Haziran kadar rahat geçmeyecek bir seçim. Böyle bir süreçte ne faiz verirseniz verin, yabancıların kurun böylesine oynak olacağı gerçeği karşısında Türkiye'ye ilgi göstermeleri beklenebilir mi?

Tüm yazılarını göster