Aşırı likidite, kredi fiyatlaması ve para politikası

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

Kredi, mevduat, Merkez Bankası'nın sağladığı likidite, zorunlu karşılık oranı, faiz patikası bankalarda aşırı likidite olduğu takdirde başka, olmadığı takdirde başka etkilere sahip olabilir. Aslında aşırı likiditeyi sadece kasa-banka kalemiyle değil, kısa vadeli DİBS portföyünü de dahil ederek ölçmek gerekiyor. Yani DİBS alımları likidite yönetiminin bir sonucu (da) olabiliyor. Farkların ne olduğunu söylemeden önce "Aşırı likidite var mı?" sorusuna cevap vermek lazım. Kriz öncesi aşırı likidite var mıydı? Belki: en azından bankalar aşırı likidite varmış gibi davrandılar. Yani her türden kredi verme standartlarını düşük tuttular. İçinde bulunduğumuz dönemde dahi geçici olarak aşırı likidite olabiliyor. Aşırı likidite terimiyle bankaların istenir buldukları likidite düzeyinin üzerinde, kendi seçimleri olmadan tutmaya başladıkları kısmı kastediyoruz. Büyük olasılıkla bazı bankalar 2008 yılının son çeyreğinde "aşırı likidite" tuttular ve bunun farkına daha sonra vardılar. Döviz likiditesi açısından aşırı likidite tutmaktan bahsetmekse pek mümkün değil. Zaten bankacılık sisteminin iki potansiyel sorunu bulunuyor: (1) artmaya devam eden takipteki krediler (2) döviz likiditesi.

Önce söz konusu iki tehlikeye değinip, "aşırı likiditenin" para politikasının aktarma kayışı açısından nasıl bir rolü olduğuna geçeceğim. 31 Ocak tarihli karşılık kararnamesi değişikliğinden sonra takipteki kredilerde haftalık artış oranı hafifçe azaldı. Ancak yine de mevcut hızla devam edilirse ayrılacak karşılıklar yüzde 80 karşılık oranı korunursa 2009 tahmini net karının yaklaşık yarısına denk düşecek. Tabii, Grup 2'de tutmak ve yeniden yapılandırmak (a) nakit akışı, gerçekleşen tahsilat açısından neticeyi değiştirmiyor ve (b) bugünkü takipteki kredi artış hızının düşmesi gerekiyor. Bir diğer nokta resesyonun süresi: bu sürenin öngörülebilir ve 2010 yılından daha öteye geçmeyecek kadar kısa olması da lazım. Döviz likiditesi açısından şu söylenebilir: TCMB döviz likiditesini doğrudan verecek ve bu amaçla rezerv eritecek olursa, bu tarz bir politika tercihinin uluslararası destek ve derecelendirmeye olumsuz yansımamasını sağlamak da önemli. IMF anlaşmasındaki olası esnekliklerin en önemlilerinden birisi de bu konu olabilir.

Şimdi, mevduat faizleri normalde yukarı doğru katılık gösteriyor. Yani sistemde aşırı likidite yoksa mevduat faizleri politika faizlerini kolayca takip etmez. Mevduat faizleri politika faiz(ler)ini takip etse bile -TCMB Başkanı Sayın Yılmaz'ın son açıklamalarına atıfla politika faiz(ler)i diyorum çünkü TL likidite penceresinde borç verme ve borçlanma faizlerinin orta noktasından geçecek (hatta borç verme faizine dönebilir) önceden belirlenmiş repo faizinin politika faizi sayılması da mümkün- kredi faizlerinin mevduat faizlerini takip edip etmeyeceği belli değil. Orta-uzun vadede yeterli garanti mekanizmaları kurulduktan sonra kredi faizi mevduat faizini, ve dolayısıyla politika faizini takip edebilir. Sistem aşırı likit olmasa bile en azından yeterince likit kalmalı. Amaç da zaten bu ve likidite sıkışıklığı olasılığının faizlerin düşmesine engel olmaması isteniyor. Kamu harcamalarının azalmasıyla 2009 yılının ikinci çeyreğinde muhtemelen dip noktasını görecek olan olumsuz büyüme perspektifi, 2009 yılında politika faizinin tek haneye inmesi gerektiğine işaret ediyor. Tarımın da bu çeyrekte terse dönmesi halinde çok yüksek bir GSYH daralması göreceğiz ve 2008'in son çeyreğinin yüzde 6.2'si maalesef düşük bir daralma hızı gibi kalacak. Politika faizinin aşağı doğru biraz daha düşme marjı var. Önemli olan bu olası indirimlere diğer faizlerin vereceği cevap olacak.

Tüm yazılarını göster