Artık rekabet etmeyi öğrenme zamanı -1

Güventürk GÖRGÜLÜ PAZARLAMA 3.0 guventurk@portakalonline.com

Türkiye'nin yakın tarihindeki en önemli dönüm noktalarından biri hiç kuşkusuz 2001 kriziydi. Hepimizin yaşanan bu süreçle ilgili değişik bir yorumu olabilir. Ama 2001'de önemli bir kırılma yaşadığımız konusunda herhalde hepimiz hemfikirizdir.

Benim değinmek istediğim bu kırılmanın nedenleri değil, daha çok sonuçlarıyla ilgili. 2001 krizinden bu yana, en küçüğünden en büyüğüne işletmelerin çalışma biçiminde yaşanan önemli bir değişimden söz etmek istiyorum.

Sanırım herkes farkındadır ve rakamlar da bunu zaten doğruluyor; 2001 sonrası yaşanan süreçte Türkiye'de emek verimliliğinde ciddi artışlar kaydedildi. Bunu bir başka şekilde söyleyecek olursak, 2001 yılından 2008 yılına kadar, istihdam edilen kişi başına elde edilen katma değer önemli oranda yükseldi.

Bu süreci ve bu sürecin nedenlerini kimimiz onaylar, kimimiz onaylamaz ama bu gelişme yalnızca Türkiye İstatistik Kurumu'nun emek verimliliğine ilişkin verilerinde görünmekle kalmıyor, günlük yaşamımızda somut bir gerçeklik olarak da karşımıza çıkıyor.

İşletmelerde önceden daha fazla sayıda kişinin yaptığı işler çok daha az kişiyle yürütülüyor, çalışma saatleri uzuyor, gelişen teknolojinin de yardımıyla çalışma süresi içindeki üretim miktarı artırılıyor veya çalışma süresi neredeyse bütün bir güne yayılabiliyor. Bu, daha az işçi, daha az satış elemanı, daha az sekreter, daha az şoför, daha az mühendis ve daha az "herkesle" daha fazla şey üretmek demek. Aynı çalışan sayısıyla daha fazla katma değer yaratmak demek.

2001-2008 arasındaki GSMH büyüme performansının bir bölümü dışarıdan sermaye girişine bağlı ise bir bölümü de emek verimliliğindeki artışa bağlı. Amerikan dolarının 1,20 düzeyinde seyretmesine rağmen ihracatta artış sağlanmasında da yine emek verimliliğindeki artış etkili. Tekstil sektörü h‰l‰ ihracat yapabiliyor, iç piyasada makul fiyatlarla ürün satabiliyorsa bu da büyük ölçüde emek verimliliğindeki artışa dayanıyor. Tabii bu arada emek veriminin en düşük olduğu sektör olan tarımdaki nüfusun azalarak emek veriminin en yüksek olduğu hizmet sektörünün gelişmesi, ülkedeki toplam emek verimliliğini artıran bir başka unsur.

Emek verimliliğindeki bu artışın ne şekilde gerçekleştirildiği veya doğru bir mecra üzerinde ilerleyip ilerlemediği ayrı bir tartışma konusu. Biz şimdilik kapitalizmin geçerli kuralları üzerinden bir yol bulmaya çalışıyoruz.

Demek ki 2000'li yılları, Türkiye'deki girişimcilerin "emek verimliliği"ni keşfettiği, öğrendiği yıllar olarak kabul edebiliriz. İşletme düzeyinde, sektörel düzeyde veya ulusal hesaplara bakıldığında emek verimliliğinin durumunu ölçmek, buradaki artışları azalışları kaydetmek çok kolay. Elbette yaratılan katma değeri artırdığı için emek verimindeki artış, başka hiçbir yan etki yaratmadan büyümeye olumlu katkı sağlıyor.

Bugünlerde, bu sefer merkez üssü Türkiye'de olmayan bir başka ekonomik sarsıntıya doğru ilerliyoruz. Önümüzdeki günlerde, yalnız dışarıdan gelen sarsıntıyı hissetmekle kalmayıp kendi iç dinamiklerimizden kaynaklanan bir dizi olumsuzlukla karşılaşma ihtimalimiz de yükseliyor. Geçen krizde yükseltmeyi öğrendiğimiz "emek verimliliği"nin yanına şimdi ondan daha önemli olan 'Toplam faktör verimliliğini' koymamız gerekiyor. Yani üretim faktörlerinin geri kalanını daha verimli kullanmayı; yani sermayenin ve girişimcinin verimliliğini artırmayı...

Bu faktörlerin verimini artırmakta en önemli unsur olarak gördüğüm "rekabet yeteneği"nin geliştirilmesi konusu üzerinde tartışmak istiyordum ama bu konuya girmek, biraz uzun bir ön açıklama gerektirdiği için asıl konu haftaya kaldı...

Tüm yazılarını göster