Artık hiçbir başarısızlığın mazereti kalmadı

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

AKP, parti üst yönetimini de, seçmenlerini de, muhalefeti de şaşırtan bir başarı kazandı. Bülent Arınç bile "Doğrusu 300'ün üstünde bir milletvekili beklemiyordum" demedi mi. 

Alınan oy da, bu oyun oranı da, çıkarılan milletvekili sayısı da büyük bir başarıyı gösteriyor. Bu tartışılmaz bir gerçek. 

Muhalefet partilerinin yenilgi gerekçelerini belli: "Miting yapamadık, AKP devlet olanaklarını kullandı, Cumhurbaşkanı tarafsız davranmadı, falan filan..." Geçiniz. Bir tek miting konusunda haklı olabilirler; ama o zaman da size "Yapsaydınız" derler. Diğer gerekçelerde de haklıdır muhalefet; ama iyi de 7 Haziran'da durum farklı mıydı, o zaman da aynı koşullar geçerli değil miydi... 

7 Haziran'dan 1 Kasım'a AKP oyunu tahminlerin ötesinde artırdı, CHP çok az bir artış sağlayabildi, MHP ve HPD ise hüsran yaşadı. Bunun ötesi yok.

Muhalefet partileri, aldığı oyu ve milletvekili sayısını biraz artıran CHP de dahil olmak üzere, 1 Kasım'ı değerlendirme olgunluğu gösterir mi bilinmez. "Bu onların sorunu" diyemeyiz, bu Türkiye'nin sorunu çünkü. Eğer bir parti, 13 yıldır sürdürdüğü iktidarın sonunda seçmenden 4 yıllık bir süre daha alabilmişse, ya olağanüstü gelişmeler sağlamış ve başarılı icraatlara imza atmıştır ya da muhalefet partileri eksikleri de olsa o partinin icraatlarını alt edecek bir program ortaya koyamamışlardır. 

Bu olasılıklardan hangisi geçerli? AKP, her şeyi dört dörtlük mü yaptı, hayır; sağladığı başarıların yanında çok eksiği ve yanlışı da var. Ama niye alt edilemedi; seçmen belli ki diğer partilerin AKP'den daha iyi bir icraat sergileyebileceğine ikna olmadı, olamıyor. 

Seçmenin beklentisi büyüdü  

Her iki seçmenden biri AKP'yi tercih etti. Bu tercihin ne kadarının ekonomik beklentiler, ne kadarının başka tercihler ön plana alınarak yapıldığını bilmek zor, bunu ortaya çıkarabilmek için ciddi bir araştırma gerekir. 

Ama AKP'den olan beklentinin büyüdüğünü söylemek yanlış olmasa gerek. Hep söylenmekte ya, "Seçmen istikrar istedi" diye, işte artık AKP'nin sırtında büyük bir sorumluluk var: "Ekonomide istikrarı sağlamak, ekonomideki sıkıntıları hafifletebilmek..."  

Sorunlarımıza bir göz atalım ve halkın ve iş aleminin çözüm beklediği başlıca sıkıntılar neler, sıralamaya çalışalım:

- Enflasyon yüksek seyrediyor. Bugün açıklanacak ekim ayı oranları da konjonktürel olarak yüksek gelecek. 2015 için gidişat kötü ya da kötüydü demek daha doğru. Hükümetin hemen kurulabilecek olması ve dövizdeki hızlı gerileme, son iki ay için daha umutlu olunmasını sağlayacak. Yine de enflasyonu bir türlü istenilen düzeye çekemiyoruz ve dar gelirli kesimin enflasyon derdi daha büyük. Önümüzdeki süreçte gıda maddelerinin fiyatını nasıl düşük tutabileceğimizi çok konuşacağız. 

- Türk parasının hızlı değer kaybı, sanıldığı gibi ihracatı artırmadı, bunu yaşadık. Hatta bu kayba rağmen ihracat geriledi. Bu gerilemede euro/dolar paritesinin dolar lehine olan değişimi de bir etki yarattı kuşkusuz; ama bu etki kendini ithalatta da gösterdi. TL'deki oynaklığın sona erme olasılığı, ihracatçı için daha avantajlı bir durum yaratacak. Hem ithalatta fiyatlar ucuzlayacak, hem ihracatçı fiyat verirken önünü görebilecek. Ama yine de ihracatçı bir dizi sorun yaşıyor. İhracata bir ivme kazandırmak için daha radikal ve gerçekçi düzenlemelere gidilmesi, ihracatın yapısını teknolojik ürünler lehine değiştirecek adımlar atılması kaçınılmaz görülüyor.

- Teknolojik buluşlar dünyaya hakim olmaktayken, bizim hala otomobil yapma sevdasından kendimizi kurtaramamış olmamız büyük bir çelişki oluşturuyor. Yatırım teşvik mevzuatımızı acilen gözden geçirmemiz gerekiyor.

- Sanayi üretimi özellikle son aylarda belirgin bir canlanma gösterdi. Bu canlanma, güven endekslerine bile yansıyacak şekilde umut verici oldu. Ancak yine de sanayide bir dizi sorun yaşanıyor. Kaldı ki önümüzdeki süreç yeni faiz artırımlarının gündeme gelebileceği bir süreç. Sanayi üretimini daha dinamik bir şekilde artırabilmek için tüketimi harekete geçirecek adımlara hız verilmesi bekleniyor. BDDK'nın kredi kartındaki sınırlamayı gevşetecek bir çalışma içinde olduğu biliniyor. Ama burada bıçak sırtı bir denge var, bu tüketim artışı bu kez de enflasyonu olumsuz etkileyebilir.

- FED'in faiz artırmaya adım adım yaklaşıyor olması Merkez Bankası'nın hareket alanını giderek daraltıyor. Merkez Bankası da zaten faiz artırımının işaretini veren açıklamalar yapıyor. Ancak faiz artışına hiç sıcak bakmayan, hatta mevcut oranları bile yüksek bulan bir anlayışla bu konuda ne yapacağımız, nasıl davranacağımız merak konusu. Dövizin gerilemesine sığınarak faize dokunmamayı tercih edebiliriz. Ama bu kurlarda yeniden bir tırmanışa yol açar mı, bu risk var. 

- Yabancı yatırımcı doğrudan yatırım yapmaya yanaşmıyor, doğrudan yatırım bir yana portföy yatırımı için para getirmeye bile sıcak bakmıyor. Ama biliniyor ki, Türkiye'nin yabancı kaynağa ihtiyacı var. Tek parti iktidarı yabancının kaygısını önemli ölçüde giderecek bir etken olsa da, özellikle döviz ve faizde dalgalanma olmayacağı algısının yerleşmesi daha büyük önem taşıyor. O yüzden, bu algı oluşuncaya kadar yabancı girişinde çok büyük bir artış olacağı beklenmiyor ve bu algının yer etmesini sağlamak da hükümete düşüyor.

- Türkiye ekonomisi yıllardır büyüyor büyümesine ama, bu büyümenin yeterli olmadığını da herkes biliyor. Yüzde 3 dolayındaki bir büyümenin Türkiye için yeterli olmadığı açık. Bu büyümeyi daha yukarı çekmek ve kalıcı hale getirmek gerekiyor. İşte dört yıllık bir süre; ne yapılacaksa, nasıl yapılacaksa yapılması gerekiyor. Yoksa ne yüzde 10'a oturmuş işsizliği aşağı çekmek mümkün görünüyor, ne sayıları 700 bini aşmış üniversite mezunu işsizlere iş yaratmak... 

***

Bunlar özet olarak ekonomik sorunlar. Diğer yanda güvenlik sorunlarımız var, dış politika da sorunlarımız var. Sayıları 2 milyonu aşan Suriyelilerin yol açtığı sorunlar var. Mülteciler için harcanan milyarlarca dolar var. Bunlar, apayrı konular; elbette ekonomiyi de çok yakından ilgilendiriyorlar. Hükümetin önceliği ne ekonomiye verme durumu var, ne diğerlerine verme. Tüm sorunların eş zamanlı olarak üstüne gidilmesi zorunlu. Yıllardır biriken sorunları bir çırpıda çözmek de mümkün olmayacak elbette, hatta bazı sorunları belki yıllarca çözemeyecek, belki hiç çözemeyeceğiz. Ama, karar almakla üstesinden gelinebilecek, en azından hafifletilebilecek sorunlar da yok değil, yani çok da umutsuz olmamak gerek. 

İşte dört yıl, siyaseten dikensiz gül bahçesi... AKP hükümetinin, hiçbir başarısızlığa mazeret bulamayacağı bir süre... 

Tüm yazılarını göster