Araba devrildikten sonra - MEGAP

Borsa yatırımcısı geçtiğimiz hafta yeni bir durumla karşılaştı. Hisseleri ana pazarda işlem gören şirketlerden biri kon­kordato ilan etti. Evet, Mega Polietilen’den (MEGAP) bahsediyorum.

Emrah LAFÇI Ekonominin Doğası emrah.lafci@dunya.com

Borsa yatırımcısı geçtiğimiz hafta yeni bir durumla karşılaştı. Hisseleri ana pazarda işlem gören şirketlerden biri kon­kordato ilan etti. Evet, Mega Polietilen’den (MEGAP) bahsediyorum.

Ana pazarda iş­lem görmek için şirketin halka arz edilen paylarının piyasa değerinin 250 milyon TL’nin üstünde olması gerekiyor. Yani ol­dukça büyük bir şirketten bahsediyoruz. Tabii hal böyle olunca da bilançolar açıl­dı, geriye dönük analizler yapıldı. “Bu şir­ketin batacağı zaten belliymiş abi, siz bu­na neden yatırım yaptınız ki?” minvalin­de üst perdeden analizler etrafa saçıldı.

Daha önce yüzüne bakılmayan bilanço di­dik didik edildi. Yüzüne bakılmayan diyo­rum çünkü hisse senedi piyasasında ana­lizler genel olarak gelir tablosu üzerinden yapılıyor, hatta bunun yanına bir de hisse fiyatının etkilediği piyasa değeri konuyor ve buradan bir ucuzluk-pahalılık çıkarımı yapılmaya çalışılıyor. Nakit akış tablosunu söylemiyorum bile, herhangi bir analizde onun esamesi bile okunmuyor.

Bilanço şirketin varlıklarını ve yüküm­lülüklerini gösterirken gelir tablosu bir dö­nem için şirketin satışlarını, maliyetlerini, kârlılığını vs gösterir. Yani şirketin finan­sal sağlığını anlamak için bilanço daha kri­tik önemdedir. Hisse senedi fiyatlarını te­orik olarak belirleyen şey; şirketlerin gele­cek dönemde elde edecekleri serbest nakit akışlarının uygun iskonto oranlarıyla bu­güne indirgenmesidir.

Serbest nakit akı­şı yaratmak için de haliyle kâr etmek gere­kir. Bunun için de hisse fiyatlaması yapı­lırken kısa yoldan gelir tablosuna bakılıp geçilir çoğu zaman. Kâr marjları iyiyse, sa­tışlar arttıysa, Fiyat/Kazanç ve Piyasa De­ğeri/Defter Değeri gibi oranlar çok yüksek fiyatlamaya işaret etmiyorsa bu hisse alı­nır deniyor, geçiliyor.

Bazen özellikle You­tube yayınlarında, şirketin ismini ilk defa duydukları her hallerinden belli olan bazı analistler hemen oracıkta finansal tablola­rı açıp; “Bu hisse alınır, bu hisse alınmaz!” şeklinde yargıda bulunabiliyorlar. Bu ana­lizler yapılırken bilançoya hiç bakılmıyor tabii. Şirketin borçluluğu ne durumda, na­kit oranları nasıl seyrediyor, nakit döngü­süne göre kaç günlük finansmana ihtiyacı var gibi sorular hiç sorulmuyor. Bu sorular daha ziyade bir şirkete borç verecek olan bankalar gibi kreditörlerin daha fazla ilgi alanına giriyor.

Aaa bilanço diye bir şey varmış

Halbuki bu sorular önemli. Hem şirketin finansal sağlığı açısından hem de kârlılığı ve hisse fiyatlaması açısından önemli. Fa­izlerin düşük ve finansmana erişimin ko­lay olduğu dönemlerde bu soruların çok bir önemi yoktu. Hem şirketler hem de yatı­rımcılar o düşük faiz döneminin her hata­yı örten büyüsüne alıştılar. Bu alandaki her türlü başarıyı kendilerine atfettiler. Şimdi dalgalar çekildi, kimin mayosuz yüzdüğü yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

Finansal sağlık darken dengeli bir borç-özkaynak yapısın­dan, kârlılıkla karşılaştırıldığında çok yük­sek olmayan bir borç miktarından, alacak tahsilatı-borç ödeme-stok tutma süreleri­nin şirketi çok zorlamayacak bir düzeyde olmasından, alacak tahsilatlarının yapıla­biliyor olmasından, finansman giderleri­nin satışlara ya da operasyonel kâra ora­nın yüksek olmamasından vs bahsediyo­rum. Bunlar sağlanmazsa şirketler iflas ya da konkordato ilan etmese bile kârlılıklar baskılanır. Bu da finansal tablolara ve ha­liyle hisse fiyatlarına yansır. Yansıyor da.

Ne kadar risk o kadar getiri

Bir diğer konu da konkordatonun bir if­las demek olmaması ve MEGAP hissesi tu­tanların bu konuya böyle yaklaşmaları me­selesi. Bu teorik olarak doğru olabilir ve bazı olumlu örnekler de olabilir ama pra­tikte bu hissenin yatırımcısının işi hayli zor. Fiyatlamadan da belli oluyor. Şirkete iki şekilde kaynak sağlarsınız. Ya borç ve­rirsiniz ya da ortak olursunuz. Şirket tasfi­ye olacak olursa önce borçlar ödenir sonra para kalırsa ortaklara dağıtılır. Onun için hisse senedi yatırımcısının bir şirkete or­tak olurken hisseden getiri beklentisi, şir­ketin borçlanma faizinden yüksek olmalı­dır. Ne kadar risk o kadar getiri beklenti­si kuralından hareketle. Bu acı deneyimle hisse yatırımı yaparken hangi beklentiyle olaya yaklaşılması gerektiği bir kez daha görülmüş oldu.

Tüm yazılarını göster