Anadolu'daki üreticilerin durumu hiç de iyi değil

Tevfik GÜNGÖR OLAYLARIN İÇİNDEN gungoruras@superonline.com

Anadolu'da üretim yapan bir okuyucum son durumu değerlendirmiş. Parmağı taşın altında olan bir Anadolu müteşebbisinin anlatımını aynen aktarmak istiyorum.

Okuyucum diyor ki,

"Amerika'da başlayıp dünyayı etkileyen kriz yine iktidarın işine yaradı. Her ne kadar kalem ve rakam oynayarak ekonomiyi iyi gösterseler de gerilmiş ve daralmış olan mali ve ekonomik piyasalar patlamak üzeriyken Amerika'dan gelen batışlar iktidarın imdadına yetişti.

Ülkemizdeki çöküşler 2003 sonrası başlamıştı. Üretim sektörü bu dönem kadar ihanete uğramamıştır. Bizler Anadolu Kaplanları değil, Anadolu garipleri idik. ( garipler her şeye ve eziyete katlanır, yine de hizmete devam eder. Kaplan ise hep hazırcı ve güçsüzleri ezer.)

Amma şu iyi bilinsin ki, bu ekonomi politikaları ile biz garipler ölmek üzereyiz.

Örnek mi?.. Alın size örnek…

Bu ülkenin 2003'ten sonra nasıl ağır ağır üretimden uzaklaştırıldığının acı ama acı olduğu kadar gerçek tablosu:

Birim fiyatı 10 dolar olan maldan kaç tane satmalı veya ihraç etmeli ki işveren asgari ücretin tamamını karşılayabilsin;

2000 yılında 24 adet.

2001 yılında 19 adet (Kriz yılı).

2002 yılında 20 adet.

2003 yılında 25 adet (AKP dönemi).

2004 yılında 40 adet.

2005 yılında 44 adet.

2006 yılında 47 adet.

2007 yılında 55 adet.

2008 yılında 65 adet (30 Haziran 2008).

Bu rakamlarında bu ülkenin üretimden uzaklaşmasının bir göstergesi olduğuna inananlardan birisiyim.

Her taraf ithal mallarla dolduruldu. Üretim tesisi yerine bu ülkede tasavvuf felsefesi olan "Bir lokmaya, bir hırkaya şükür" ilkesine ram edilmiş bir toplum yaratıldı.

Buna ekonomi başarı denilemez.

Üretmeyen fakat buna mukabil tüketen bir toplum yaratmakta başarılı olundu.

Bu felsefede üretim sektörünün ipinin çekilmesi anlamına geliyordu ki, nitekim de öyle oldu.

Reel sektör borçludur. Halk borçludur.

Hem de Cumhuriyet döneminin en borçlu devrini yaşamaktadır.

Bunun sebebi de hükümetin uyguladığı ekonomik politikalardır.

Bu gün için gerek kapısına kilit vurulan, gerekse yaşamak için işçisini istemeyerek de olsa çıkaran firmalar ve işyerleri dünde vardı.

Bugün de fazlasıyla olacaktır.

Ama hiçbir zaman bu kadar açık pozisyonda değillerdi.

Borçlu oldukları bankalar kredileri geri istemektedir ki, haklıdırlar. Bankalar da ayakta kalmanın yollarını aramaktadır.

Reel sektör ise birbirine olan borçları ödemek zorundadır ve zor da olsa vade uzatılarak bu borçların büyük kısmı ödenmektedir.

Reel sektör kendi arasında borç vadelerini istemeyerek de olsa çok uzun vadeye (30 günlük vadeler, 180 güne kadar uzatılmıştır.12 ay vadeli çekler dolaşıyor piyasada) yaymış durumdadır.

Eğer birbirinin üzerine acımasızca gitseler ellerine geçecek bir şeyin olmayacağının bilincindeler.

Bu arada krizden çıkış yollarında kamu da büyük görev ve önlemler almak zorundadır. Yoksa batış ve iflaslar kamuya da ileride tamiri çok güç olacak hasarlar açacaktır.

Reel sektör şaşırmış durumdadır. Banka kredileri, birbirine olan borçlar, işçi maaşları, istihdamın üzerindeki ağır yükler, dış kaynaklı döviz borcunun dövizini hazırlamak ve kamuya olan borcunu düşünmek zorundadır.

İşyerlerinin kapanmasının ve işçi çıkarmanın önüne geçmenin bazı yolları vardır.

Hem de çok basit bazı önlemlerle. Bu önlemlerden kimse de (Kamu ve finans sektörü) zarar görmez, bilakis ülke kazanır.

Burada kamuya düşen görevler:

1-Popülist davranışlardan geri adım atmaktır. Buradan yapılacak tasarrufun rahatlığıyla kamu alacaklarında biraz daha esnek davranma gücünü kendinde bulur.

2-Daha önceden yapılandırılan, fakat bu daralmış ortamdan ödenmesi mümkün olmayan SGK borçlarının kriz atlatılıncaya kadar ertelenmesi ya da vadelerin daha geniş periyoda yayılması. Açıkçası ödenebilir hale getirilmesi mümkündür. (İlk 12 ayı ödemesiz 60 aya yayılması mümkündür.)

3-Maliye'nin üzerinde çalıştığı ve yürürlüğe koyduğu 18 aylık ödeme planının ikinci maddede belirtilen daralmış ortamdan gerekçesiyle en az (ilk 12 ayı ödemesiz 60 aya yayılması gibi) 60 aya yayılması.

4-İşsizlik Fonu'ndan GAP'a ayrılacak inkanlar özel sektöre tahsis edilebilir.

5-İşçi sayısında fazla değişiklik olmayan, yani işçisini işten çıkarmayan ve de çıkarmamaya çalışan işletmelere teminat dahi aranmaksızın çeşitli fonlardan uzun vadeli ve düşük faizli kredilerle destek olunmalıdır.

İşçi çıkarmayan işletmeler şu anda sosyal patlamayı önleyici emniyet valfıdır. Onların da kapanmasına göz yumarsak ülkenin halini bir düşünün. İşsizler ordusu oluşur.

6-Reel sektörün taze finansmana ihtiyacı vardır. Bunun bugün için en ideal yolu işletmenin nakde çevirebileceği öz kaynaklarıdır.

Maliye ve SSK kendisine borcu olan borçlulardan alacağı, borcun ödenmemesi halinde, yaptırım olarak kullanacağı taahhütname, borç senedi veya çeklerle; SSK ve Maliye'nin haczinde olan malların serbest bırakılıp bu varlıkların satılarak işletmelere yeni öz kaynak sağlanmasının önünü açması gerekmektedir.

Eğer kamu bu önlemleri bugün hemen hayata geçirmezse (yarın çok geç olacaktır) isim değiştirmeleri sonucunda, alacaklarının üzerine su içecektir. Gerçekten kamuya borçlu mükellefleri (Kayıt altına girme enayiliğini göstermiş zavallılardır onlar) idam sehpasına çıkarsanız bile yanlış ekonomik politikalar, yaz-boz tahtasına döndürülen uygulamalar yüzünden bu ödemeleri yapacak halleri kalmamıştır..

Kamuya kimin borcu vardır:Yasal çalışanların. Kayıt içi olanların. Kamunun görevi yasalara saygı gösterenleri ezmek olmamalıdır".

Sayın okuyucularıma bir Anadolu müteşebbisinin değerlemelerini aktardım. Acaba parmağı taşın altında olanların feryatlarını ve önerilerini dikkate alan olacak mı?

Tüm yazılarını göster