Altyapı mı? Altta Kalan Yapı mı? (I)

Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR taksar@gmail.com

2009/10 sezonunda Galatasaray ile birlikte Türk futbolu ilk defa bu kadar heyecan uyandıran bir teknik adamla Frank Reijkaard ile birlikte olacak. Bu heyecan nereden geliyor diye soracak olursanız, karşınıza 2008/09 sezonunda Şampiyonlar Ligi finalini kazanan  Barcelona ve onu bu noktaya taşıyan en önemli isimlerden birisi olan Rijkaard çıkıyor.

Rijkaard altyapıya çok önem veren ve güvendiğinde yaşını gözetmeksizin genç futbolcuya formayı  teslim eden bir teknik adam. Barcelona son Şampiyonlar Ligi'nde Manchester United'ı ezerek yenip, kupayı havayı kaldırdığında, takım kadrosunda altyapıdan gelen yedi futbolcu bulunmaktaydı ve bu futbolculardan üç tanesi Rijkaard ile ilk kez Barcelona A takımının formasını giymişlerdi. Bu futbolcular, Valdes, Iniesta ve Messi'ydi…

İşte biz bu kapsamda Türk futbolunun altyapısı ve altyapıdan yetişen yetenekler üzerinde duracağız.

Geçen haftalarda bu sütunlarda "Rijkaard Türk Futbolu İçin Bir Şans Olabilir mi?" Başlıklı bir yazıyı kaleme almıştık. Rijkaard ve Barcelona ekseninde bu hafta da Türk Futbolunun alt yapısının ne durumda olduğunu irdeleyeceğiz. Yazımız iki bölümden oluşacak. Bu haftaki bölümde genel olarak altyapı üzerinde durmaya çalışacağız…Gelecek haftaki yazımızda ise  altyapı temelinde futbolumuzun insan kaynakları ve Türkcell Süper Ligde altyapıda kulüplerimizin genel durumları üzerinde duracağız…

Altyapı Sorununa Giriş

Kısır ve sonuç getirmeyen tartışmalar neredeyse futbolumuzun odak noktasını oluşturuyor. Bu tartışmaların başında da bir türlü gündemden düşmeyen "yabancı oyuncu sayısı"nın serbest bırakılması konusu  geliyor.

Bir yandan yabancı oyuncu sayısının serbest bırakılması tartışılırken; diğer yandan bu uygulamanın Türk futboluna olumsuz etkilerinin olabileceğinin de altı çiziliyor. Gerçekten de son zamanlarda görüyoruz ki, hemen hemen tüm takımlarımızda bol miktarda yabancı oyuncu var ve bunların bir çoğu da yedekte bekliyor.  Yani takımlarımızda "bir yabancı oyuncu hovardalığıdır" sürüp gidiyor.

Yapılan onlarca transfer, harcanan milyon dolarlar ve bir türlü gelmeyen sportif performans... İşin daha da kötüsü, yerli oyuncularımızdan  kalite açısından çok da farkı olmayan bu oyunculara gösterilen sabır ve tahammülün yerli ve genç oyucularımıza gösterilmemesi. Tüm olumsuzluk ve yetersizliklerine karşın milli takımımızın en kilit mevkilerinde oynayabilecek oyuncularımızın kendi takımlarında yer bulamamaları nedeniyle, bu önemli mevkilere oyuncu bulmakta güçlük çekmemiz sonuçta Aurello gibi zorlama çözümlere yönelmek zorunda kalmamız...

Bu koşullar altında gereksinim duyduğumuz mevkilere oyuncu bulmakta zorlanıyoruz. Özellikli oyuncularımızın kendilerine ilk on birde yer bulamamaları ise sorunun giderek kronikleşmesine yol açıyor. Oysa 2000 yılında Galatasaray UEFA Kupası'nı ve Süper Kupayı kazanırken; bir yıl sonra Şampiyonlar Ligi'nde gruptan çıkıp, çeyrek final oynarken;  2002'de de milli takımımız Dünya üçüncüsü olurken bu sorun bu kadar yakıcı değildi. Yabancı oyuncu yine vardı. Ancak mevcut oyuncular gerçekten Türk futboluna ilave katma değer sağlayan türden oyunculardı ve bu dönemde pırıl pırıl yeni kuşak oyuncular da yavaş yavaş geliyordu. Çoğu altyapıdan gelen bu ışıltılı kuşakla 2003 Yılında Konfederasyon Kupası'nı oynadık ve herkesi kendimize hayran bıraktık. En son Euro 2008'te oynadığımız yarı finale kadar yükselen ve talihsiz bir şekilde Almanya'ya kaybettiğimiz turnuvada da görüldü ki, Türk futbolunun geleceği altyapıda ve altyapıdan gelecek futbolcularda…

Ancak görünen o ki, bugün kulüplerimizin çoğunun kadrosunu kalitesiz, yeteneksiz ve sıradan yabancı futbolcular oluşturuyor. Bu oyuncular Türk futbolcusunun bir yerde önünü kesiyor. Bu durum çoğu altyapıdan yetişen futbolcumuzun kadroda yer almasına bir şekilde engel oluşturuyor. Bu da, çoğu yeteneğin fırsat bulmadan yok olup gitmesine yol açıyor. Burda genel olarak ön plana çıkan temel sorun, özellikle ülkemize gelen yabancı teknik adamların uzun vadeli düşünmelerinden daha çok kısa vadeli amaç ve planlar doğrultusunda hareket ederek, genç futbolculara çok fazla yer vermemesi…Bu olumsuz durumu sadece yabancı teknik adamlarda değil, bu sezon olduğu gibi Mustafa Denizli'de, Bülent Korkmaz'da ve daha başka yerli teknik adamlarda da gördük. Amaç şampiyonluk olunca, hiçbir teknik adam orta ve uzun vadeli planlama içine girmiyor, kısa süreli planlar ve palyatif çözümlerle hareket ediyor.

Genel olarak altyapı nedir, ne değildir?

Altyapı deyince aklımıza ilk olarak üzerinde bir şeyin yükselmesine ve buna bağlı olarak üstyapıların kurulmasına olanak sağlayan temel oluşumlar gelir. Sosyolojide bu, toplumun genel değerlerinin oluşumunu sağlayan somut koşullardır. İktisatta, üretimin üzerinde yükseldiği ve üretim ilişkilerinin düzenlendiği tarihsel organizasyon ve süreçlerdir.  Politikada ekonominin yoğunlaştırılmış  ifadesidir. Çevre ve bayındırlıkta ulaştırma, enerji, haberleşme, sağlık gibi sermaye varlıklarının yetişmiş insan gücüyle desteklendiği yapılardır.

Sporda ve futbolda altyapı

En basit tanımıyla spor kulüplerinde altyapı:  Bu kulüplerde yer alan küçük yaştaki oyuncuları kalitatif ve kantitatif olarak A takıma yetiştirmeye ve hazırlamaya yönelik çalışan sistemsel bir süreç ve organizasyondur. Bu süreç içinde oyuncu nitelik ve nicelik olarak, olgunlaşır, büyür ve ustalaşır. Bu süreç fiziksel koşulların psikolojik koşullarla optimal dengesine ulaştığında da son bulur ve o oyuncu artık bir üst takımda yerini almaya başlar.

Ancak bu süreç çok  maliyetli ve meşakkatli bir süreçtir. Beklenen verimlilik düşük olabilir. Ne var ki, verimliliğin yükseltilebilmesi ve kalitenin kısa süre içinde artırılabilmesi, eğer oyuncunun fiziksel ve psiko-sosyolojik gelişimi de tamamlanmışsa mümkün olabilmektedir. Bunun dünya uygulamalarında örneklerini görebiliyoruz. Özellikle altyapılara yatırılan paraların harcamaların geri dönüşümü belli bir zaman gerektirir. İktisatta buna hasıla katsayısı denir. Yani yatırdığınız kaynağın geri dönüş süresini gösterir. Genellikle bu katsayılar yüksektir ve yatırımlar on-on beş-yirmi yıl gibi süreleri alabilir. Kulüplerin altyapılarında da durum budur. Altyapıdan A takıma bir oyuncunun gelmesi minimum beş yılı almaktadır. Bu süre içinde altyapıya sürekli kaynak aktarmak gerekir. Bir oyuncunun beş yıllık süre içinde minimum maliyeti yaklaşık 200 bin dolar civarındadır. Bu altyapıyı iyi kuran takımlar, zaman içinde bu maliyetlerini bir miktar aşağıya çekebilmektedirler. Ancak alt yapının gerçek hasıla katsayısının düşük çıkabilmesi (yani kendine yapılan tüm masrafları geri döndürme yıl sayısının kısalması) oyuncunun A takımda oynamaya başlamasıyla birlikte, takımına katma değer yaratabilecek düzeye gelmesine bağlıdır.

Altyapıda sorunlar var

Futbolumuzun fidanlığı sayılabilecek altyapıların bugün arzu edilen düzeyden uzakta olmaları, onların A takıma oyuncu yetiştirme verimlerini aşağıya çekiyor. Altyapı Avrupa'da özellikle futbolun olmazsa olmazlarından birisi. Avrupa'nın üst düzeydeki kulüplerinin sadece kendi ülkelerinde değil, aynı zamanda değişik kıtalarda da altyapı yatırımları bulunuyor ve altyapıya ayırdıkları bütçeler önemli büyüklüklere ulaşıyor.

Altyapı sorunlarının başında, altyapıya ayrılan kaynakların yetersizliği geliyor. Aynı zamanda tesislerin de UEFA standartlarının dışında olması, buradan gelecek başarının önünü kesiyor. Altyapı tesisleri genç ve çocuk sporcuların fiziksel ve psikolojik gelişimlerinin de sağlandığı yerler olmasına karşın, bu konularda çok önemli eksikliklerin bulunması, altyapının performansını olumsuz etkiliyor ve buralardan nitelikli oyuncular zor çıkıyor. Altyapıya verilen önemim üstyapıya verilen önemin altında kalması, takımlara yeni ve yetenekli, kaliteli oyuncu transferini önlüyor.

Altyapıya verilecek önem,  en az A takıma verilen önem seviyesine çıktığında bu yapılara gerçek anlamda değer vermiş oluruz. Bu noktada yönetimlerin olaya yaklaşım tarzları çok önemli hale geliyor.  Bugün Süper Lig ekiplerinde bile alt yapıya verilen önem konusunda sorunlar var.

Aslında bugün ligimizin futbol kalitesini etkileyen çok önemli sorunlar var bunları bu platformda zaman zaman tartışıyoruz. Gelir dağılımındaki dengesizlik, üç büyükler lehine konumlanmış bulunan haksız rekabet ve ciddi yönetsel hatalar Türk futbolunu sportif ve mali anlamda olumsuz etkiliyor. Bu kapsamda tartışılan yabancı oyuncu sayısı bile sorunun özünden uzaktır.  Her ne kadar yabancıya bakış açımızı yukarıda ortaya koymuşsak da, aslında sorun yabancıda değil. Kulüplerimizin altyapıya bakış tarzı ve yönetim anlayışlarında yatıyor. Çoğu altyapıda antrenman sahasının bile bulunmayışı; burada görev yapan teknik adamlara asgari ücretten ödemelerin yapılması; uzun vadeli stratejik planların bulunmayışı; bütçeden yeterli payların kulüplerimizce ayrılmaması gibi olumsuzluklar ilk akla gelenlerden birkaçı.

Kulüplerimiz ve federasyon altyapıya ne kadar para harcıyor?

Kulüplerimizin 2005-06 faaliyet raporlarından oluşturduğumuz aşağıdaki tablo bize altyapıya gerekli ve yeterli kaynağın tahsis edilmediğini gösteriyor.  Üç büyük kulübümüz içinde altyapıya en fazla kaynağı Beşiktaş'ın aktardığını ortaya koyuyor. Beşiktaş'ın bir önceki yılda da altyapıya aktardığı kaynak 2006 rakamına yakın tutarda. Aşağıdaki tabloya göre Fenerbahçe toplam gelirinin sadece  yüzde 1,8'ini; Galatasaray yüzde 3,2'sini altyapıya plase ederken; Beşiktaş toplam gelirinin neredeyse yüzde 13,3'ünü alt yapının emrine vermiş durumda. Federasyon ise 70 milyonluk gelirinin yüzde 9,8'ini amatör futbolun hizmetinde kullanmış.

Kulüplerin ve Federasyon'un Altyapı Harcamaları 2005-06

 Altyapıya  Toplam  Gelir

 Harcanan Tutar İçindeki Payı

 YTL (%)

Fenerbahçe 2.025.180 1,8

Galatasaray 2.100.963 3,2

Beşiktaş 6.177.291  13,3

Federasyon 9.961.300 9,8

Birazdan örnek olarak inceleyeceğimiz Ajax kulübünün 2004 yıl sonu verilerine baktığımızda ise, kulübün  toplam 64 milyon euroluk gelirinin % 32'sini altyapının emrine verdiğini görüyoruz. Bu inanılmaz oran kulübe futbolcu satımından çok yüksek tutarlarda bonservis bedelini de beraberinde getiriyor. 

Altyapı denince Avrupa'da akla ilk gelen kulüp: Ajax

Ajax yıllardır altyapıya verdiği büyük önem nedeniyle tüm Avrupa kulüplerinden farklı bir yere ve imaja sahip. Hatta Hollanda'da da bebeklerin anne ve babalarından önce Ajax ismini söyledikleri rivayet olunuyor. Şaka bir yana gerçekten de Ajax bu konuda haklı bir üne sahip... Bugün 64 milyon euroluk gelirinin %32'sini alt yapının emrine veren başka bir kulüp de bulunmuyor zaten. Ajax'ın mükemmel ArenA'sının hemen yanı başında mükemmel bir antrenman ve altyapı merkezi bulunuyor. "De Toekomst" (Gelecek)  adı verilen bu altyapı merkezin de 7 doğal çim,  1 yapay çim sahanın yanı sıra ve Ajax'ın PAF takımının maçlarını oynadığı küçük de bir stadyum bulunuyor.

1995 yılı Şampiyonlar Ligi Kupası'nın gelirleriyle bu altyapı tesislerini yapan Ajax, geçen süre içinde bu altyapı yatırımına tam 30 milyon euro harcamış ve bugün bu tesislerde tam 160 genç futbolcu Ajax'ın ArenA'sına çıkabilmek için kendisini yetiştiriyor. Burada yetişen gençler kapılarındaki ünlü Ajax'lı oyuncuların resimleriyle büyüyorlar ve bir gün onlar da Cruyff olabilmenin hayalini kuruyorlar.

De Toekomst'ta tam 10 antrenör, yaşları sekiz ila on sekiz arasında değişen gençleri yetiştiriyor ve onları yaşlarına göre kategorilere ayırıp, A1 kategorisinde olanları Ajax'a transfer ediyorlar. Bugüne kadar altyapıdan gelip Ajax'ın simgesi olmuş oyuncularından ilk aklımıza gelenler:  Wim ANDERİESEN, Piet van Reenen, Johan Cruyff, Johan Neeskens, Arie Haan, Wim Suurbier, Ruud Krol, Barry Hulshoff, Johnny Rep, Frank Rijkaard, Marco van Basten, Edgar Davids, Clarence Seedorf, Patrick Kluivert, Frank ve Ronald de BOER, Nwankwo Kanu, Marc OVERMARS, Dennis Bergkamp, Edwin van der Saar, Danny Blind, Aron Winter...

Altyapıdan gelen genç oyuncuları büyük paralar karşılığında İtalyan, İngiliz veya İspanyol kulüplerine satan Ajax'ın gelir tablosunda her zaman önemli bir tutarda "transfer geliri" bulunuyor. Son on beş yılda altyapıdan gelen 12 adet futbolcusunu satan Ajax bu transferlerden yaklaşık 65 milyon Euro gelir elde etmiş. 

Altyapıya verilen önem ve kulübün politikası hakkında Frank RİJKAARD'ın söyledikleri çok önemli. Rijkaard "Ajax'ta önemli olan, gençleri çok iyi bir şekilde yetiştirmek ve daha sonra ise onları yüksek transfer bedelleriyle satmaktır. Kulüp, politikası nedeniyle kesinlikle pahalı transfer yapmıyor. Onun yerine kendi yıldızlarını yetiştiriyor ve bunu da yıllardan beri başarıyla sürdürüyor" diyor.

Ajax altyapıda bu sağlıklı yapılanmayı gerçekleştirdikten sonra hem sportif hem de mali anlamda bugün çok iyi yönetilen bir kulüp kimliğini kazanmış durumda.  18 Mart 1900'de kurulan Ajax bugüne kadar tam 27 kez Hollanda Ligi'ni kazanırken; 14 Federasyon,  3 Avrupa Kupa Galipleri, 1 Şampiyonlar Ligi  ve  1 adet de UEFA Kupası'nı müzesine götürebilme başarısı göstermiş. 

Mali anlamda ise son derece sağlıklı ve sağlam bir yapıya sahip. Yıllık ortalama 60 milyon  euro civarında gelir elde eden Ajax, Avrupa'da faaliyetlerinden kâr eden nadir kulüplerden birisi. Bilançosunun %70'i öz kaynaklardan oluşuyor, yıllık faaliyetlerinden 24 milyon euro operasyonel kâr elde edebiliyor ve sıfır banka kredisiyle çalışıyor.

Ajax'ın altyapı felsefesi

Total futbolu dünya futboluna armağan eden Richuls MİNEL ve onun efsane takımı Ajax'la başlayan sürekli ve yüksek tempolu futbolu devam ettirebilmek için bugün Toekomst'a gelen her yıldız adayının alan kontrol zekası, sezgisel zekası ile algılama ve kavrama zekası özel inceleme altına alınır ve gelişimi çok yakından takip edilir.  Buna göre;

1) Alanı kontrol zekası önemlidir çünkü: Çağdaş futbolda esas olan alan mücadelesi ve savunmasıdır. Bu anlamda presle rakibin alanı daraltılırken, kendisine oynama alanı açmak temel amaçtır.

2) Sezgisel zeka önemlidir çünkü: Futbolcunun yerinde ve zamanında kademeye girebilmesi, olası pozisyonları önceden hissederek, buna göre pozisyon alması ve takımını atağa kaldıracak varyasyonları önceden düşünerek planlaması önemlidir.

3) Algılama ve kavrama zekası önemlidir çünkü: Saha içi olaylarını erken görmek ve algılamak, buna göre futbol aklını sonuna kadar kullanmak, saha içi görüş alanını geniş tutmak; antrenmanda öğrendiklerini saha içinde uygulayabilmek önemlidir.

Buna göre Ajax'ın altyapı felsefesi temel anlamda psiko-sosyolojik öğeleri bünyesinde taşıyor. TIPS (T= technique/teknik, I=intelligence/zeka, P= personality/kişilik, S= speed/ hız.) denen bir yöntem bu anlayışta egemen bir rol oynuyor.  Yani teknik ve zeka sahibi, aynı zamanda yüksek performans ortaya koyabilecek kişiliğe kavuşmuş ve süratli oyuncular yetiştirmeye dayalı total futbol anlayışıyla futbolun çehresi değişti, Ajax büyük başarılara imza attı ve dünya futboluna çok önemli yıldızlar kazandırdı.      

Altyapıda Barça Gerçeği

Bu yılı 3 kupa ile kapatan Avrupa Şampiyonu Katalan ekibi Barcelona'nın, Şampiyonlar Ligi'ni, La Liga'yı ve Kral Kupası'nı kazanırken, kadrosunda altyapıdan gelen yedi futbolcuya sahip olduğunu bir kez daha  anımsayalım.

Roma'da Şampiyonlar Ligi finalinde Manchester United'a top göstermeyen Barcelona'nın kadrosundaki altyapıdan gelen yedi oyuncuya  birlikte göz atalım.

Kalede V.Valdes, 27 yaşında ve 1992 yılında altyapıda futbola başladı ve Rüştü'nün Barcelona'ya transfer olduğu yıl, kaleyi VALDES'e RIJKAARD teslim etmişti.

Takımın en yaşlılarından 31 yaşındaki PUYOL, Barcelona altyapısında 1994 yılında futbola başladı. Daha sonra A takımına yükselen PUYOL,  hem Barcelona'nın hem de İspanyol milli takımının değişmez sağbeklerinden birisi olarak görev yapıyor. 

Defansın göbeğinde oynayan 22 yaşındaki PIQUE 1997 yılında altyapıda futbola başladı. Oynadığı  başarılı oyunuyla takımına sağladığı katma değer her geçen gün daha da artıyor.

4-3-3 formatında oynayan Barcelona'nın orta sahasındaki üçlünün sağ kanadını parsellemiş durumdaki 29 yaşındaki XAVI 1991 yılında; orta sahanın ortasında oynayan 20 yaşındaki BUSQUETS 1998 yılında ve orta sahanın solunda oynayan ve Barcelona'nın MESSI'den sonraki gözbebeği ve ilk kez RIJKAARD'ın forma verdiği 25 yaşındaki  INIESTA 1996 yılında Barcelona'nın altyapısında futbola başlayıp daha sonra A takımına yükselen yıldızları.

Ve Avrupa futbolunun bir numarası, Rijkaard'ın parlatıp, Barcelona'ya monte ettiği 21 yaşındaki MESSI'nin de 200 yılında Barça'nın alt yapısında futbola başladığını belirtelim.

Yukarıda saydığımız 7 oyuncu, Manchester United'a karşı oynanan final maçında ilk 11de yer aldı.

Bu yedi futbolcunun dışında Sırp asıllı Bojan Krkc, kaleci Jorguera, Pedro Rodrıquez ve Victor SANCHEZ de A takımı zorlayan genç yıldızlardan bazıları…

Tabiki ve de en önemlisi takımın başındaki Pep Guardıola, alt yapıdan yetişmiş, 11 yıl Barcelona'ya hizmet vermiş, efsane kaptanlardan birisi olarak yeşil sahalarda Barça ve İspanyol futbolu için ter dökmüş bir oyuncu ve teknik adam…

Pep GUARDIOLA geçen yıl Barcelona'nın B takımını çalıştırmaktaydı ve o, daha ilk yılında Barça'ya üç büyük kupa kazandırdı.  Pep'in bu işe başlarken Ronaldinho gibi bir yıldızı da sattığını unutmayalım. Aslında Ronaldinho, Rıjkaard döneminde takımdan kopmaya başlamıştı.

Kısacası ilk onbirinde B takımından gelen yedi Katalan oyuncusu bulunan ve bu kadronun emanet edildiği teknik adamın da aynı süreçten geçerek buralara geldiğini düşünürsek; bu takımın başarısı ve felsefesi de kendiliğinden ortaya çıkmış oluyor. Öyle ki, aynı dili, aynı kültürü konuşan ve yaklaşık on yıldır bir arada oynayan Xavi ile İnesta'nın, nasıl olup ta bu kadar birbirini tamamlayan bir ikili olduğunu; bir makine düzeninde oynayan orta sahanın nasıl olup ta bir tek pas hatası yapmadan maçı tamamladığının yanıtı işte burada yatıyor.

Barcelona Bu işi Nasıl Becerdi?

Avrupa'nın bir numaralı takımı ve kulübü konumundaki Barcelona, Manchester United'a top göstermeyen bir futbol oynarken bu oyunun mimarı oyunculardan INIESTA, MESSI ve kaledeki Valdes Rıjkaard tarafından Barcelona'nın A takımın alınmış ve daha sonra bir daha formayı bırakmamış oyunculardan sadece üçü.

Barcelona altyapının yanı sıra doğal olarak her transfer sezonunda yaptığı flash transferlerle de adından söz ettiren bir ekip…Ancak kulübün sahip olduğu "izleme timleri"  Tüm kıtalardaki scoutları sayesinde sürekli futbolcu takibindeler. Bunların raporlamaları, sistematik veri girişleri, futbolcularla ilgili bilgilerin A'dan Z'ye taranması bu kişilerin görevleri arasında. Bu nedenle Arsenal, Manchester, Barselona gibi takımlar bizim ismini ancak yıldız olduktan sonra duyduğumuz futbolcuları çocuk yaşta bulup, kulüplerine adapte edebiliyorlar. Barcelona'nın  futbol okullarında yüzlerce çocuk futbolcu eğitiliyor, yetiştiriliyor ve A takıma oyuncu olarak hazırlanıyor. Barcelona'nın altyapıya ayırmış olduğu bütçe, toplam bütçesinin yüzde yirmisine yakın bir tutarı oluşturuyor ve bu bütçenin harcanmasından doğrudan altyapıdan sorumlu direktör sorumlu. Yine altyapıdan sorumlu  scoutlar yılın dörtte üçünü tüm dünyayı dolaşarak, futbolcu arayarak geçiriyor.  Bizim kulüplerimizde bu iş için yıllık 50 ila 100.000 dolar civarında para harcanırken; geçen yıl Barcelona bu iş için yaklaşık 1.5 milyon dolar para harcamış. Tam 12 tane scout ekibi bulunan Barcelona, geleceğin yıldız adaylarını böyle keşfediyor.  Altyapıdan yetişen oyuncuları olgunlaştırmak ve oynamalarını sağlamak için gerektiğinde başka takımlara yıllık olarak kiralamaktalar ve bu şekilde bu oyuncuların performanslarını artırmaya çalışmaktalar.

Tüm yazılarını göster