Almanya'ya göçün 50'inci yılı

Tevfik GÜNGÖR OLAYLARIN İÇİNDEN gungoruras@superonline.com

Bugün Avrupa ülkelerinde çok sayıda Türk yaşıyor. Türkiye'den Avrupa'ya göç bundan 50 yıl önce 1961 yılında Almanların Türkiye'den erkek ve kadın işçi talebi ile başlamıştı.

Türkler önce Almanya'ya gitmeyi öğrendi. Sonra işci olarak diğer Avrupa ülkelerine göç etti. Böylece Avrupa ülkelerindeki Türklerin sayısı arttı.

Biz  göçün nasıl başladığını nasıl geliştiğini daha doğrusu göç edenleri unuttuk. Onlar kendi başlarına dışarıda bir dünya kurdu.

DW Alman radyosundan Julide Danışman, göçün 50'inci yılında Türk  işcilerinin durumunu belirlemek  için çok güzel bir araştırma yapmış.

Bu araştırmanın bazı  bölümlerini okuyucularıma aktarmak istiyorum. Julide Danışman diyor ki, Türkiye ile Almanya arasında 1961'de imzalanan İşgücü Göçü Antlaşması uyarınca ilk yıl Almanya'ya yaklaşık 1500 kişi çalışmak üzere gönderildi. İşçi alımının durdurulduğu 1973 yılında ise Almanya'daki Türk işçilerinin sayısı 650 bine ulaşmıştı. Bu işçilerin yaklaşık 139 binini kadınlar oluşturuyordu.

 "Misafir işçi" olarak gelen kadınlar artık emekli oldu. Onların torunları, yani üçüncü kuşak ise artık işçi olarak çalışmıyor, meslek eğitimi almak, üniversitede okumak için çaba gösteriyor. Hrıstiyan Demokrat Birlik partisine yakınlığı ile bilinen Konrad Adanauer Vakfı tarafından Berlin'de Çarşamba akşamı düzenlenen panelde geçen 50 yılda göçmen kadınların geldiği nokta ele alındı.

Türkiye'den Almanya'ya gönderilen ilk 1500 işçi arasında sadece 46 kadın vardı. 1973 yılında gönderilen yaklaşık 104 bin işçinin ise 24 bin 300'ü kadındı. 1974'e kadar Almanya'ya gelen Türk işçilerinin yaklaşık yüzde 21'ini kadınlar oluşturuyordu. Bu kadınların çoğu kent kökenliydi, evliydi; ailesini, özellikle de çocuklarını bırakıp Almanya'ya gelmişti. Almanya onlar için yabancı bir ülkeydi, üstelik bu ülkenin dilini de bilmiyorlardı

 Almanya'ya 25 yaşındayken çalışmak için gelen ilk kuşak göçmenlerden Nimet Erişen ilk yılların zor olduğunu anlatıyor. "Buraya geldik, hiç bir şeyimiz yok. Ne Almancamız var, ne üstümüzde paramız var. Fabrikalara itildik, makinelerin başında... Ve bizler tabii ki çok zorluklarla karşılaştık. Ev sorunlarımız vardı. Bize rahat ev vermediler, çok pahalıydı evler burada. Sonra aileler bölündü. Ben yalnız geldim, beyimi sonra getirdim. İki çocuğumu maalesef Türkiye'de bırakmak zorunda kaldım." Nimet Erişen, Türkiye'de ev alma hedefine ulaşmış, ancak Türkiye'ye geri dönme hayalini gerçekleştirememiş, Almanya'da emekli olmuş.

8 yaşında Almanya'ya gelen Hrıstiyan Demokrat Birlik partisi Berlin Eyalet Milletvekili Emine Demirbüken-Wegner, ikinci ve üçüncü  kuşakta eğitim alarak, meslek sahibi olan, çalışan kadınların sayısı artsa da hâlâ bazı sorunların bulunduğunu belirtiyor. Demirbüken-Wegner'e göre bu sorunların başında da eğitim geliyor. "Şunu görmek lazım; Türk toplumunu genel olarak ele aldığımızda gelişim gözle görülür bir şekilde var. Sadece bu gelişimi Alman toplumu ile kıyasladığımızda istenilen noktada değiliz

Julide Danışman'dan öğrendiklerimiz bunlar.

Göçün başlarında  Devlet Planlama Teşkilatı(DPT) güçlü idi. O yıllar göç ile ilgili gelişmeleri DPT takip ediyordu. Ekonomik ve sosyal araştırmalar yapılıyordu. Daha sonra göç eden işcilerin dövizini toplamak için devreye  Merkez Bankası girdi. Merkez Bankası işcileri bir döviz kaynağı olarak değerlendirdi. Daha sonra  değişik bakanlıklar memurlarına yurt dışında iş yaratmak amacıyla konuya ve ülkelere yabancı memurlarını yurt dışına atamaya başladı.

Sonunda işcilerin sosyal ve ekonomik sorunlarına   kamunun sorunlu birimleri ciddi şekilde sahip çıkmayınca   boşluğu  din adamları doldurdu.

Uyumsuzluğun getirdiği yanlışlık,dışlanmışlığın ve küçümsenmenin getirdiği eziklik ile  yurt dışındaki Türkler  dinden ve din adamlarından  ilgi bekleyişine yöneldi.

Türkiye'yen gelme imkanı olanlar bile değişik nedenlerle  bulundukları ülkeyi şehri terk etmeden ,fakat çevreye kapanarak ve çevreye tepki göstererek yaşam arayışına girdi.

Bırakınız uyumu bulundukları ülkenin dilini bile reddettiler. Bu uyumsuzluk o  ciddileşti ki, Türkiye'den de koptular. Türkiye'ye dönenler Türkiye şartlarına bile uyumda zorlandılar.

Kendi kendine bu uyumsuzluk ve uyumsuzluğa dayalı  sorunlar çözülür mü ? Çok zor.

Dikkat buyurunuz,  sorunlu olanlar ilk göçmenler değil.Onlar artık 70-80 yaşında. Tartışılan onların zehirlediği ikinci ve üçüncü kuşak.

Burada üzerinde durulması gereken şudur :  Günümüzde şu veya bu nedenle yurt dışına giden,yerleşen,yurt dışında iş bulanlar gittikleri ülkeye,çevreye uyuyor da neden  50 yıl önceki göçmenlerin aileleri uyamıyor ? Bu soru cevaplanır ise, soruna daha kolay çözüm bulunur.

Tüm yazılarını göster