Almanya maçında tamam mı, devam mı?

Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

SPOR ANALİZ / Cem Top Turnuva yarı finalinde Almanya ile yapacağımız karşılaşma, bugüne kadarki rakiplerimizden çok daha sert ve hızlı bir takımla oynamamız anlamına geliyor. Yarı finale kadar Portekiz, Çek Cumhuriyeti ve Hırvatistan gibi kalburüstü sayılabilecek ekiplerle oynadık ama, 3 Dünya, 3 Avrupa Şampiyonluğu ile Almanya'yı "Top Class" bir takım olarak tanımlayabiliriz. Bildiğiniz gibi panzerler, bu başarıları yanında Dünya Kupası'nı 4 kez, Avrupa Şampiyonası'nı da 2 kez finalde kaybettiler. Almanya'ya "turnuva takımı" payesinin verilmesi de bu başarılarından kaynaklanıyor. Grup maçlarına 2-0'lık Polonya galibiyeti ile başlayan Almanya o günkü performansı ile büyük sükse yapmıştı. Ardından Hırvatistan'a 2-1'lik skorla boyun eğen Löw'ün talebeleri bu mağlubiyetin ardından başta Alman spor medyası olmak üzere tüm dünyadan aldıkları eleştirilerle işlerini daha ciddiye almaya başladılar. Gruptan çıkma konusunda aşılması gereken engellerden sonuncusu bir zamanlar "bozacının şahidi" olma görevini üstlenen Avusturya'ydı ve maçı Ballack'ın tek golüyle kazanırlarken fazla sıkmadılar. Almanlar'ın çeyrek finaldeki rakipleri turnuvadaki ilk maçımızı kaybettiğimiz Portekiz idi. Maç sonunda iki takımı ayıran Ballack'ın faul yaparak Almanya'ya kazandırdığı gol oldu, ama maçın seyri yarı final mücadelesine de ışık tutar nitelikteydi. Eğer Portekiz'in A Milli Takımımız'la benzer yönleri olduğunu düşünüyorsanız -ki ben düşünüyorum- Almanya maçına dair temkinli konuşmanız gerekir. Öncelikle panzerler, Portekiz'e oynama imkanı verdikleri sayılı dakikalar haricinde fizik üstünlüklerini sonuna kadar kullanarak rakiplerini sindirdiler. Turnuva başından bu yana Löw'ün tercihi 4-4-2 olarak öne çıktı, ancak grup maçlarıyla birlikte Gomez inadından vazgeçen Alman teknik heyeti; Ballack, Podolski, Klose ve Schweinsteiger gibi isimlerle dinamik bir hücum gücü yaratmayı başardı. Millilerimizin bugüne kadar yaşadıkları süreçte sakatlıklar sebebiyle epey hırpalandığını ve eksiklerimizin çokluğunu dikkate alacak olursak, gereğinde en acımasız faulleri bile gözlerini kırpmadan yapan Alman takımına karşı sağlam durmamızın önemi bir kat daha artıyor. Bu noktada elbette maçın hakemi de öne çıkıyor. Eğer hakem Peter Frojdfeldt'in Portekiz'e yaptığını bize yapar ve takımımızı ezdirirse Almanlar'ın ekmeğine yağ sürmüş olur. Hakemin kart ve faul standartlarını tutturabilmesi bizim için çok önemli. Eksiklerimizi göz önünde bulundurduğumuzda; "dağ gibi", ancak hamle zamanlamaları çok parlak olmayan Alman defans göbeğine karşı, Mevlüt ve Gökdeniz gibi iki atımlık daha barutumuz kaldığını görüyoruz. Almanların ise bize karşı avantajları çok fazla. Üstelik turnuvada sahip olduğumuz imaj dolayısıyla Almanya 2-0 dahi öne geçse 3'ü ve 4'ü arayacak. Bu avantaj kabul edilebilir, ancak kötü bir gününüzde iseniz "ağır bir mağlubiyet" almak da olası. Her şeye rağmen değişmeyecek tek gerçek var o da Almanya'ya yenilsek bile Avrupa'nın en iyi 4 takımından biri olduğumuz gerçeği. Bir yanda Gary Lineker'in Almanlar hakkındaki tarihe geçmiş tanımlaması(*) diğer yanda Portekiz maçından sonra hepimizi sarıp sarmalayan ve tanımlanamayan o ilahi şans bulutu. Bekleyip görelim. Bakalım çarşamba günü futbolun dinamiklerine ince ayar çeken o ilahi el yeniden sahaya uzanacak mı? (*) "Futbol 22 kişi ve bir top yardımıyla oynanan, hakemlerin yaptıkları hatalarla katlettiği, sonunda da hep Almanlar'ın kazandığı bir oyundur. - Gary Lineker Ne mutlu Türküm diyene! Ne mutlu Türküm diyene! Ne mutlu kendini Türk hissedene! Millilerimiz "Çılgın Türkler" lakabının hakkını vererek üstelik yanına da "İnanılmaz Türkler" payesini de ekleyerek oynadıkları maçta, penaltı atışlarıyla Hırvatistan'ı eleyerek Avrupa'nın en iyi 4 takımından biri olmayı başardı. Her ne kadar halkımızın kalp sağlığını test etmeye devam etse de millilerimizin performansı "dillere destan" bir seviyeye ulaşmış durumda. Eminim ki, bu maç sonrası bütün Avrupa uzun süre Türk Milli Futbol Takımı'nı konuşacak ve yine eminim ki Almanlar yarı final eşleşmesi için asla ellerini ovuşturamayacak. Turnuvanın açılış gününde Pepe'den yediğimiz golü hatırlayacak olursak, "Millilerimizin ofansif gücü ve rakiplerde bu yönde yarattığı izlenimin semeresini fazlasıyla almaya başladık" diyebiliriz. Tam da bu noktada Portekiz maçı sonrası kaleme aldığımız yazı geliyor aklımıza. Hatırlayacaksınız, "Korku İmparatorluğu" başlığını attığımız o yazıda Portekiz'in hücum gücünden korkarak aşırı kontrollü oynama gayretimizin aslında sahip olmadığımız bir imajı sahaya yansıtmak anlamına geldiğini belirtmiştik. En can alıcı biçimiyle biz, kendi futbolumuzu oynadığımızda geçmişte Brezilya ile başa baş oynamış, kaybetsek de alkışlanmış bir takımdık. İlk maçta aldığımız bu mağlubiyetin ardından basının "can acıtan" eleştirileri vasıtasıyla da olsa Fatih Terim "büyük düşünerek" ve "hücum oynayarak" takımını Avrupa basınının manşetlerine taşımayı başardı. Kaybettiğimiz Portekiz evinin yolunu çoktan tuttu, biz ise Almanya ile bir başka ilki gerçekleştirmek, final oynamak için karşılaşacağız. Sakat ve cezalı oyuncularımız sebebiyle eldeki kadro küçüldükçe küçüldü. Hani Hırvatlara karşı bir iki oyuncumuz daha cezalı duruma düşse kulübede oturtacak oyuncumuz kalmayacak ama Türk halkı "kalan sağlarla" finalin kapısını zorlayacağımızdan gayet emin. Çünkü takımlarının gönülden mücadele ettiğine, pısırık değil, aslanlar gibi oynadığına ve son saniyeye kadar teslim olmadığına bizzat şahit oluyorlar ve takımlarıyla gurur duyuyorlar. Maç sonrası Euro 2008 resmi sitesinin "Match Center - Maç Merkezi" bölümüne Özbekistan'dan, Azerbaycan'dan, Kırgızistan'dan, Rusya'dan, İran'dan ve daha pek çok ülkeden bırakılan online mesajlar aslında bu galibiyetin büyüklüğünü de gözler önüne seriyordu: "Go Turkey! We all support you!" (Yürü Türkiye! Hepimiz seni destekliyoruz!)

Tüm yazılarını göster