Algıyı değiştirmeden yatırım artmaz

Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Artık her ülkenin kendi özel koşullarını değerlendirip kendi kontrolü altındaki sorunlar ve değişkenler üzerindeki politikalarının önem kazandığı bir aşamada, içinde bulunduğumuz bölgede öngörülmesi imkansız derin toplumsal çalkalanmaların ortaya çıkması politika yapmanın zorluğunu daha da arttırmış durumda. Yatırım akımlarının yönü üzerinde negatif etki oluşturacak bu gelişme, tabii ki bölgenin bir parçası olarak Türkiye'ye de bir ölçüde yansıyacak. Ancak Türkiye, daha önce de defalarca vurguladığımız gibi, doğru politikalar uygular ve reform çabasını yoğunlaştırırsa güvenli bir yatırım limanı olarak öne çıkabilir.

Riskler ve ertelenen vergi reformu

Aslında bu hedefin önünde başka engeller de yok değil. Başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarındaki yükseliş eğilimi ve üretici fiyatlarındaki artış, enflasyon riskini canlı tutmaya devam ediyor. Talep üzerindeki baskılar nedeniyle bu eğilim, firmaların karlılığını törpüleyecek. Bu durum, yapısal olarak yüksek seyretmeye devam eden işsizlik ve yine en önemli yapısal darboğazlarımızdan biri olan kayıtdışı düzeyini aşağı çekmeyi de zorlaştıracaktır. Ayrıca faizlerin daha da indirilmesinde kamu otoritesinin artık eli daralmakta olduğundan, işsizlik ve kayıtdışı ile mücadeleyi kolaylaştıran ekonomik ortam koşulları, yani düşük enflasyon ve düşük faizin gerçekleşmesi ihtimali de azalacaktır.

Bunları düşününce, son on yıldaki ekonomik performansta büyük rolü bulunan mali disiplinin, dolaylı vergilerin artan ağırlığı nedeniyle kırılganlaşan ve uzun dönemli sürdürülebilirliği sorgulanan temellerini güçlendirme açısından zorunlu olan Gelir Vergisi reformunun neden ertelendiğini anlamak da mümkün oluyor. Pek çok konuda büyüme ve istikrar arasında ikilemde kalınması ve reform zamanlamasında tereddüt geçirilmesi kaçınılmaz. Çünkü gerçek bir vergi reformu sadece vergi dışı potansiyelleri kavramayı değil, aynı zamanda oran indirimleriyle vergi tabanını genişletme riskinin göze alınmasını da gerektirir.

Yatırımcı algısını düzeltmek

Yine de yatırım ortamının iyileştirilmesi ve ülke risk puanın düşürülmesi için ne mümkünse yapılması hayati. Böylece yatırım eğilimi, sadece 2009'a göre değer olarak beş kat artan birleşme ve satınlama işlemleri yönünden değil, yeni (sıfırdan) yatırımlar yönünden de artacaktır. İşsizliğin azaltılması da ancak bu tür yatırımlar ile kolaylaşır.

Bu açıdan hızlandırılacak reform adımlarının seçilmesi ve öncelik sıralamasının yapılması, hassasiyet ve özen gerektiren bir süreç. Sözgelişi, emtia fiyatları dolayısıyla bir bakıma doğal bir alt sınırdan aşağı düşmesi imkânsız olan enflasyon ile baş etmenin bir yolu da verimli ve modern bir tarımsal üretim sağlanması; bunun için Türkiye tarımında köklü bir dönüşüm şart. İstihdam da, iş gücü piyasaları ve vergi-sigorta yükleri ile ilgili mevzuat düzenlemeleri dışında eğitim sisteminin kalitesinde ve içeriğinde kapsamlı bir iyileştirmeyi zorunlu kılıyor. Bütün bu yapısal değişiklikler, kuşkusuz değişen uzunlukta bir zaman takvimine ihtiyaç duyuyor. Ancak en azından değişim iradesinin ortaya konması ve reformların her biri için bir stratejik plan ve yol haritası ortaya konması şart. Aksi takdirde yatırımcı algısının değişmesi zor.

TTK ve BK neden benimsendi?

Nitekim, geçen ay çoğumuzu şaşırtan bir hızla yasalaşan ve iş dünyasını yakından ilgilendiren Ticaret ve Borçlar Kanunları bu bakımdan çok olumlu yankılar uyandırdı. Etkinin fazlalığı, biraz da yıllarda sürüncemede kalan bu tasarıların akıbetinden umutların kesilmesinden ve hukuk güvencesi ile ilgili ülke imajımızın zaten pek iyi olmamasından kaynaklandı. Özellikle Türkiye'de halen faaliyette bulunan ya da yeni yatırım için uygun yer arayan küresel yatırımcılar,  gelişmeyi büyük ilgi ve hoşnutluk ile karşıladılar.

Binlerce maddelik bu yasaların ayrıntıları ve uygulama sonuçları henüz bilinmeden bu derece olumlu tepki almasının en önemli nedeni, yatırımcı algısını olumlu yönde değiştirmesidir. AB üyelik sürecinin başlangıcında Kopenhag kriterleri çerçevesinde hedeflediğimiz "gerçek bir piyasa ekonomisi" olmanın da gereği olan "şirketler kesiminde iyi yönetim ve saydamlık" ilkesinin bu düzenlemelerin temel güdüsü olduğu inancı, yapılan değişikliklerin benimsenmesine yetmiştir.

Gerçekten şekil şartlarının karmaşıklığı ve yaptırım noksanlığı ile bilinen eski yasaya oranla öze öncelik veren, tek ortaklı ve tek yönetim kurulu üyeliğine dayalı şirket kuruluşunu mümkün kılan, halka açılmayı kolaylaştıran, azınlık haklarını güçlendiren, fikri mülkiyet haklarının sermaye olarak konmasına izin veren, internet sitesinde şirket ile ilgili önemli bilgilerin yayınını öngören, toplantı düzeni ve nisabı ile ilgili katı kuralları kaldıran, küresel standartlara uygun denetim ve yeniden yapılanma kolaylıklarını hükme bağlayan, tahsili geciken alacaklarda faizi zorunlu sayan bu düzenlemeler, dünya ile aynı dilden konuşan bir yatırım ortamı vaadediyor. Düzenlemelerin lehinde ve az da olsa aleyhinde söylenenleri de zamanla ele alacağız.

Tüm yazılarını göster