Algı yönetimiyle nereye kadar

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

“İyiyiz, güçlüyüz, asarız, keseriz, bize bir şey olmaz, her daim karlı çıkarız, teğet geçer, asıl onlar korksun, hem zaten bizim gelişmemizi istemiyorlar falan filan...” 

Bu biraz mezarlıktan geçerken ıslık çalmaya mı benziyor, yoksa “Bu yapı da, bu söylemler de nasıl olsa bize oy kaybı olarak dönmüyor” rahatlığı mı var? “Biz ne yaparsak yapalım, nasıl davranırsak davranalım, seçmen köşeye sıkışmış, bizden başka tercih edebileceği bir seçenek nasıl olsa yok ki” rehavetiyle mi hareket ediliyor? 

Eğer konu yalnızca ekonomi olsa, 2015 seçimi de çantada keklik olarak görülebilirdi. Ama ekonomik sorunlarımıza nur topu gibi başka sorunlar ekliyoruz. 

Birincisi, bu sorunlar, tek başına çok önemli bir sıkıntı kaynağı olacak önemde. Ülke savaşa sürükleniyor, savaşa! İkincisi de, bu sorunlarla ekonomik darboğaz daha da büyüyecek, belirginleşecek. 

Kaldı ki, bizim elimizde olmayan başka uluslararası gelişmeler de var. Onların etkisi de bindiğinde çığ gibi büyüyen sorun yumağıyla karşı karşıya kalacağız. 

Aslında bu sorunları zaten yaşıyoruz, sorun yumağının içindeyiz. Ama öyle görünüyor ki bu yumak, her geçen gün daha da büyüyecek. 

Ekonomik sorunlarla yıllardan beri dönem dönem zaten boğuşuyoruz, buna alışkınız da diyebiliriz. Bu alanda aşılıyız demek bile yanlış olmaz. Ama bu sefer durum çok farklı. Kıbrıs Barış Harekatı’ndan 40 yıl sonra ilk kez belki de savaşmak üzere yurtdışına asker göndermeye hazırlanıyoruz. “Taş” gibi ekonomimiz olsa bile bundan etkilenilmemesi mümkün mü? 

1200 maddelik plan keser mi? 

Etrafımız ateş çemberi haline gelmiş, her yangın yeri, Türkiye mülteci akınına uğramış, nüfusumuz bir anda yüzde 3 kadar artmış, çünkü 2.5 milyon dolayında bir mülteci var... ABD ekonomisi her geçen gün güçleniyor ve bu yüzden dolar değer kazanıyor... 

En büyük pazarımız konumundaki AB’de işler giderek sarpa sarıyor, bu pazar daralma eğiliminde, ancak asıl daralma başta Irak olmak üzere Ortadoğu piyasasında gözleniyor... 

Dış ticaret dengesi bozulacakmış gibi bir görünüyor, zaten ağustos ayı da bunun ilk işaretlerini vermiş durumda... Özel sektörün borcu dağ gibi, her ne kadar son ay yerinde saymışsa da toplam borç 277 milyar dolar düzeyinde. Reel sektörün açık pozisyonu da 180 milyar dolara dayanmış. Yani dolardaki her artış, soğuk terler dökülmesine yol açıyor... 

Derecelendirme kuruluşlarından gelecek iki satırlık hoşumuza gitmeyecek bir açıklama, durumumuzu daha da tatsız hale getirebilir, bunun kaygısı yaşanıyor... 

Kur artışı gerekçesiyle yapılan elektrik ve doğalgaz zamları suya atılan taş misali enfl asyonu iyice azdırmaya aday görünüyor. 2014 enflasyonu için bu zamlar öncesinde bile mucize gibi görülen tek hane, artık iyice gündemden çıkmışa benziyor... Kaldı ki, kur artışı hızlanırsa yeni zamlar da kapıda demektir. 

Durumumuz özet olarak böyle ve biz bu durumu 1200 maddelik ekonomik eylem planları hazırlayarak atlatacağımızı düşünüyoruz. Madde sayısı ne kadar çok olursa, yaratılacak “Helal olsun, nasıl da çalışıyorlar” algısının arkasına sığınabileceğimizi sanıyoruz. 

Bırakınız böyle gerçekte adı bile konulamayan eylem planlarını, beş yıllık kalkınma planlarında, orta vadeli programlarda bile böyle 1000 ya da 1200 madde gördük mü ki hiç! 

Hem madem madde sayısı arttıkça planın “ağırlığı ve önemi” de artıyor, oldu olacak biraz daha zorlayıp sayıyı 1500’e ya da daha yukarıya çıkarsaydınız ya. 

Kur artışı daha da hızlanırsa... 

Hemen herkes yazıyor, dikkat çekiyor, biz de kaç kez değindik. Önümüzdeki süreçte ekonomik anlamda bizi en çok zorlayacak gelişme, TL’nin çok daha ve sert bir şekilde değer yitirmesi olacaktır. Böyle bir gelişme, tsunami gibi önüne katıp götürür her şeyi. 

Borçların ödenmesinde zorluk yaşanabilir, en azından borcunu ödemek isteyenler dövize adeta saldırır, işletmelerde tasarruf etme dürtüsü ister istemez ön plana çıkar ve tasarruf adımı da ilk olarak işçi çıkarmak suretiyle atılır. 

Türkiye ekonomisi için kurun çok daha fazla artması felaket olur. ABD ekonomisindeki iyileşme ve faiz artışının giderek yaklaşıyor olması bir yandan, Türkiye’nin bir sıcak çatışmaya doğru koşar adım gidiyor olması bir yandan, TL üstündeki baskıyı daha da artıracak ve ekonomide şimdiki tablo aranır hale gelecektir. 

Ama biz ne yapıyoruz; “Merkez Bankası, sen dur faize dokunma, hatta dokunursan biraz daha düşür” demekten geri durmuyoruz. Ya da tutuyor, 1200 maddelik eylem planlarıyla göz boyayacağımızı düşünüyoruz. 

Aslında gözleri boyarız belki boyamaya da, insanların ağzı kapanır ve nefessiz kalırlar, onu fark edemiyoruz.

Tüm yazılarını göster