Alarm zilini duymayanlara: Döviz girişi 20 milyardan 9.5 milyara indi

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Genellikle ağaca bakmaktan ormanı görememe durumuna düşüyoruz. Günlük hareketleri izleyelim; dövizi, faizi, yabancıların giriş çıkışlarını irdeleyelim; ama bazen ağaçtan biraz uzaklaşıp kuşbakışı ormana da bakalım. Bakalım ki büyük fotoğrafta ne var, görebilelim. Bu fotoğrafı bize Merkez Bankası her ay sunuyor. Son fotoğrafa bakıyoruz; altı aylık döneme ilişkin fotoğrafa, pek hoşa gidecek bir tablo yok karşımızda.

Geçen yılın ilk yarısında ödemeler dengesinin finans hesabından 20 milyar dolar gelmiş. Bu yıl aynı dönemde gelen  döviz 9.5 milyar dolarda kalmış. Yarıdan fazla bir azalma söz konusu. 

Alt kalemlere bakalım. Doğrudan yatırım için getirilen dövizde önemli bir hareket yok. Bu yatırımlar için geçen yılın ilk yarısında 4.7 milyar, bu yıl ise 4.2 milyar dolar getirilmiş. 

Doğrudan yatırımlar ve portföy yatırımları dışında kalan diğer yatırımlar için giren dövizde kayda değer bir artış olmuş. Bu kalemdeki giriş, 5.1 milyar dolardan 9.4 milyar dolara yükselmiş.

Ama... Portföy yatırımı için getirilen dövizin neti geçen yıl 10.3 milyar dolarken, bu yıl net olarak 4 milyar dolarlık çıkış yaşanmış. Yani döviz girişinin sıfırlanması ve çıkış yaşanmasıyla 14 milyar dolarlık bir bozulma ortaya çıkmış.

Durum o kadar net ki... Yabancı gelmiyor, mevcut varlıklarını da satıp çıkmayı tercih ediyor ve sonuçta böyle bir tabloyla karşılaşıyoruz. Ama birileri ısrarla ve inatla bu tablonun hiç de iç açıcı olmadığını görmeye yanaşmıyor. 

İç tasarrufları yeterli olmayan Türkiye için dış tasarruflar çok önemli, bu tartışılmaz bir gerçek. Bir dönem yüklü maliyetlerle de olsa bunu sağlayabilmişken, artık o maliyetlere katlanarak bile döviz çekemiyorsak şapkayı önümüze koyup düşünmenin zamanıdır. 

Ama kim yapacak ki bunu, kim düşünecek ki? Hadi birileri düşündü, düşünenler önlem alabilecek mi ki? Yok eğer önlemi başkalarının alması gerekiyorsa, onlar adım atabilecek mi ki? Ya da onlar kim? Sorular, sorular...

Geçici iyileşmeler yanıltmasın 

En yetkili ağızların ifadesiyle, Türkiye büyümede yıllardır patinaj yapıyor. Nüfus artış hızını dikkate alırsak, reel olarak büyüyemediğimiz bile söylenebilir. Bu durum, kur artışının da etkisiyle kendini kişi başına gelirin artık artmak şöyle dursun, bu yıl gerileyecek olmasıyla belirgin bir şekilde gösterecek. 

Büyüyemiyoruz, büyük ölçüde bunun da etkisiyle daha az ithalat yapıyoruz. İthalatın düşük seyretmesinde emtia fiyatlarındaki fiyat düşüşü de etkili elbette ama, düşük büyüme hızının da büyük rolü var. Büyüme hızımız düşük, bağlı olarak ithalatımız düşük seyrediyor, ama cari açığımızda aynı ölçüde bir gerileme sağlayamıyoruz. Çünkü ihracatımız da gerilediği için ticaret açığında fazla bir iyileşme olmuyor, ayrıca turizm gelirlerinde de azalma yaşanıyor.

Arada geçici iyileşmeler sağlanıyor ama, başta da dediğimiz gibi fotoğrafa kuşbakışı bakmak ve bütünü görmek gerekiyor. O bütün, dönem dönem olumlu gelişmeler yaşansa da pek iyiye gitmediğimizin işaretlerini veriyor.

Yıllık açık yatay seyrediyor 

Yılı, öngörülen 46 milyar dolarlık cari açıkla kapatma şansımız bulunuyor. Ama turizmde işler daha da bozulursa, gidişat değişebilir. Hem kaldı ki turizm gelirlerinin yoğunlaştığı aylar hazirandan sonraki dönem. Yani 46 milyarın birkaç milyar üstüne çıkılması şaşırtıcı olmayacak. 

Yıllık cari açık zaten son dönemde yatay denilebilecek bir bant içinde seyretmeye başladı. Son 12 aydaki yıllıklandırılmış açık yaklaşık 45 milyar ile 49 milyar dolar arasında salınıyor. 

Yani gidişat 2015 sonu için 50 milyar doların biraz altında bir açığa işaret ediyor. Ancak, ekonomik büyümenin her ne kadar ikinci çeyreğe umutla bakılıyor olsa da genel olarak görece düşük seyrettiği bir dönemde yine de GSYH'nin yüzde 6.5'i dolayında açık verilmesi pek hayra alamet değil. 

Demek ki biz yeniden hızlı büyüme dönemine girsek, acaba, enflasyonumuz ne olur, cari açığımız nereye gider... Büzülmüş denilebilecek bir ekonomi bile böylesine açıklar üretiyorsa, kabına sığmaz hale gelecek bir ekonomide kim bilir ne sorunlarla karşılaşırız. 

Ama önemli olan da bu dengeyi kurma becerisi değil mi zaten. Hem üretebilmek, hem bunu yaparken devasa açıklar vermeme ve enflasyonu tırmandırmama becerisi gösterebilmek. Kötü yönetim için çabaya gerek yok, onu herkes yapabilir... 


 

Tüm yazılarını göster