Akbank Genel Müdürü ile söyleşi

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

Yaptığımız işin en güzel yanı, mesleğinin doruklarındaki insanlarla bir araya gelerek dünü, günü ve yarını tartışma fırsatı bulmamız.

Akbank Genel Müdürü Ziya Akkurt'la yapılan söyleşide, kendisinin ne anlattığından çok, benim anladıklarımı aktarmayı bir yöntem olarak seçtim. Söyleşide önemli bulduğum bazı saptamaları okuyanlarla paylaşacağım:

Birincisi, bankacılık sektöründe de, ölçek ekonomisinin erişebilirliği ile küçük ve orta ölçek yapının esneklik ve hızını koordine eden bir yönetim anlayışının önemli olduğunu sektörü bilen yetkilisinden bir kez daha duymuş olduk. Deneyimli yönetici Akkurt, ülkemizin kendine özgü koşullar nedeniyle, bankacılıkta konsolidasyonunun ve ölçek büyütmenin sınırlarını Batı ülkelerine bakarak değerlendirmemek gerektiğinin altını çiziyor. Ölçek stratejisini, büyükleri cezalandıran bir anlayıştan arındırılmış analizlere dayanarak geliştirmek gerektiğini özellikle belirtiyor. Bu saptama, bizim yaklaşık on yıldır, "ölçek ekonomisinin erişebilirliği ile küçük ve orta ölçek yapının esneklik ve hızını dengeleyen iş örgütlenmesi yapısının geleceğe damgasını vuracağı" varsayımımızı doğruluyor.

Tasarruf-odaklı düşünmeliyiz

İkincisi, "cari açık ve sürdürülebilir büyüme" yaratmanın koşulları ile ilgili gözlemlerin uyarıcı olduğunu düşünüyorum. Cari açığın ağırlıklı olarak "kredi boyutunu" tartışmanın, eksikli ve uzun dönemli çözüm yaratamayacak çaba olduğunu söylüyor. Asıl önemlisi sorunun "tasarruf boyutuna" bakılması olduğunun altını çiziyor. Bireysel emeklilikten kamu yatırım ve harcama disiplinine, yatırımcının yerli üretimi tercih etmesinden bir dizi "tasarruf önlemi" gündemde canlı ve diri tutulmasının gereğini vurguluyor. Makro çerçevelere çok yoğunlaşan tartışmaların, mikro düzlemdeki sorunları ihmal etmesi, - bizim tanımımızla medya ekonomisi algısında aşırı değerlendirmesi" - anlamına gelebileceği belirtiliyor.

Üçüncüsü, ülkemizde üretime dönük yatırımlar yapılmalı ki, uluslararası yatırımcılar özellikle "ortaklık" yapmak için gelebilsin. Bir ülkenin kendi yatırımcısı "yatırım iştahını yitirirse" o ülkeye "yabancı yatırımcıyı üretken alana çekme" kolay olmaz. Ayrıca, yeni yatırımlarda "rekabet edebilir üretkenlik düzeyini" yakalamak da gerek şartlardan biri diğeri. Yatırım projeleri ve harcamalarındaki disiplin, gereksiz kaynak bağlamayı önleyebilirsek; tasarruf oranının yükselmesine katkıda bulunabiliriz.

Dördüncüsü, dünyanın birçok yerinde bankacılık sistemi "aşırı değerlendirilen gayrimenkul kredileri" büyüdü. Bu riskli bir gelişmeydi; kırılganlıkları artırdı. Ülkemizdeki bankacılık sisteminin büyümesini, ülke olanaklarının sınırlarını belirleyerek, uygulama zamanlarını iyi saptayarak ve uygulamaların olası etkilerini iyi hesaplayarak desteklenmeliyiz.

Beşincisi, ülkemizin birçok sorununu " ekonomik-odaklı aşırı değerlendirilmiş bakış açısı ile yorumlama tuzağına" yakalatıyoruz. Almanya gibi ülkeler "siyasi-odaklı yönelimlerini" terk etmiş değil. Almanya'nın "Doğu politikası" canlılığını koruyor. Batı Avrupa'nın güçlü ülkesi Almanya, Rusya gibi yeni müttefikler arıyor; politikalarını biraz da bu siyasi bakış açısından tasarlıyor ve yürürlüğe koyuyor. Türkiye'nin çevresindeki çok hareketli politik oluşumları analiz etmeden sağlıklı bir gelecek inşası zor. Bakış açımızı, aşırı değerlendirilmiş ekonomi-odaklı algıdan, politik odaklı algıya da taşımamız büyük resmi görmemiz gerekiyor.

Varlıkların finansal kaynağa dönüşmesi

Altıncısı, uzun dönemde yatırım iklimini güçlendirmenin yolu, sermaye maliyetini düşürmedir. Faiz oranlarının düşmesini, yatırım yapma ve istihdam yaratma açısından önemli bir araç. Ülkemizde servetin sermayeye dönüştürülmesinde bazı kısıtları aşmamız gerekiyor. İngiltere'de varlıkların yüzde 80'i, bizde ise yüzde 30'u finansal kaynağa dönüşebiliyor. Varlıkların finansal kaynağa dönüşmesinin önündeki fiziki engelleri kaldırmak kadar, sosyopsikolojik korkuları, endişe ve kaygıları da azaltarak güven yaratmamız gerekiyor.Bono ve tahvil piyasasının geliştirilmesi gündemin önemli sorunu.Bankalar yolu açmada öncü olmalı, ardından özel kesimdeki gelişmeler derinlik kazandırmalıdır ki sağlıklı bir gelişme yaratabilelim; güçlü bir ekonomiye sahip olalım.

Yedincisi ülkemiz bulunduğu konum iyi değerlendirmeli… Ülkemiz gelişmiş ülkeler kadar ileri düzeyde altyapıları olmasa da, gelişmekte olan birçok ülkeden daha iyi altyapıya, deniyim ve birikime sahip. Hızla fiziki altyapılar kadar, hukuki ve finansal altyapıları da geliştirerek, yatırımlar için "güven" ve "kaynaklara erişebilirliği" sağlayalım…

Önemli bir bankanın tepe yöneticisinden algıladıklarım bunlar... Ekonomik yaşamın derinliklerindeki dinamiklere değinen değerlendirmeleri önemsiyorum. Bir kere daha tekrarlamak istiyorum: Sorunları özgürce tartışma çok önemli girdi ama neyi tartıştığımız daha da önemli. Bizler geleceği nasıl inşa edeceğimizi, hangi kaynaklar ve değerler sistemi üzerinde kuracağımızı daha yoğun haber, yorum ve tartışma konusu yapmalıyız…

Tüm yazılarını göster