Adam olacak çocuk, kaleminden belli olur

Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ tandogan2007@gmail.com

Yağmur duasına şemsiyesiz gitmek gibi 

Hoca, cemaate sitemle şöyle seslenmiş: “Uşaklar bu ne iştir? İnancınızı kaybedeysunuz. Yağmur duasına gelmişsunuz, hiç birinuzun şemsiyesi yoktur.” 
Bir şirketin işe yeni alınan elemanlarına şirketin eğitim merkezinde eğitim veriyordum. Bu fıkrayı anımsadım. Benim eğitim, iki haftalık bir programın son eğitimi idi. Eğitimin başında katılımcılara bir anket veriyordum. Anket formlarını dağıttım. Anketi alanlar hemen doldurmaya başladı; üç kişi hariç. Baktım onlar sanki soruları zor bulan tembel öğrenciler gibi yardım için çevreyi kolaçan ediyorlar. Sonra birisi isteğini dillendirdi. “Fazla kalemi olan var mı?” dedi. O zaman durumu anladım. Derse gelmişlerdi, ama kalemleri yoktu. Sınıftaki başka bir öğrenci, çantasından bir kalem çıkarıp kalemi olmayan üçlüden birisine verdi. Bu öğrenci, gün boyu sınıfın en iyisi idi. 

Beterin de beteri var 

Aynı soruyu bu kez üniversitede bütünleme sınavına girecek öğrenci sordu: “Fazla kalemi olan var mı?” Öğrenci sınava bir turist gibi gelmişti, kalem bile getirmemişti. Birinden kalemi buldu. Bu kez “Kalemtıraşı olan var mı?” diye pişkin pişkin sordu. Benim öğrencim olmadığı için delikanlının ödünç kalemle girdiği sınavdan ne not aldığını bilemedim. Ama böylesine “rahat” bir tipin çok kolay kendini bütünleyeceğine(!) pek olasılık veremedim. 

“Cik, cik,cik ; kargalar konseri” 

Pertevniyal Lisesinde birinci sınıfta bir matematik öğretmenimiz vardı. Ders sırasında kalem açmamıza izin vermezdi. Kalem açarken çıkan sesi taklit ederek şöyle derdi; “Cik cik cik. Ne o öyle? Sanki kargalar konseri. İyi öğrencinin birden fazla kalemi olur. Derse gelmeden kalemlerini açar, hazırlığını yapar. Derste kalem açarak hem kendi hem de arkadaşlarının dikkatini dağıtmaz”. O zaman öğretmenimizin bu tavrını çok şekilci bulurduk. Başka bir derste kalem açan birisini görünce cebir öğretmenimizi taklit eder “Cik cik cik... Ne o öyle? Sanki kargalar konseri” derdik. 
Aradan yıllar geçince öğretmenimizin ne denli haklı olduğunu gördüm. Çünkü öğrenme, hele hele de matematik gibi bir konuyu öğrenmek ciddi bir işti; koyu bir dikkat yoğunlaşması gerektiriyordu. Bu yoğunlaşmaya engel olacak her şey zararlı idi. 

Gıdaklayıncaya kadar omlet pişmişti 

Üniversitede dönem başı. İkinci hafta. “Ders kitabını aldınız mı?” diye sordum. Koca sınıftan bir el kalktı. Baktım, Afrikalı bir öğrenci. “Nerden alacaktık?” diye bir soru bekliyordum. Ama yabancı öğrenci “Ben aldım” deyip kitabı havaya kaldırıp gösterdi. Bunun üzerine ben sordum “Nerden aldın?” . Çocuk kırık Türkçesi ile “İstiklal caddesi” deyip kitabı aldığı kitapçının adını söyledi. Ben duramadım tekrar sordum “Nerede oturuyorsun?” Yine kırık Türkçesi ile “Pendik” dedi. Yabancı bir ülkede, yabancı bir şehirde, kalkmış o mesafeden gidip kitabını almıştı. Bizim diğer öğrenciler daha böyle bir girişimde bulunmamışlardı; onların tavukları gıdaklayıncaya kadar, yabancı öğrenci omletini yapmıştı bile. Dönem boyunca bu delikanlı sınıfın en iyisi idi. En yüksek notları aldı. 

Sonuç 

Bazen bazı şeyler şekilcilik olarak görülebilir. Ama bu şeyler bazen önemli bir göstergedir. Örneğin, derse, sınava kalemsiz gelmek neyin göstergesidir? En azından plansızlığın bir göstergesidir. Plansızlık neyin göstergesidir? En azından böyle bir öngörüsü olmamanın veya olaya ilgisizliğin. Hele hele sınava kalemsiz gelmek ise tam bir aymazlığın göstergesi olarak görülebilir.
Özel yaşamda da, iş yaşamında da kişilerin dışarıya yansıttıkları bazı imajları vardır. Bu imaj, davranışlar ile dışarıya yansır. Çevresindekiler, bu davranışlara bakarak kişi hakkında bir yargıya varırlar.
Kişiyi çevreye yanlış tanıtacak davranışlardan kaçınmak gerekir. Kişilerin davranışlarından elde ettiğimiz göstergeler bazen yanlış, bazen doğru yönü gösterebilir. Deneyimlerimin bana öğrettiği bazı göstergeler var ki, yanılgısı minimum. Örneğin, adam olacak çocuk, kaleminden de belli oluyor...

Tüm yazılarını göster