Açılan ya da kapanan işyerleri

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

BUZDAĞININ DİBİ / Rüştü Bozkurt Gelişmiş merkezlerde başlayan, başka ülkeler gibi bizim ülkemizi de etkileyen resesyon işyerlerinin yaşama şansını da tartışma gündeminin ilk sıralarına taşıdı. Önemli kırılma dönemlerinde iki belirgin eğilim güç kazanıyor: Biri, "teşvik" ten çok "kaynak aktarılması" beklentisi. Diğeri, rekabette "şans eşitliği" talep ederek, gelişmeyi güven altına alma. Her iki eğilim de doğal ama sektörlerin birbirini örnek göstererek yarattıkları "beklenti" tehlikeli. Öncelikle, sektörün içinde yer alanlar gerçekleşmesi asla mümkün olmayan yanlış beklentilere kilitlenirlerse; "arayış enerjisini" yitirebilirler. İkincisi de,bir teşvik sisteminin işlerliği ve etkisi "varlık nedeninin" net, "yaratmak istediği sonucun" da açıkça tanımlanmış olmasına bağlıdır. Bir kolektif kaynak talep edilirken, fayda-maliyet hesabının açık gerekçelere dayanması, toplumun çoğunluğun zihninde de "meşruiyet" kazanması gerekir. Her alan teşvik edilirse Teşvik sistemleri özünde "seçici"dir. Bu özelliği nedeniyle,her alan teşvik edilirse, korkarım ki hiçbir şey teşvik edilmemiş olur. Öncelikle dikkat edilmesi gereken husus, neyin teşvik edileceğini iyi seçmektir. Ülkemizde geleneksel üretim alanları yaygın: Tarım, tekstil, hazır giyim, makine üretimi, lojistik hizmetleri, otomotiv endüstrisi vb. Geleneksel üretim alanlarında,açılan ve kapanan işyerleri sayısına bakarak, gidişatın iyi ya da kötü olduğu konusunda yargıya ulaşılabilir mi? Açılan ve kapanan işyerlerinin sayısal gelişmesi, gidişatın "yanlış" ya da "doğru" olduğunu ne ölçüde gösterir? Açılan ve kapanan işyerlerini hangi verilerle desteklersek geleceğimizi yönlendiren "eğilimleri" saptayabiliriz? Bir iş yerinin birikim yeteneğini koruması, uzun dönemli geleceğini güven altına alması "rekabet edebilir ekonomik değer" üretmesine bağlıdır. Uluslararası piyasada oluşan fiyatları referans alıp, fiyat-maliyet dengesini oluşturma rekabet edebilir ekonomik değer üretmenin gerek şartıdır. "Fiyat-maliyet= ekonomik değer" dengesini kurarak ürettiğimiz sonuç işyerimizi ayakta tutuyorsa, işimizi sürdürebiliriz. Durum böyle değil de, fiyat-maliyet dengesi, yaşamınızı sürdürmenize imkan vermiyorsa; işinizi değiştirmemiz ya da işyerinizi kapatmanız gerekebilir. Başka açılardan bakınca İndirgenmiş bir mantıkla baktığımızda, "rekabet edebilir ekonomik değer üretmeyen işyerlerinin alan değiştirmesi ya da piyasayı terk etmesi" doğrudur. Ama bütüncül bir açıdan baktığımızda bu yargı "haksız" da olabilir. Doğru olan bakış şudur: Bir işyeri "faktör maliyetleri" açısından uluslar arası pazarda "şans eşitliğine" sahipse; ürettiği "ekonomik değer" de rekabet gücü yaratmıyorsa; kaynak üretemez hale gelmiştir; o işyerine destek vermenin çok başka gerekçelerinin olması gerekir. Bugün ülkemizdeki işyeri yöneticileri ve onların örgütleri, sorunun kendilerinden değil, ülkemizdeki "yanlış yönetimden" kaynaklandığını ileri sürüyorlar.Ve diyorlar ki: 1. Çoğu işletmemizin iş süreçleri, işgücü profilleri, teknik donanımları, verimlilik düzeyleri vb. değişkenler bakımından rakiplerin gerisinde değil hatta ilerindedir. 2. Müşteriye ulaşabilirlik, müşteri ilişkilerimizin düzeyi de, rakiplerimizden daha eleri düzeyde.Gerektiği kadar Pazar araştırması yapıyoruz. 3. İşlerimize akıl katma ,yani yaratıcı yenilikler açısından da bir sorunumuz yok; giderek kendimizi geliştiriyoruz. 4. Sorunlarımızdan biri "kur dengesi"nin aleyhimize işlemesi. ulusal paramız aşırı değerlendiği için dezavantaj yaratıyor. 5. Enerji maliyetleri ve kalitesi, vergi ve diğer ödemeler, işgücü maliyetini artıran ek yükler vb. idari ve iradi kararlarla rakiplerimize göre "faktör maliyetlerimiz" ciddi biçimde artıyor. 6. Kapanın işyerleri, kendi inisiyatifindeki önlemler nedeniyle değil, dışardan kararlarla rekabet edebilir ekonomik değer üretemiyor; fiyat-maliyet dengesi bozuluyor.Bu sonucu yaratan "rekabette şans eşitliği bozulmasıdır". Bizim kamu yetkilerinden talebimiz, haksız rekabet yaratan koşulları ortadan kaldırmasıdır; yoksa biz bir "imtiyaz" peşinde değiliz. Rekabet edebilecek ekonomik değer yaratmayan alanlara kolektif kaynak ayırma konusunda çok titiz olunmalıdır. Ama işyeri yöneticilerinin elinde olmayan iradi ve idari kararlarla yaratılan haksız rekabetin ise savunulacak bir yönünün olmadığına inanıyorum.Bu iki alanda "doğru dengeler" kurabilirsek, geçmiş krizlerin öğreticiliğini, yaşanan bu yeni kırılma döneminde daha da artırabiliriz.

Tüm yazılarını göster