Abdullah Gül Müzesi

Mahmut SABAH KAYSERİ'den kayseri@dunya.com

Abdullah Gül Müzesi açıldı… Müze, Türk siyasi tarihinin yakın geçmişine ışık tutan, kendine özgü bir kültür ve sanat merkezi niteliğine sahip. Sadece görkemli bir açılışa ev sahipliği yapmakla kalmadı, geçtiğimiz hafta devletin ‘zirvesi’ ile Erciyes’in akbaşlı ‘zirvesi’ni Kayseri’de bir araya getirmiş olmanın onurunu da yaşadı.

Abdullah Gül Üniversitesi (AGÜ) akademik işlevde Stanford modelini benimsemiş bir üniversite. Üç ayrı blokta yoğunlaşan Abdullah Gül Müze ve Kütüphanesi, üniversitenin kent merkezindeki Sümer yerleşkesinde eski Sümerbank Bez Fabrikası’na ait yapıların ‘restorasyon projesi’ kapsamında gerçekleştirildi… Kompleks, 9 ayrı bölümden oluşuyor.

Abdullah Gül, gerek ‘Köşk’e çıkışında, gerekse ‘Köşk’ten ayrılış sürecinde olduğu gibi bugün de, gündemdeki yerini koruyan saygın bir siyasetçi, sevilen bir devlet adamı. Hayat hikayesi, hizmet yarışında hep ‘başarı’ trendi izleyen bir yükselişin öyküsü... Onun dönemindeki siyasi gelişmeler, yazılı metin, fotoğraf ve filmler sergileniyor, çağdaş teknolojisiyle bütünleşmiş aktif-interaktif bu müzede. Küratör Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman, “Sayın Gül’ün seçiciliğini ve vizyonunu yansıtıyor. Sadece Türkiye’de bir ilk değil, dünyada da birçok bakımdan çok özgün bir müze özelliği taşıyor” diyor, müze için.

Fabrika özelleştirme kapsamına alındığında huzuru kaçmıştı insanların. 1 milyon metrekarelik konum alanının birileri tarafından ranta dönüştürülmesinden korkuyordu herkes. Ama korkulan olmadı. Özelleştirme İdaresi ‘bilim hizmeti’ verilmesi kaydıyla, fabrikayı Erciyes Üniversitesi’ne (EÜ) tahsis etti. Para alınmadan verilmişti üniversiteye. Ancak EÜ işin üstesinden gelemedi ve de, AGÜ devraldı fabrikayı. Fabrikadan arta kalan doku, Mimar Emre Arolat’ın hazırladığı proje uyarınca, ‘bilimsel’ yerleşke kimliğine bürünüyor. Kayseri Bez Fabrikası 1935 yılında işletmeye açılmıştı. Genç Cumhuriyet döneminin öncü kuruluşlarındandı. Yarım asırlık üretim dönemini başarıyla geride bırakmış olmanın onurunu taşıyordu. Milli Mücadele sonrası Türkiye’sinin yokluk yıllarında ülke insanının çıplak sırtı bu fabrika sayesinde bez gömlekle tanışmıştı. Sadece bez ve iplik üretmekle kalmamış, insanların sosyal, kültürel ve sportif yaşamında da etkin bir misyon üstlenerek, adeta bir halk üniversitesi rolü oynamıştı. Kısacası, bir yanda halkın açığını örtmek için tüten bir baca, beri yanda stadı, yüzme havuzu, sineması, tenis kortları ve de binicilik kulübüyle kent halkının sosyal yaşantısına renk katan mükemmel bir hayat okulu idi.

Fabrika teknolojik gelişime ayak uyduramadığı için çağın gerisinde kalmıştı. Sürekli kar eden bir işletme iken, koşullar onu hep kan kaybeden bir kuruluş haline getirmişti. Kısacası, özelleştirme gerekçesi hazırdı. Sonuçta fabrika, bilimsel öğretime katkı için Stanford’u kendine model seçen AGÜ’ne verildi. Şimdi o üniversitenin çatısı altında filizlenip boy vermeye çalışıyor. Umarım başarılı olur.

Tüm yazılarını göster