ABD’nin asıl hedefi Asya ile yakın ilişki

DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com

ABD'de Kasım ayında gerçekleşecek olan başkanlık seçimleri yaklaştıkça, Başkan Barack Obama ile Cumhuriyetçi aday Mitt Romney arasındaki çekişme hız kazanıyor. Başkanlık seçimleri öncesinde yürütülen seçim kampanyalarında en fazla tartışılan konulardan biri de ticaret politikası. Bunun en önemli nedeni, seçilecek yeni başkanın bir yandan Dünya Ticaret Örgütü ve ikili/bölgesel anlaşmalar çerçevesinde ticaretin serbestleştirmesi çalışmalarını sürdürürken, diğer yandan artan dış ticaret açığıyla ile mücadele etmek zorunda olması.

İktisadi Kalkınma Vakfı tarafından düzenlenen "ABD'nin Gelecek Başkanlık Seçimleri Sonrası Ticaret Politikası ve AB-ABD Ticaret İlişkileri" başlıklı seminerde ABD'nin Transatlantik Ekonomik İşbirliği çerçevesinde Avrupa Birliği ile; Trans Pasifik Ortaklığı çerçevesinde ise gelişmekte olan Asya ülkeleri ile ticaret ilişkileri ele alındı.

İKV Semineri'nin konuşmacısı Sherman Katz, ABD'de Başkanlık ve Kongre Çalışmaları Merkezinde kıdemli danışman olarak görev alıyor. Katz, Barack Obama, Bill Clinton, Jimmy Carter'ın da içinde bulunduğu politikacıların başkanlık kampanyaları sırasında, ticaret politikası konularında danışmanlık görevi üstleniş bir isim.

Sherman Katz'ın ABD'nin ticaret politikalarına yönelik yorumları şöyle:

· ABD, Büyük Buhran'ın ardından, tarihinin en kötü ekonomik krizlerinden birinden çıkmaya çalışıyor.  Ticaret, başkanlık seçimleri için anlamlı bir konu. İhracata yönelik sektördeki iş imkanları daha yüksek kazanç sağlıyor. Dolayısıyla ticaretin artması, hem istihdamın hem de gelir düzeyinin artmasını sağlayacak. Obama hükümeti 2015 yılına kadar ihracatın iki katına artmasını ve en az beş milyon kişiye yeni iş alanı yaratmayı hedefliyor; fakat Obama başkanlığı sürecinde herhangi yeni bir serbest ticaret anlaşması imzalamadı. ABD'nin gerçekleştireceği her ticaret anlaşmasının, Kongre tarafından onaylanması gerekiyor. Bu da, aslında ABD'nin ticaret politikasının büyük ölçüde siyasi olduğunun bir göstergesi.

Bush hükümeti tarafından gerçekleştirilen Trans-Pasifik Ortaklığı (TTP) kapsamında ABD'nin yanı sıra, Peru, Vietnam, Malezya, Şili, Avustralya, Yeni Zelanda, Brunei, Singapur, Kanada ve Meksika'nın da bulunduğu 11 gibi ülke masada oturuyor. Japonya da bu ortaklıkta yer almak istiyor. Bu ortaklık öncelikle Çin'in olmadığı bir Asya açısından önem taşıyor. Obama bu süreci tamamlamakta kararlı. Bölgedeki büyümeyi bir motor olarak niteleyen Obama, Trans-Pasifik Ortaklığı anlaşmasının 2012 yılına kadar tamamlanmasını hedefliyor. Obama TPP'nin diğer ticaret anlaşmalarına da bir model oluşturacağını ifade ediyor. Trans - Pasifik Ortaklığı'nın öngördüğü ekonomik kolaylıkların ve genişletilecek serbest ticaret bölgesinin ekonomik büyümeye ve yeni istihdam alanları yaratılmasına katkı sağlaması amaçlanıyor. Çevre dostu ürünlerden alınan gümrük vergilerinin düşürülmesi ve temiz enerji ihracatının kolaylaştırılması konusunda üye ülkeler arasında uzlaşma sağlandığı ifade ediliyor. Mitt Romney de bu ortaklığı destekliyor ve Çin rekabetine karşı önemli bir güç oluşturacağını düşünüyor.

ABD, Çin'in ticaret politikasını onaylamıyor. Obama hükümeti döneminde Çin'e karşı açılan davalar, Bush hükümetine kıyasla iki katına çıkmış durumda. ABD aynı zamanda Çin para birimi Yuan'ın değerinin çok altında olduğunu gündeme getiriyor. Çin, serbest piyasa kurallarına uyum sağlamamaya devam ediyor. ABD ise Çin'in olgun bir ekonomik politika izlemesi ve oyunu kuralına göre oynaması gerektiğini savunuyor. TTP bu açıdan Çin'i oyunun dışında tutma çabası olarak değerlendirilebilse de, ABD'nin asıl hedefi dünya ekonomisinin büyüme motoru olarak gördüğü Asya ile yakın ilişki içinde olmak. Romney de "Eğer Çin para birimini düzeltmezse, ABD bazı gümrük vergileri koymak zorunda kalabilir" yorumunda bulunuyor. Siyasi platformda ise, Obama Çin'i Kuzey Kore ve Suriye konularında daha fazla işbirliğine davet ediyor. ABD Başkanı Çin'i ikna etme sürecinde AB ile birlikte hareket etmeyi tercih ederken, Romney bu konuda ikili görüşmeleri tercihten yana görünüyor. Fakat ABD'nin Çin'e yönelik agresif tavrının iki riski var. Bunlardan birincisi, Çin'in elinde 7 trilyon dolarlık ABD tahvili bulunması. İkincisi ise, ABD'nin Çin'e karşı takınacağı agresif tavrın, diğer Asya ülkelerini de olumsuz etkileyebileceği. Fakat Çin'e karşı sürdürülen bu agresif tavır, hem Clinton'un hem de Bush'un seçim kampanyalarında da önemli bir rol oynamıştı.

Rusya artık Dünya Ticaret Örgütü üyesi. Fakat Rusya'nın İran ve Suriye'deki tavrı, ABD ile ticaret ilişkilerinin gelişmemesindeki en büyük engeli oluşturuyor. ABD'nin Rusya'dan öncelikli beklentisi İran ve Suriye konularında daha fazla işbirliği içinde olması. Mitt Romney de "Rusya bizim bir numaralı jeopolitik düşmanımız" diyerek yanlış bir açıklamada bulundu.

ABD'nin Türkiye ile ticari ilişkilerini, iç piyasanın durumu belirleyecek. Bugün ABD'nin kendine yeni ticaret anlaşmaları yaratacak hareket kabiliyeti yok. ABD şu an için öncelikli olarak Asya'ya odaklanıyor. Euro bölgesi ekonomisi daha kötüye giderse, Asya ABD için daha da önem kazanmaya başlayacak. Türkiye, ABD için çok iyi bir yatırım alanı olabilir. ABD'nin Türkiye ekonomisini daha ciddi bir şekilde değerlendirmesi gerekiyor. Diğer bölgelerdeki yatırım şansı azaldıkça, Türkiye'nin ne kadar parlak bir yatırım fırsatı sunduğu daha iyi anlaşılacak. Öte yandan, ABD için şu anda siyasi algı, ekonomik faydadan daha öncelikli. Oysa Obama'nın ticarette daha agresif olması gerekiyor.

Tüm yazılarını göster