ABD iyileşirse ne olur?

Serhat GÜRLEYEN GENİŞ AÇI sgurleyen@isyatirim.com.tr
Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerdeki yatırımcılar ekranlarının bir köşesini mutlaka ABD piyasalarına ayrırlar. Wall Street'teki sert bir düşüş veya ABD 30 yıllık tahvil faizlerindeki ani bir yükseliş olduğunda Avrupa'dan Asya'ya, Avustralya'dan Güney Amerika'ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada yatırımcılar önce satarlar daha sonra ne olduğunu anlamaya çalışırlar.  
 
Piyasaların tepkisi doğrudur. "ABD ekonomisi hasta olursa dünya yatağa düşer", görüşü son yüzyıldır yaşanan krizlerde defalarca sınanmıştır  ve yatırımcıların bilinç altına kazınmıştır.  
 
ABD dünya ekonomisinin %20'sini oluşturan milli geliri ve küresel rezervlerin %60'ını oluşturan para birimi dolar ile dünya ekonomisinin hiç tartışmasız en önemli oyuncusudur. 
 
ABD ekonomisi küresel kriz sonrasında en iyi performans gösteren gelişmiş ülkedir. 2013 başından beri açıklanan üretim, istihdam, konut ve PMI verileri ABD ekonomisinin göreceli olarak güçlü bir toparlanma sürecine girdiğini göstermektedir. 
 
2013 yılının milyar dolarlık sorusu ABD ekonomisindeki canlanma sürecinin dünya ekonomisini ve piyasaları nasıl etkileyeceğidir. Genel olarak kabul gören ve bizim de katıldığımız görüş küresel büyümenin hızlanacağı mali piyasalar üzerindeki etkinin ise karışık olacağı yönünde. 
 
Söz konusu etki ihracat ağırlıklı çalışan Asya ülkelerinde ve bu ülkelere girdi sağlayan Güney Amerika ve Orta Doğu ekonomilerinde daha güçlü, Türkiye gibi dışa açıklığı sınırlı ve ABD'ye ihracatı düşük ülkelerde ise daha zayıf görülecektir. 
 
Güçlü ABD büyümesinin  döviz kur ve tahvil piyasalarındaki etkisini güçlü dolar ve yüksek faizler  olarak özetleyebiliriz. Geçmiş verilerin incelenmesi bu dönemlerde küresel risk iştahının ve gelişmekte olan piyasaların performansının zayıf olduğını gösteriyor.  Faiz oranlarındaki yükseliş Türkiye gibi yabancı tasarruflar ile büyüyen ülkeleri özellikle olumsuz etkiliyor. 
 
Söz konusu dönemlerde hisse senedi ve piyasalarının yönü  büyümenin artış hızı, enflasyon ve merkez bankalarının politikaları gibi bir çok parametreye bağlı olarak belirleniyor. ABD'de görülen  canlanma ekonominin ısınmasına, enflasyonda bir artışa ve para politikasında sıkılaşmaya yol açmıyorsa uzun dönemli faizlerdeki artışa rağmen Wall Street yükselmeye devam ediyor. Enflasyon canavarının uyandığı ve FED'in devreye girdiği dönemlerde ise Wall Street aşağı yönlü dalgalı bir seyir izliyor.   
 
Türkiye gibi dışa açıklığı sınırlı ve yabancı tasarruflara bağımlı ülkeler küresel büyümeden daha çok küresel risk iştahına ve faiz oranlarına duyarlılar. ABD dolarındaki güçlenme ve faiz oranlarındaki artış küresel risk iştahının güçlenmesinden kaynaklanıyorsa gelişmekte olan ülke paraları güçlü kalmaya devam ediyor, borsa kısa süreli bir satış dalgasından sonra yükselmeye devam ediyor.  Tahvil cephesi ise ABD faiz oranlarındaki yükselişin hızına bağlı olarak uzun soluklu bir ayı piyasasına girebiliyor.
 
Lafı uzatmayalım. ABD ekonomisindeki canlanma nedeniyle doların avroya karşı 2014 sonuna kadar 1,1-1,2 bandına yükseldiği, 10 yıllık faizlerin 2,0'den 2,5-3,0 aralığına artacağı bir senaryo gelişmekte olan piyasalara kısa vadede satış getirebilir.  Orta vadede ise küresel portföylerde gelişmekte olan ülkeler lehine olan değişimin devam edeceğine inanıyoruz. 
 
Türkiye öznesine dönelim. ABD ekonomisindeki canlanma ve  uzun vadeli faizlerde görülecek kademeli bir yükselişin Türk lirası tahvil piyasasını (özellikle uzun vadelileri) olumsuz etkilemesini bekliyoruz. Böyle bir senaryada 10 yıllık tahvil faizlerinin 7.5-8.0 bandına yükselmesini bekliyor ve satış tavsiyemizi koruyoruz. Türk lirası ve İMKB cephesinde ise iyimserliğimizi koruyor ve olası gerilemelerin  alım fırsatı olarak kullanılması gerektiğine inanıyoruz.  
 
Tüm yazılarını göster