ABD ekonomisindeki son durum ve TL varlıklar üzerindeki etkisi

UZMAN GÖRÜŞÜ dunyaweb@dunya.com

Can ALAGÖZ / Finansinvest

ABD’de açıklanan güçlü Nisan ayı istihdam ve tüketici harcamaları verileri piyasalarda Fed’in bu yıl içinde tahvil alım programını kademeli olarak azaltacağı beklentilerini tekrar canlandırdı. ABD tahvil faizlerinde fiyatlanmaya başlayan bu beklenti küresel finans piyasaları için önemli bir risk unsuru olarak kabul ediliyor. Ancak ABD’den gelen verilerin süreci başlatmak için yeterli olup olmadığı konusunda fikir ayrılıkları var.
ABD ekonomisinde dönen paranın %70’ini ilgilendiren perakende satışlardaki yükselişte yakıt fiyatlarındaki düşüşün büyük etkisini gördük. 2010 yılından bu yana en düşük seviyesine gerileyen ABD’deki ortalama yakıt fiyatlarının, toplam hane halkı tasarruflarına katkısının 13 milyar dolar civarında olduğu düşünülüyor. 2013 yılı ilk çeyrek verilerine baktığımızda, toplam hane halkı tasarrufunun 400 milyar dolar olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, bu rakamın azımsanamayacak kadar yüksek olduğunu daha iyi anlayabiliriz. Asya ekonomilerindeki yavaşlamanın katkısı ile düşen petrol fiyatlarının mevcut düzeyini koruyacağını varsayarak da Fed’in gerçekten kademeli bir çıkışa yaklaştığını söyleyebiliriz.
İstihdam piyasasındaki iyileşmenin ise yeni işe alımlardaki artışla birlikte işten çıkarmalardaki azalıştan kaynaklandığını görüyoruz. Geçtiğimiz dönemlerde iş gücüne katılımdaki azalışın etkisi ile düşüş gösteren işsizlik oranının bu sefer sağlıklı bir şekilde gerileme gösterdiğini de hatırlatalım. Öte yandan kriz öncesi seviyelere yaklaşan haftalık işsizlik maaşı başvuruları da istihdamdaki iyileşmenin kalıcı bir trende girmiş olabileceğinin sinyallerini veriyor. İki ayın ardından yükseliş gösteren ortalama saatlik maaş artışı da olumlu algılanmakta.
Küresel piyasaların Fed’in çıkış riskini fiyatlayacağı bir dönemde TL varlıkların pozitif ayrışmaya gitme potansiyeli ise oldukça yüksek. Küresel faiz oranlarındaki gerilemenin yanı sıra Türkiye’nin azalan risk priminin desteğiyle düşen faiz oranları, buna paralel can bulan büyüme dinamikleri ve Merkez Bankası’nın TL’deki dalgalanmaları kontrol altında tuttuğu mekanizmalar, küresel anlamda likidite büyümesi yavaşlasa dahi Türkiye’ye sermaye girişlerinin devam etmesini beraberinde getirecektir. Bono piyasasında reel getirinin kalmadığı bu konjonktürde, mevcut dinamikleri göz önünde bulundurduğumuzda, bankaların öncülüğünde yükselişini sürdüren  hisse senedi piyasası ön plana çıkıyor.

Tüm yazılarını göster