ABD ekonomisi henüz düzlüğe çıkmış değil!

Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Son haftalarda ABD ekonomisi ile ilgili olarak göreceli olarak olumlu veriler gelmeye başlamasıyla piyasalarda daha pozitif bir hava egemen olmaya başladı. Geçen sene %2.8 civarında büyüdüğü tahmin edilen ABD'nin büyüme hızının bu sene %4'e kadar yükseleceği tahminleri yapılmakta. Hatta bazı ekonomistler artık büyüme ile ilgili sorunların tamamen ortadan kalktığını ve önümüzdeki dönemin ana konusunun enflasyon olacağını iddia etmekteler. Her ne kadar uzun süredir gündemi meşgul eden ABD'nin son 20 senedir Japonya'nın yaşamakta olduğu gibi kalıcı bir "düşük büyüme - deflasyon" ortamına girip girmeyeceği sorusu artık gündemden düşmüş ise de ABD'nin kalıcı bir toparlanma içine girmiş olduğu öngörüsü de bence biraz erken.

Öncelikle ABD'deki toparlanmanın büyük ölçüde FED'in sıfır faiz politikası ve miktarsal gevşeme (QE) operasyonlarından kaynaklanan suni bir toparlanma olduğunun altını çizmek gerekiyor. Evet, geçen seneyi %13 artışla kapatan S&P özellikle düşük faizler sayesinde finansman maliyetleri azalan şirketlerin kârlarının beklenenin üzerinde gelmesiyle bu sene de ivmesini devam ettireceğe benziyor. (Şimdiden senenin ilk 10 günündeki artış %1.5 civarında.) Ancak borsalardaki yükselişler hanehalkları üzerinde bir servet etkisi yaparak, iç talep yollu canlanmaya dolaylı bir katkı sağlasa da, bu etkinin çok güçlü olması imkansız. Diğer olumlu gözüken gelişme ise bir ara %10'a kadar tırmanmış olan işsizliğin Aralık ayında aylık %0.4 azalarak son 20 ayın en düşük oranı olan %9.4'e gerilemiş olması. Ancak verilere dikkatli bakınca gerilemenin büyük ölçüde istihdama katılım oranındaki azalmadan kaynaklandığı görülüyor. Türkiye'de de önemli tartışmalar yaratan bu oran ABD'de son 27 yılın en düşük seviyesine gerilemiş durumda. Önümüzdeki dönemde bu oranın artmasıyla işsizlikteki düzelme yavaşlayabilir. Buna karşılık ABD ekonomisinde ileriye dönük (bir kısmı siyasi) hâlâ pek çok bilinmeyen var.

Bu sene ABD ekonomi yönetimi için önemli bir ayakbağı Temsilciler Meclisi'nde çoğunluğun (242'ye 193) Cumhuriyetçilerin eline geçmesi olacağa benziyor. Cumhuriyetçiler Hükümetin mali harcamalarına takmış vaziyetteler. En yüksek gelir grubunun vergi teşviklerinin devam etmesini sağlayarak aslında Bütçe dengesini zayıflatan Cumhuriyetçiler, öte yandan klasik sağ görüşlerinden ödün vermeyerek Devletin mali harcamalarını azaltmasını istiyorlar. İlk olarak da Bütçede büyük yük olduklarına inandıkları sağlık reformlarını geri çekecek yasayı çıkarmaya hazırlanıyorlar. Ancak, hâlâ Demokratların çoğunlukta olduğu Senato'nun böyle bir yasayı kabul etmesi imkansız. (Kaldı ki, Amerikan siyasi sisteminde, Başkan'ın parlamentonun iki kanadının da üçte iki çoğunlukla benimsemediği bütün yasaları veto hakkı bulunuyor.) Fiiliyatta, önümüzdeki 2 sene boyunca, ne Demokratlar, ne de Cumhuriyetçiler partizan bir yasa çıkartamayacaklar. Bu durum, ister istemez, ABD ekonomisi ile ilgili bazı belirsizliklere neden olacak. En yakın problem ise ABD'nin kanunlarla belirlenen federal borçlanma limitlerinin dolmuş olması. Doğal olarak Cumhuriyetçiler limitlerin artırılmasına karşı. Her ne kadar, Hükümet ödemeleri yavaşlatmak ve bazı varlıklarını satmak gibi tedbirlerle bu problemi bir süre geciktirse bile, iki parti arasında anlaşma olmaması durumunda, tahvil piyasaları ciddi şekilde karışabilir.

Son dönemde ABD ekonomisinin büyümesine önemli etki yapan özel sermaye yatırımlarındaki artış ve ihracattaki toparlanmanın devamlılığı da şüpheli. Özellikle doların tekrar değer kazanmaya başlaması ve petrol fiyatlarındaki artışla birlikte, dış ticaret açığının tekrar artma eğilimine girmesi şaşırtıcı olmayacak. Öte yandan, mortgage piyasasındaki problemler devam etmekte. Bu sene gayrimenkul fiyatlarında beklenen %10'luk düşüşle birlikte ticari gayrimenkul kredilerinde de sorunlar artmaya başlayacak. Bazı belediyelerin iflas durumuna düşmesi ise an meselesi. Kanunen bütçe açığı vermesi yasak olan belediyelerin harcamalarını kısması ve/veya tahvil geri ödemelerini gerçekleştirememesi piyasaları oldukça negatif yönde etkileyecektir.

ABD ekonomisindeki olası gelişmeler tüm Dünyayı ve özellikle biz ve bizim gibi gelişmekte olan ülkeleri yakından ilgilendiriyor. Nitekim, Merkez Bankası "cari açık" ve "sıcak para" ile savaşım odaklı yeni politikasını Dünyada likidite bolluğunun ve düşük faiz oranlarının devam edeceği varsayımına dayalı olarak oluşturmuştu. Şahsen bu sene içerisinde bu varsayımlarda herhangi bir değişiklik olacağını düşünmüyorum. Her ne kadar sene içerisinde ABD'nin manşet enflasyon oranında artış yaşansa da, bu artışın emtia, enerji ve gıda fiyatları gibi arz kaynaklı nedenlerden olacağını, çekirdek enflasyonu fazla etkilemeyeceğini, ve FED'in bu sene içerisinde herhangi bir sıkılaştırma ve faiz artışını telaffuz bile etmeyeceğini düşünüyorum.

Tüm yazılarını göster