ABD bankalarında yeni nesil yöneticiler dönemi

DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com

John Gorman, Ruth Porat, Brian Moyhinan, Jes Stanley ve Robert Benmosche gibi bir kaç sene öncesine kadar duymadığımız isimler, ABD'nin finans haritasını yeniden çizmeye hazırlanıyorlar.

15 Eylül 2008 tarihinde Lehman Brothers'ın iflasının ardından tepetaklak olan ABD bankacılık sektöründe yeni nesil yöneticiler dönemi başlıyor.

John Gorman, Ruth Porat, Brian Moyhinan, Jes Stanley veya Robert Benmosche gibi bir kaç sene öncesine kadar duymadığımız isimler, bugün ABD finans dünyasını yönetmeye; ABD sermayesini yeniden şekillendirmeye ve subprime krizinin etkilerini ortadan kaldırarak finans haritasını yeniden çizmeye hazırlanıyorlar.

Bank of America-Merrill Lynch; JP Morgan-Bear Stearns-Washington Mutual; ve Wells Fargo-Wachovia arasında gerçekleşen birleşmeler sektördeki bazı büyük bankaların canını sıksa da, uzmanlar herkesin olması gereken yere yerleştiğini ifade ediyorlar. 

Morgan Stanley'de ilk kez kadın CFO görevde

John Mack 31 Aralık tarihinde Morgan Stanley'deki CEO'luk koltuğunu John Gorman'a bıraktı. Mack, Mitsubitchi sayesinde bankasını fırtınadan kurtarmayı başarmıştı. Gorman'ın önceliği ise bankanın kriz sırasında büyük ölçüde kaybettiği ticaret operasyonlarını yeniden canlandırmak olacak. Bu hedefe ulaşmak için bankalık CFO'luk pozisyonuna Ruth Porat getirildi. Porat New York finans merkezinin en güçlü kadınlarından biri olarak tanınıyor.

Bank of America'nın önceliği müşteri ilişkileri olacak

Satınalmalarda kötü bir yönetim ortaya koyduğu için büyük ölçüde eleştirilere maruz kalan  Bank of America CEO'su Ken Lewis ise koltuğunu Bank of Boston'un eski yöneticisi Brian Moynihan'a bıraktı. Moynihan'ın önceliği bankanın komisyonculuk faaliyetlerini Merrill Lynch bünyesine entegre etmek. Krizin büyük bir bölümünün geride kaldığını ifade eden Moynihan, bundan sonrasında müşteri ilişkilerine odaklanacaklarını söylüyor. Moyhihan, "Ekonomik toparlanmaya öncülük etmemiz ve eskiye oranla daha sorumlu davranmamız gerekiyor. Bankacılık sektörü olarak çok büyük bir zarara neden olduğumuzu yadsıyamayız. Bunun bir kez daha yaşanmasına izin vermemeliyiz."

JP Morgan'nın yatırım bankacılığı bölümünde yenilenme

Mortgage, özellikle de yüksek riskli subprime mortgage'ların yarattığı riski bir sene öncesinden görebilme yeteneği, Chase ticaret bankasının başarı grafiğini sürdürmesi ve Bear Stearns'ın başarı ile gerçekleşen entegrasyonu JP Morgan CEOS'su Jamie Damon'u sektörde hayranlık duyulan bir konuma taşıyan gelişmeler oldu. Dimon dünyanın en önemli bankacılarından biri olarak değerlendirildi. Hatta Warren Buffett O'nun hakkında şu yorumları yaptı: "Aptalca bir şey yapmadığın müddetçe bankacılık çok iyi bir iş. Yıllar önce Morris Shapiro, bankacılardan daha fazla banka var, demişti ve esas problem de işte bu. Ama Jamie tepeden tırnağa bir bankacı." Jamie Damon yatırım bankacılığı bölümünün başına Jes Staley'i getirdi. Bu karar Staley'nin önümüzdeki senelerde bankanın CEO'luğuna gelebileceği işaretini de veriyor.

AIG'de sıkı yönetim

Kriz sürecinde devletten bir kaç kez yardım alarak ayakta kalmayı başaran sigorta şirketi AIG son bir sene içinde tam üç kere CEO değişimi yaşadı. Şirketin bugün başında olan Robert Benmoshe'un önceliği şirketi baştan sona yeniden yapılandırmak. Benmosche'un bonuslar ve hisse satışları konusunda gösterdiği sıkı yönetim sektör analistlerinin ilgisini çekiyor.

KUTU

Goldman Sachs: Şeytanın işi mi, "Tanrı'nın işi mi?"

ABD finans sektörünün büyük bir bölümünde eski CEO'lar gidip yeni CEO'lar gelirken, Goldman Sachs CEO'su Lloyd Blankfein ise Financial Times tarafından Yılın Adamı seçildi. Bankanın kriz dönemindeki rekor karına ve borsadaki performansına dikkat çeken uzmanlar, 'Goldman Sachs yatırım yaptığında, siz de yatırım yapın" diyorlar. 140 yaşındaki bankanın 11. CEO'su Lloyd Blankfein, diğer yatırım bankları krizden son derece olumsuz etkilenirken, bankasının 29 bin 400 çalışanına toplamda 11.36 milyar dolar ikramiye dağıtmayı başardı.  CEO'luk koltuğunu Bush döneminde Hazine Bakanı olan Henry Paulson'dan devralan Blankfein'ın başarısı büyük ölçüde klasik yatırım bankacılığının strandart geliri olarak kabul edilen birleşme-satınalmalara çok fazla öncelik vermemesine dayanıyor. Uzmanlara göre Blankfein aynı zamanda küresel yatırım bankacılığına yönelik doğru tahminlerde bulunuyor ve riskleri öngörebiliyor. Bu arada bankaya yönelik olumlu olduğu kadar olumsuz eleştiriler de var. Özellikle iki teori ön plana çıkıyor. Bunlardan birincisi, Goldman Sachs'ın "şeytani" bir banka olduğu yönünde. Sonuçta bazıları Goldman Sachs'a "Government Sachs" yani bir bakıma hükümetin bankası adını takmış durumda. Bu,  bankanın Beyaz Saray'la olan yakın ilişkileri ve hükümet üzerindeki etkisinden kaynaklanıyor. Örneğin Lehman Brothers'ın iflasının ardından, Henry Paulson bir hafta içinde 24 kez Lloyd Blankfein'ı yanına çağırmıştı. Bugüne kadar hiçbir bankacı Blankfein kadar iktidarın dikkatini çekmedi. Diğer teori ise bankanın "şeytani" yönünü, hükümetle olan ilgisi hiç dikkate almadan, bu başarıyı doğrudan bankanın işini çok iyi yapmasına, yetenekli çalışanları olmasına bağlıyor. 

Morgan Stanley'in eski CEO'su John Mack, Blankfein'i tanımlarken "Lloyd son derece akıllı, enerji dolu, komik ve hızlı bir insandır. Analitik düşünür ve hızlı karar alır" yorumlarında bulunmuştu. Llyod Blankfein ise yaptığı işten son derece memnun ve "Tanrı'nın işini yapıyoruz" diyor.

Tüm yazılarını göster