AB ve bankaları

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com




Banka gelir tablolarında analitik açıdan bakabileceğimiz kalem sayısı çok fazla değil. Faiz gelirinin kaynakları esas olarak krediler ve menkul kıymetler iken, faiz dışı gelirler ücret ve komisyon gelirleri, ticari kar, temettü gelirinden oluşmakta. Faiz gelirleri ile faiz dışı gelirler arasında belli bir noktadan sonra yüksek korelasyon görülüyor. Nitekim, ücret gelirlerinin hatırı sayılır bir kısmı kredilerden kaynaklanmakta. Öte yandan, Avrupa bankalarının kredi faiz spreadleri kriz öncesindeki son on yılda zaten azalıyordu. Net faiz marjı (NIM), net faiz gelirinin faiz getirili varlıklara oranı olarak ifade edilir.

Genellikle, ticari kar/zarar, kambiyo karı/zararı ve karşılıklara göre düzeltilir. Enflasyon muhasebesine göre düzeltme parasal kazanç ve kayıplar da göz önünde bulundurularak yapılmalıdır. Avrupa'nın en büyük bankalarının düzeltilmemiş NIM düzeyi 2008 öncesi %1.62'den %1.24'e düşmüştü. Oldukça yatay seyreden  Bund eğrisi veri iken, tek yapılması gereken uzun vadeli kağıtlara yatırım yapmaktı.

Nitekim varlıklarının vadesi yükümlülüklerinden daha kısa olan pek çok yardım sandığı, bireysel emeklilik fonu vb çok uzun vadeli kağıtlara yatırım yaparak varlık (aktif) sürelerini uzatıyorlardı. Reel faiz oranı 1.5-2% aralığında seyrederken NIM zaten fazla yüksek olamaz. Avrupa bir büyüme motoru olarak işlevini yitirdiği için iç piyasalarda artan kredi hacimleriyle daralan marjları telafi etmek de mümkün olamamaktadır. Şiddetli rekabetin sonucunda gerçekleşen düşük aktif büyüme oranı  ile birlikte daralan marjlar, çıkış yollarını kapatmaktadır. Normalde geleneksel risk yönetimi de hayli gelişmiş olduğu için, ayrılan karşılıklar dahi fayda sağlamamaktaydı. Yani, karşılıklara gizlenmiş rezervlere başvurarak karı dönemler arasında fazla dalgalandırmamak dahi pek kolay değildi.

Avrupa'da mevduat hesaplarının finansman kaynakları içindeki payı sürekli düşmekteyken, rekabet sonucu daralan kredi spreadleri fonlama maliyetlerini azaltmıyor, aksine artırıyordu. Bu açıdan bakıldığında, faiz dışı gelirlerin toplam gelirlere oranının sürekli artmakta olduğunu gördük. Bunun iki nedeni var: Birincisi faiz dışı gelirler kuşkusuz miktar olarak artıyor ve, ikincisi, faiz gelirleri aynı düzeyde artmıyor. Sonuçta faiz dışı gelirler yükseliyor ve azalan net faiz marjlarının negatif etkisini ortadan kaldırmaya devam ediyordu. Faiz dışı gelirler, 2002'de büyük bankaların toplam gelirinin %59.7'sini oluştururken, 2006'da bu rakam % 62.4 idi. Özellikle İsveç ve Fransız bankalarının gelirleri büyük ölçüde faiz dışı gelirlere dayanır hale gelmişti. Örneğin, UBS, Credit Suisse, BNP Paribas ve Société Générale toplam gelirlerinin üçte ikisini ücret ve diğer faiz dışı gelir kalemlerinden elde etmekteydi. Son yıllarda  net faiz gelirlerindeki % 7'lik artışı %15'lik yüksek bir ortalama artış ile gölgede bırakan faiz dışı gelir bankaların gelir büyümelerine katkıda bulunan en önemli kalem oldu. Faizler düşüktü ve Avrupa bankaları ana bireysel bankacılık işlerinden, kredi odaklı işlerden saparak daha karlı olan aktif yönetimi/varlık yönetimi ve kurumsal/yatırım bankacılığı işine geçtiler. Ve sonunda bu noktaya geldiler.

İlginç bir biçimde, düşmekte olan net faiz marjının (NIM) Avrupa bankalarının özkaynak getirilerine büyük bir etkisi olmadı. Faiz dışı gelirin Avrupa bankalarının geliri içindeki artan ağırlığı ile bankaların artan özkaynak getirisi arasında yüksek bir korelasyon bulunuyor.. 2006'da 124 baz puanlık net faiz marjına karşılık %25.6 oranında bir özkaynak getirisi yaratmak hafife alınacak bir başarı değil. Öyle olsa bile, bu bankalar ve beraberlerindeki Amerikalı kardeşleri büyük ölçüde düşen net faiz marjının etkisini hissetmiş olmalılar. Giderek artan ölçüde klasik kalemlerden ücret ve komisyon geliri yaratmanın yanı sıra, bu bankalar daha riskli enstrümanlara başvurarak düşen faiz marjını telafi etmeyi denediler. 2007-09 arası bu tercihin sonuçlarına tanık olduk. Evet, faizler düştükçe, ceteris paribus, piyasa genişler ve ürün çeşitliliği artar. Bu iyi bir şeydir çünkü yatırım bankacılığı kanalları çoğalır ve hacimler de artar. Böylece her türden yapılandırılmış ve sentetik yatırım bankacılığı ürünleri rağbet görebilir. Ama herşeyin bir sınırı var.

İronik olarak, piyasanın genişlemesi ve derinleşmesi alınan riskleri de artırabiliyor. Sonunda, bazen uzun süren çevrimlerden sonra bankacılık sistemi başladığı noktaya geri dönmüş oluyor. Dönebilse dönecek; ama gerçekten sonuçta Avrupa bankaları yüzlerini nereye dönecek?
 

Tüm yazılarını göster