AB ve ABD'nin borç krizi NATO'yu da tehdit ediyor

DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com





ABD ve AB'de yaşanan borç krizleri, NATO üyesi ülkelerin savunma bütçelerini aşağı çekmelerine yol açıyor. Çin, Brezilya ve Hindistan gibi ülkeler ise, ekonomik ve askeri güç olarak hızla yükseliyorlar. Ekonomik geleceği tehlikede olan NATO, çıkış yolunu güvenliği daha az parayla sağlayacak "Akıllı Savunma" yaklaşımında görüyor.

ABD'de gerçekleşen NATO zirvesi, en geniş katılımlı zirve olarak tarihe geçti. Zirveye NATO üyesi 28 ülkenin yanı sıra, Afganistan konusu ile ilgili 60 ülke ve kuruluş da katıldı. Bu seneki zirvenin bir diğer özelliği de ilk kez Washington dışında düzenlenmiş olmasıydı. Chicago'nun ev sahipliği yaptığı zirvenin en önemli gündem maddesi Afganistan olurken, NATO'nun yarının güvenlik sorunlarına yanıt verebilme kapasitesi de gündeme getirildi.

NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen'in "Tüm halklarımız için daha düşük maliyetle daha fazla güvenlik sağlayacak yenilenmiş bir işbirliği kültürünü kucaklamalıyız" cümlesinin yanı sıra; ABD Başkanı Barack Obama'nın ekonomik açıdan zor bir dönemde, ülkelerin birlikte çalışıp, kaynaklarını harekete geçirebilmelerinin önemini vurgulaması, NATO'nun geleceğine yönelik önemli bir kaygıyı daha gündeme getirdi: Avrupa ve ABD'deki borç krizileri, NATO'nun geleceğini tehdit mi ediyor?
Avrupa ve ABD'yi "sovyet bloğuna" karşı korumak üzere kurulan NATO, iki kutuplu bir dünya düzeninin kurulmasının ardından, kendini ve misyonunu yeniden tanımlamayı başardı.

Soğuk Savaş dönemini başarıyla atlatan NATO'nun tarihin en başarılı askeri ittifakı olarak kendini ispatladığını kaydeden Jacques Hubert-Rodier, Les Echos gazetesinde yer alan makalesinde NATO konusunda şu yorumları yapıyor: "Savaşların daha asimetrik bir yapı kazandığı son dönemlerde gerek Kosova, gerek Libya'da varlığını empoze etmeyi başaran NATO, her ne kadar Akdeniz'deki uyuşturucu ticareti veya Afrika'daki korsancılıkla mücadelesini henüz sonuçlandırmaktan uzak olsa da, bu operasyonlar sayesinde NATO deniz kuvvetlerinin yanına, Rusya, Gürcistan, İsrail ve hatta Çin gibi ülkeleri çekmeyi başardı. Bunun yanı sıra, yarının savaşı olan siber saldırılara karşı hazırlanmaya başladı."

Fakat NATO'nun geleceğini tehdit eden sorunları da görmezden gelmemekte fayda var.

Bu zorlukların başında tabii ki Chicago'daki zirvenin de ana gündem maddesi olan Afganistan'daki askerlerin muharip görevini 2013 yılında Afgan birliklere devretmesi geliyor.

İkinci sorun ise güvenlik sorunundan çok daha büyük bir tehdit oluşturarak, doğrudan NATO'nun varlığını sürdürüp sürdüremeyeceğini ilgilendiriyor: Bu sorun, ABD ve AB'deki borç krizi.

Borç krizi, NATO üyesi ülkeleri savunma bütçelerini hızlı bir şekilde geri çekmeye zorluyor.

Yunanistan'da yaşanan son olumsuz gelişmelerin öncesinde, NATO üyesi ülkelerin savunma harcamaları, soğuk savaşın sonuna denk gelen 1991 yılına oranla yüzde 20 geriledi.

NATO Genel Sekreteri Rasmussen bundan bir süre önce yaptığı bir açıklamada, "1991'de Soğuk Savaş sona erdiğinde, Avrupa ülkelerinin savunma harcamaları NATO toplamının yaklaşık yüzde 34'ünü oluşturuyordu; kalan yüzde 66'lık oran ise ABD ve Kanada'nın harcamalarından oluşuyordu. O tarihten bu yana, NATO'nun savunma yükünde Avrupa ülkelerinin payı yüzde 21'e düştü" bilgisini veriyor.

Ekonomi gibi, askeri dengeler de değişiyor

AB'de yaşanan borç krizi ve ABD'nin Irak ve Afganistan'da yaptığı dev askeri harcamaların ardından ciddi bir kısıntıya gidecek olması, bu oranların daha da geri çekileceğine işaret ediyor.
Bu arada, Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün bir raporuna gönderme yapan Rasmussen, 2000-2009 yılları arasında Hindistan'ın savunma harcamalarının yüzde 59, Çin'in savunma harcamalarının ise üç kat yükseldiğine dikkat çekiyor.

Çıkar farklılıkları

Les Echos'nın vurguladığı konu da Rasmussen'in dikkat çektiği gelişmeye paralel. ABD ve AB'nin savunma bütçeleri azalırken, Brezilya, Çin ve Hindistan ekonomik ve askeri güç olarak yükseliyorlar. Rasmussen'e göre bu ülkeler, refaha ulaşmalarına yol açan bir dünya düzenini sorgulamazlar. Fakat bu ülkeler, Libya'da Fransa ve İngiltere tarafından yürütülen; NATO ve ABD tarafından desteklenen savaşa katılmadılar. Ya da NATO'nun Suriye'ye müdahalesini desteklemiyorlar. Bu da, Çin, Hindistan, Brezilya veya Rusya gibi ülkelerin çıkarlarının her zaman batı ülkeleri ile aynı olmadığını gösteriyor.

Les Echos'ya göre bu gelişme, NATO'nun geleceği açısından olumlu bir tablo yaratmıyor.
ABD ve AB'denin savunma bütçesi kısıntısı karşısında, Çin, Brezilya gibi ülkelerin savunma bütçelerini artırmaları, Atlantik Okyanusu'nun iki tarafı arasındaki ilişkileri bozulabilir. Barack Obama'nın ABD güçlerini, savunma bütçesini kesmeye devam eden Avrupa yerine, Asya'ya yoğunlaştıracağını açıklaması bunun somut bir örneği.

Güvenliği daha az parayla sağlayan "akıllı savunma"

Sonuç olarak, Çin ve Hindistan gibi yeni ekonomik ve askeri güçler sahaya iniyor. Avrupa'nın ise bu ülkelerin askeri kapasite açısından yapacakları katkıyı memnuniyetle karşılaması gerekiyor. Yaşanan borç krizi aşılmadığı takdirde, Avrupa'nın savunmaya daha fazla yatırım yapması mümkün görünmüyor. Bu yüzden NATO'nun varlığını sürdürebilmesi için "akıllı savunma" yaklaşımını benimsemesi gerekiyor.

"Akıllı savunma, birlikte çalışarak ve daha büyük esneklik göstererek, güvenliği daha az parayla sağlamak demek" açıklamasını yapan Rasmussen, "İlerlemenin yolu daha fazla harcama yapmaktan değil, çokuluslu yaklaşımları izleyerek, Atlantik ötesi sözleşmeyi daha strateji odaklı hale getirerek ve güvenliğin küreselleşmesinin etkilerini yönetmekte yükselen güçlerle birlikte çalışarak, daha iyi harcama yapmaktan geçmektedir" yorumlarında bulunuyor.
 

Tüm yazılarını göster