AB ekonomisinin güçlenmesinden niye rahatsızız?

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Anadolu’da ücra bir köy... Buğdaydan başka dişe dokunur bir üretimi yok. Biraz da hayvancılık, ne var ki pek yeterli değil. Ama öyle bir buğday üretimi oluyor ki, üç köyü, beş köyü doyurur. Şansa bakın, komşu köylerde de tarım yapacak alan yok gibi. Onlar da ancak hayvancılıkla geçimlerini sağlayabilecek durumdalar. Buğday hasadı çok olan köylülerle hayvancılığı gelişmiş olanlar adeta takas yaparak karınlarını doyuruyorlar. Biri ekmek yapacak buğdaya kavuşuyor, diğeri et yiyebiliyor.

Bir zaman, buğday tarlalarına süne musallat oluyor, hasat çok azalıyor, artık o köyde yaşayanlar, değil komşu köye buğday satarak karşılığında et alabilmeyi, kendi karınlarını bile zor doyurur hale geliyorlar.

Şimdi siz, hayvancılığı gelişmiş köyde yaşıyor olsanız, komşu köyde süneden dolayı buğday üretiminin neredeyse yapılamaz hale gelmesinden mutluluk mu duyarsınız, yoksa bundan rahatsız mı olursunuz. Bu, aynı zamanda sizin de aç kalmanız anlamına gelmez mi. Haydi başka ve daha uzak bir köyden buğday aldınız, hem de daha çok para ödeyerek; ama iyi de elinizdeki fazla eti kime satacaksınız. Komşu köyün alım gücü kalmadı ki! Yani siz, isteseniz isteseniz, buğday üreten köye et satan diğer köylerdeki hayvancılığın zarar görmesini isteyebilirsiniz.

Dış güçler de dış güçler!

Türkiye aylardır dış güçlerle yatıp, dış güçlerle kalkıyor. Bazı dış güçler, Türkiye’nin kalkınmasını istemiyormuş. Bu dış güçler kimdir, niye bizim kalkınmamızı istemezler, bilmiyoruz.

Eğer birileri bizim kalkınmamızı, gelişmemizi istemiyorsa, biz de başkaları için benzer şeyler düşünüyoruz demektir; en azından düşünmemiz gerekir.

Başlıktaki “AB ekonomisi” bir örnekti tahmin edileceği gibi. Bizim kalkınmamızı, büyümemizi istemeyecek ülkeler hangileri olabilir? Yanıbaşımızda AB var, komşu ülkeler var.   

Kimlerle rekabet halindeyiz ki?

TÜİK’in geçen yılın ocak-kasım dönemi verilerine bakalım. İhracatımızın yüzde 42’sini AB’ye yapmışız. İhracatta Asya ülkeleri yüzde 31, Afrika ülkeleri yüzde 9, Amerika kıtası yüzde 6 pay almış.

İthalatta ise AB’nin payı yüzde 37, diğer Avrupa ülkelerinin payı yüzde 16, Asya ülkelerinin payı ise yüzde 31 düzeyinde.

Şimdi biz, AB ülkelerinin ekonomilerindeki iyileşmenin artmasını mı isteriz, yoksa gidişatın kötü olmasını mı? Bizim bu ülkelere ihracatımız, AB ülkelerinin ekonomisi düzelirse mi artar, daha kötüye giderse mi? Yanıt çok açık; öyleyse bizim AB ülkelerinin ekonomisinin daha iyiye gitmesinden rahatsızlık duymamızın mantığı olabilir mi?

Avrupa’dan Türkiye’ye bakalım... Türkiye’ye ihracat, ekonomimiz iyiye giderse mi artar, sıkıntıya girerse mi?

Türkiye daha çok otomobil, daha çok cep telefonu, daha çok televizyon ithalatını, ekonomisi daha da gelişir ve halkı zenginleşirse mi yapar, yoksa ülke batağa doğru sürüklenirse mi?

Bize mal satan Avrupalı, Uzakdoğulu ya da Amerikalı “Türkiye ekonomisi büyüsün, gelişsin ve daha çok tüketir, ithalat yapar hale gelsin” mi ister, yoksa tersini mi arzu eder?

Türkiye, dünyanın en büyük havaalanlarından birini yapmaya hazırlanıyor; boğaza üçüncü köprü geliyor, nükleer santrallar için anlaşmalar imzalanıyor. Şimdi siz yabancı yatırımcı olsanız, Türkiye bu projeleri gerçekleştirsin mi istersiniz, yoksa bu projeler yapılamasın mı dersiniz? Bu projeler, sizin kredi açmanız, mal ve hizmet ihraç etmeniz için fırsat yaratmayacak mı?

***

Şu yanılgıdan kurtulup, Türkiye’ye karşı hasmane tutum beslemekten vazgeçseniz, çekseniz elinizi, uğraşmasanız artık Türkiye ekonomisiyle! Yararınıza olan durumun Türkiye ekonomisinin büyüyüp gelişmesi olacağını artık görseniz, anlasanız!

Tüm yazılarını göster