7 Haziran'dan sonra ekonomi politikası kökten değişirse...

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Ekonomi politikasında bir değişiklik söz konusu olursa, bunun yönü belli. Daha sıkı maliye ve daha sıkı para politikası uygulama yönünde fazla bir hareket alanımız yok zaten. Dolayısıyla, olsa olsa genişletici politikaları uygulamaya koyarız. Hem bu yönde güçlü bir eğilim, güçlü bir istek de yok değil. 

Her ne kadar Saray'daki zirvede faiz konusu tatlıya bağlanmış görünüyorsa da, herkes biliyor ki sorun aslında halının altına süpürüldü, ertelendi. Ve yine herkes biliyor ki Cumhurbaşkanı Erdoğan faizin daha aşağıda oluşmasından yana.

Şimdi önümüzde, mevcuttan çok farklı görünmeyen, ama aslında yepyeni bir süreç uzanıyor. Çok büyük olasılıkla 8 Haziran sabahına yine AKP iktidarıyla uyanacağız. Ama temel değişiklik ekonomi yönetiminde olacak.

Bir kere hükümette Ali Babacan yok. Kimi yorumlara göre hükümet ile ve özellikle Erdoğan ile Merkez Bankası arasında kalkan görevi gören Babacan... Bu koltuğu kimin dolduracağı da önemli. En yakın aday olarak iki isim öne çıkıyor. Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak ve eski BİST Başkanı İbrahim Turhan. İbrahim Turhan'ın, BİST Başkanlığı'ndan önce Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı görevinde bulunduğunu da anımsayalım.

Saray'daki Erdoğan-Babacan-Başçı zirvesinde, faiz çok düşürüldüğü takdirde bunun kurları fırlatacağı ve kur artışının da bir dizi olumsuzluğa yol açacağı; enflasyonu zıplatacağı, ayrıca çok önemsenen milli geliri ve kişi başına geliri hatırı sayılır ölçüde aşağı çekeceği herhalde en çok konuşulan konular olmuştur. Kim bilir belki de faiz konusu bu tehlikeler yüzünden tatlıya bağlanmıştır. Milli gelirle ilgili veri, makro bir gösterge ve vatandaşın umurunda bile değil. Ama kur artışından kaynaklanacak enflasyon zıplaması, doğrusu 7 Haziran'a çok belirgin etkide bulunurdu. Kaldı ki Türk halkının döviz kuruna hassasiyeti de bilinmeyen bir durum değil.

7 Haziran'dan sonra uzun bir seçimsiz dönem yaşayacağız. En azından 7 Haziran'da sandıktan hükümet kurulmasına elverecek bir sonuç çıktığı takdirde. Yoksa aksi halde 2016'da bir erken genel seçimin kaçınılmaz olacağı görüşümüzü koruyoruz.

AKP'nin 7 Haziran seçiminden Anayasa değişikliğini zorlayabilecek bir çoğunlukla çıkması halinde mevcut ekonomi politikasında önemli bir değişiklik olacağı beklenmemeli. Ne faiz hızla düşürülerek döviz ve enflasyonun tırmanması göze alınabilir, ne reel sektörü zora sokacak oluşumlara fırsat verilir. Çünkü seçmenin önüne bir sandık daha gelecek demektir ve kuşkusuz bu durum dikkate alınacaktır. Ama bu demek değildir ki, seçmenin cüzdanını okşayacak adımlar atılmayacak. Hatta tam tersine bunlar yapılacaktır; ama makro dengeler de gözetilecektir. 

Ancak, 7 Haziran'da sandıktan AKP'yi iktidarda tutacak, ne var ki Anayasa değişikliğine niyetlenmesine yetmeyecek bir sonuç çıkarsa, işte o zaman ekonomi politikasında köklü değişikliklere yönelinmesi sürpriz olmayacaktır.  

Hedef, faizi düşürmek

Yapılmak istenecek bellidir; Merkez Bankası'nın faizi düşürmesi. Öyle haftalık repo faizinin düşürülmesi kimseye yetmeyecek, gecelik faizde üst bandın hatırı sayılır ölçüde aşağı çekilmesi için Merkez Bankası'na dönük baskı şiddetini artıracaktır. Hükümet içinden bu baskıyı göğüsleyecek kimse de olmayacaktır artık. 

Hem zaten Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'nın görev süresinin dolmasına da bir yıldan az bir süre kaldı. Merkez Bankası baskıları göğüsleyemez ve faizi sert bir şekilde indirirse olacaklar da belli. 

Bankalar, Merkez Bankası'ndan örneğin yüzde 6-7 faizle para alabilir hale gelirlerse, mevduat sahibine yüzde 8-9 faiz ödemeyeceklerine göre, mevduat faizleri hızla aşağı inecektir. Döviz tırmanacak, yabancıların çıkışı hızlanabilecektir. Aslında çıkış ve dövizdeki artış, birbirini tetikleyen bir kısır döngüye de dönüşebilir. Yabancı, Türkiye'den çıkabilmek için dövizin biraz düşmesini bekleyecek, düşük kurdan döviz almaya odaklanacak, bu alımlar da kuru yeniden zıplatacaktır. 

Yazımızın ekinde bir tablo var; bu tabloyu dönem dönem aktarıyoruz zaten. Birikimini TL üzerinden tutan ve mevduat olarak bankaya yatıran, şu koşullarda bile enflasyon kadar getiri elde edemiyor. Üstelik bu oranların brüt faiz üzerinden hesaplandığını belirtelim. 

Son bir yılda dolar iyi kazandırmış görünüyor, ama öbür yanda Türk halkının en az dolar kadar kullandığı euroda bir kayıp oluşmuş durumda. 

Altın fiyatları dalgalanıyor, hisse senedi piyasası ise zaten küçük yatırımcının uzak durmayı tercih ettiği bir alan.
İşte faiz indirildiği takdirde, bunun aynı zamanda enflasyonu da yukarı iteceği göz önüne alınırsa, biz belki de bir yıl sonra mevduattaki reel kayıp oranını bu yıl mart ayı itibariyle oluşan yüzde 2.28'in çok çok üstünde göreceğiz. 

Tüm yazılarını göster