53. sezona sorunlarla başladık!

Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR taksar@gmail.com

Geçen yılın Türkcell, bu yılın Spor Toto Süper Ligi Cumartesi ve Pazar günü yapılan maçlarla perdelerini 53'üncü kez yeniden açtı ve gösteri başladı. Başladı başlamasına ama sorunlarımız diz boyu… Parasal, yönetsel, ekonomik sıkıntılar ve problemler Spor Toto Süper Lig ekiplerinin peşini bırakmıyor.

Önceki yıllar Süper Lig'in isim hakkı sahibi Türkcell Digitürk ile anlaşamayıp ta ligin isim hakkını Digitürk Spor Toto'ya satınca bazı Anadolu kulüplerimiz göğüs reklam ve gelirlerinden mahrum kaldı. En acısı geçen yılın şampiyonu Bursaspor göğüs reklamı konusunda en büyük sıkıntıyı yaşadı.

Geçen hafta bu konuya ilişkin Cnbc-e televizyonunda bir program gerçekleştirildi. Programa katılan kulüp başkanları göğüs reklamı alamadıklarından, doğal olarak reklam geliri elde edemediklerinden şikayetçiydiler. Konu gerçekten can sıkıcıydı. Süper Lig'in şampiyonu göğsüne reklam alabilecek firma bulamıyordu. Ya diğer Anadolu takımları ne yapsın? Konuya ilişkin bazı yorumlar yapıldı. Bu hafta bu konuyu ele almak bana en doğru iş gibi geldi.

Sadece yeterli gelir elde edememek değil, aynı zamanda çok ciddi borç baskısı altında bulunan ve bu nedenle oyuncusunun, teknik adamının parasını ödemekte zorlanan kulüplerin başka sorunları da bulunuyordu.

Spor Toto Süper Lig'de 2010-2011 sezonu, 14 Ağustos Cumartesi günü yapılan 4 maçla başladı. 16 Mayıs 2010'da yapılan son maçlarla 2009-2010 sezonunu kapayan Süper Ligde heyecan yeniden start aldı.

13 ilden 18 takım, toplam 282 gün sürecek yeni sezonda, yeni transferlerle güçlendirdikleri kadrolarıyla belirledikleri hedeflere ulaşmaya çalışacak.

52'nci sezonunu Bursaspor'un şampiyonluğuyla geride bırakan Süper Lig'de geçen sezon ligden düşen Diyarbakırspor, Denizlispor ve Ankaraspor'un yerlerini bu sezon Kardemir Karabükspor, Bucaspor ve Konyaspor aldı. Tüm Spor Toto Süper Lig takımlarımıza başarılar dileyerek, biz değerlendirmelerimize geçelim.

Bursaspor tarih yazdı ama formaya reklam bulamadı!

Bu başlık futbolun ekonomisine ilişkin günlük yazılı medyada yaptığı müthiş haber yorum ve söyleşileriyle haklı bir taktir alan sevgili arkadaşım Kenan Başaran'a ait. Kenan Başaran 12 Ağustos 2010 tarihli Referans Gazetesi'nde konuya ilişkin yaptığı haber yorumda konuyu tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.

Yıllık yayın geliri 325 milyon dolara ulaşan bir Lig'de kulüplerimizin hala parasal sıkıntı içinde olmaları ve kendilerine göğüs reklamı bile bulamamalarını acaba nasıl yorumlamamız gerekiyor?

Evet ligimizde hala rekabetçi denge, dengede rekabeti sağlayacak şekilde konumlandırılmış değil. Hala kulüplerimizin gelirleri arasında büyük uçurumlar var. Kulüplerimizin bazıları rekabette kendilerine haksız üstünlük sağlayabiliyorlar. Tüm bunlara evet ama bir takımın göğüs reklamı bile almakta zorlanması acaba sadece futbolun genel yapılanmasındaki temel problemlerden mi kaynaklanıyor sizce? Bunda kulüplerimizin herhangi bir sorumlulukları yok mu?

Bu konuda Kenan Başaran'ın haber yorumundan kısa bir pasajı sizlerle paylaşmak istiyorum.

"Bir iki gün içinde bir anlaşma olmazsa tarih yazan ve Şampiyonlar Ligi'nde Türkiye'yi tek başına temsil edecek olan Bursaspor, göğüs reklamı almadan lig maçlarına başlayacak. Sadece Bursaspor değil, Sivasspor, Kasımpaşaspor, Gaziantepspor, Gençlerbirliği, İstanbul BB ve Kayserispor gibi diğer Süper Lig takımları da harıl harıl göğüs reklamı arıyor. Oysa bu takımlar böyle bir sorunla karşılaşacaklarına pek prim vermiyordu zira Türkcell ile yola devam edeceklerini düşünüyorlardı. Ancak, Turkcell geçen sezon göğsünde yer aldığı 10 Anadolu kulübüyle yeni sezonda çalışmayacağını açıkladı.

Turkcell'in sözleşmesi mayıs sonunda bitti ama kulüpler yeni bir anlaşma yapılmasını umuyordu. Fakat, Türkcell "buraya kadar" dedi. Peki ne oldu da Turkcell, Anadolu takımlarının göğsünden düştü."

Heber yorumda da vurgulandığı gibi bazı takımlarımız böyle bir sorunla karşılaşacaklarını hiç düşünmüyorlardı. Ama düşünülmeyen oldu ve Türkcell takımlara verdiği reklam desteğini kesti.

Bu yılın başlarında yani Şubat ayında naklen yayın anlaşmasında fahiş bir rakama ulaşılıp ta, takım başına ödenecek havuz gelirlerinin %140 yükselmesi bende farklı bir endişeye neden olmuştu. Bu denli yüksek bir kaynak bir yandan takımlarımızı maddi anlamda ciddi rahatlatırken, diğer taraftan başka bir gelir kaynağı yaratma arayışlarına yönelmemelerine de neden olabilirdi. Bu ise tam bir felaket olurdu. Çünkü göbeğinden naklen yayın gelirlerine bağlı bir yaşam ile varlığını devam ettirmeye çalışan bir kulüp bir süre sonra "gelir tembelliği" içinde yeni kaynaklar yaratmadan, yeni harcamalara yönelmeyi tetikleyebilir ve buna bağlı olarak verimsiz, israfçı bir anlayışla var olan kaynaklar hovardaca kullanılabilirdi. Bu endişem ne yazık ki hala gitmiş değil…

Kulüplerimizin mutlaka kendilerine naklen yayın gelirlerinin dışında ilave ve değişik gelir kaynakları yaratmaları gerekiyor ki, en son göğüs reklamı krizinde olduğu gibi sıkıntılar yaşamayalım.

Bu gelirleri yaratmak kolay mı?

Özellikle Süper Lig'de oynayan takımlarımızın mutlaka kendilerine çok farklı kaynaklardan ilave gelirler yaratıyor olmaları lazım. Ama bunun için kulüplerimizin mutlaka sportif performanslarını belirli bir istikrarda tutabilmeleri ve buna bağlı olarak taraftar tabanlarını daha da genişletecek etkinliklere ağırlık vermeleri gerekiyor. Mümkün olduğunca taraftarını müşteri olarak görüp ona göre yatırım yapıp gelirlerini artırmaya çalışmak en akıllıca yol gibi görünüyor. Unutmayalım ki, kulüp taraftarını ne kadar müşteri görürse, taraftar da kendisini o ölçüde tüketici taraftar olarak görür. Buna uygun satış ve pazarlama stratejileri oluşturup, taraftar başına ya da statta koltuk başına yaratılacak katma değeri maksimize edebilmek ilk akla gelenlerden birisi. Çünkü sonuçta devlerle rekabet edebilmenin yolu sağlıklı ve sürekli gelir elde edebilmekten geçiyor. Bunu yapan kulüplere baktığımızda; yüzyıla ulaşan bir tarihsellik, istikrarlı bir sportif performans ve milyonlara ulaşan bir taraftar kitlesi görüyoruz. Bunun sonucunda da o kulübün izlenilirliği yükseliyor ve zaman içinde kulüp mevcut ortalama sportif performansını devam ettirdiği sürece sportif performanstan bağımsız bir parasal performansa kavuşuyor. Bugün Avrupa'da üst düzey kulüplerin sportif performansları zaman zaman düşse bile her yıl standart bir parasal gelir elde edebiliyorlar. Bunun arka planında aslında markalaşmak yatıyor.

Yani takımlarımızın öncelikle ortaya kabul edilebilir bir sportif performans koymaları ve daha sonra bu performansı mali performansa çevirebilmeleri gerekiyor. Bu şekilde buradan gelecek yeni ve ilave fonlarla alt yapıya ve sportif tesislere yatırım yapmak, daha rekabetçi bir sportif performans ortaya koyarak, parasal anlamda refaha ulaşmak temel amaç…ancak bunları yapabilmek kolay olsaydı zaten tüm kulüplerimiz bu saate kadar bunları yapar ve rekabet üstünlüklerine ulaşırlardı. Özellikle böylesi bir yapı kulüplerimizde kurumsal yönetim ve yönetişimi bir zorunluluk haline getiriyor. Böylesi bir örgüt modeli kurmadan hayal edilen sportif ve parasal refaha ulaşmak zor görünüyor.

Transferler yapılıyor ama hangi bütçelerle?

Süper Lig ekipleri hız kesmeden transferlere devam ediyor. Ama sormak lazım hangi bütçelerle? Özkaynakları neredeyse tamamen yok olmuş bir kulübümüz transfer şampiyonu. Anadolu'daki kulüplerimiz de fayda maliyet analizi yapmadan yabancı kontenjanını doldurmak için transfer yarışındalar. Bütün bunlar olurken, kulüplerimiz oysa ciddi finansal sıkıntı içinde. UEFA kriterleri adeta göz ardı edilmiş durumda. Mevcut varlıkları borçlarını karşılayamayan yani pasif açığı veren kulüpler hala delicesine transfere para harcıyor. Oysa UEFA'nın finansal fair play kuralları ve UEFA kriterleri kulüplerin başında "Demoklesin kılıcı" gibi sallanıp duruyor.

Geçen yıl sadece sekiz kulübümüz UEFA kriterlerini gerçekleştirerek lisans alabildi. Bu durum bile Süper Lig'de mücadele eden diğer kulüplerimizin durumlarını ortaya koyuyor.

Mali yapılarındaki yetersizlik ve olumsuzluklara karşın borçlanma yoluyla transfer yapan kulüplerimiz sonuçta rakiplerine karşı önemli bir rekabet üstünlüklerine kavuşuyorlar. Ne var ki, yapılan isabetsiz transferler takımlarımızın kaynaklarının israf edilmesine neden olurken, diğer taraftan borç yükünü de artırıyor. Bu nedenle mutlaka transfer bütçelerinin futbol otoritesi tarafından sıkı bir şekilde kontrol edilmesi gerekiyor.

6+2+2 Transferde savurganlığa yol açıyor

Bilindiği üzere geçen sezon bazı kulüplerin yaptığı ısrar ve lobiler sonucunda Türkiye Futbol Federasyonu 6+2+2 kuralını getirmişti. Buna göre kulüplerimiz sahada 6 yabancı futbolcuyu oynatırken, 2 yabancı kulübede, 2 yabancıyı da tribünde tutabileceklerdi. Bu kural gelir gelmez de tüm takımlarımız kalite, ihtiyaç, fayda ve maliyet analizi yapmadan yabancı oyuncu transferlerine başladılar ve bugün Süper Lig'de yabancı oyuncu sayısı 150'yi geçmiş durumda. Ancak verimlilik açısından olaya bakıldığında ise bu oyuncuların sadece yüzde elliye yakın kısmının takımlarında oynadığı diğerlerinin ise yedek kulübesinde veya tribünde oturduğu yaptığımız araştırmalarla ortaya çıkıyor. Yani takımlarımız bu kontenjanı çok verimli kullanamıyor. Aksine yetenekli genç futbolcularımızın önünü kesiyor.

Teşvik, şike ve şiddete karşı yeni futbol yasası mutlaka çıkmalı

Milyar dolarlık bir endüstride rekabeti düzenleyen koşulların sadece yönetmelik ya da idari çözüm yollarıyla değil kendi yasalarıyla yönlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Sadece şike için ceza yasasında bir düzenlemeye gidilmesi sorunların önünü kesmez sadece öteler. Avrupa'da bazı ülkelerde olduğu gibi mutlaka sporda ve futbolda her türlü hukuksal anlaşmazlık, teşvik, şike ve şiddet olayları için spor mahkemeleri kurulmalı; özellikle futbolun bağışıklık sistemini çökerten teşvik ve şikeye ağır yaptırımlar getirilmeli, tribün terörü ve küfür için yeni yasal düzenlemeler zaman geçirmeden yapılmalıdır.

Sonuç

Elli üçüncüsüne merhaba dediğimiz bu sezonda Spor Toto Süper Lig sürprizlerle başladı ve umarım ki sürprizlerle de son bulur. Yıllık 325 milyon dolar havuz gelirinin dağıtıldığı; galibiyet priminin 750 bin, beraberliğin 375 bin TL olarak belirlendiği yeni sezonda kıran kırana rekabetin yaşanacağı geçen hafta oynanan maçlarla belli oldu. Tüm takımlarımıza başarılar diliyoruz. Ancak mevcut sorunlarımızı da görmezlikten gelemeyiz. Bir an önce bu sıkıntılara çözüm bulmalıyız.

Tüm yazılarını göster