3x5, ekonomi ve siyaset

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Yüzde 5 büyüyecek, cari açığın milli gelire oranını yüzde 5'e indirecek, öte yandan enflasyonu da yüzde 5'e çekeceğiz. 3x5 diye kısaltılan hedef yani! Aslında bu hedefe ulaşmak tümüyle olanaksız değil. Ekonomide her rakama ulaşılabilir çünkü. Yeter ki zaman vermeyin! 3x5 için de aynı durum geçerli. Nasıl olsa bir zaman verilmiş değil, günün birinde ulaşılabilir, kim bilir!

Ama bunun çok kolay olmadığı da ortada. Hem ayrıca aynı dönemde değilse bile 5'lerin hepsine birden ulaşabilmek gerekiyor. Ne yani 5'in herhangi birine ulaşıp, "Kaldı iki 5" diye kendimizi avutabilir miyiz?
 
En kolay ulaşılabilir 5 olarak büyüme görünüyor. Meşhur gaz-fren tartışmasında ibre gaz lehine döndüğü an büyüme de yüzde 5'i kolaylıkla bulabilir, hatta bu düzeyin üstüne bile çıkılabilir. Biraz da uluslararası koşullar daha uygun hale gelirse büyüme sorunu çok daha kolay aşılabilir. 
 
Ama ya enflasyon; ya cari açığın milli gelire oranı. Bunlarda 5'i tutturmak hiç de kolay değil.
 
Ayrıca, bu üç gösterge birbirini zıt yönlere çeken özelliklere sahip. 
 
Yüzde 5 ya da daha hızlı büyürsek, canlı seyredecek taleple birlikte enflasyon yüzde 5'e inmeyecek, hatta daha yukarılarda gerçekleşecek demektir.
 
Hızlı büyüme sağlarsak, cari açıktaki büyüme de hızlanacak ve açık/GSYH oranına ilişkin yüzde 5'lik hedef daha da zora girecektir.
 
Cari açığın milli gelire oranına ilişkin yüzde 5'lik hedefi tutturabilirsek, bu iki anlama gelecektir: Ya milli gelir çok büyümüştür, ya cari açık çok küçülmüştür. Ama iyi de milli gelir çok büyürken, cari açığın yerinde saymasını, hatta küçülmesini nasıl sağlayabileceğiz ki? Ve yine, milli gelir büyürken, enflasyonun yüzde 5'e inmesini sağlamak mümkün olabilecek mi ki?
 
Enflasyonda neredeyiz?
 
3x5'in, en güncel izlenebilen verisine, enflasyona gelelim. TÜİK dün şubat ayının gerçekleşmesini açıkladı. TÜFE, şubatta yüzde 0.30 ile tahminlerin altında bir artış gösterdi. Buna rağmen şubat ayı itibariyle oluşan yıllık artış yüzde 7.03 düzeyinde.
 
Merkez Bankası bu yılın enflasyonunu yüzde 5.3 olarak öngörüyor. Yani öngörülenle şubat sonunda oluşan oran arasında üçte birlik bir fark var. Dolayısıyla yılın kalan döneminde bu farkın kapanması ve 2013 enflasyonunun öngörülen yüzde 5.3 düzeyinde gerçekleşmesi hiç de kolay görünmüyor.
 
Yüzde 5.3 olamaz mı, hiç mümkün değil mi, elbette mümkün. Ama o zaman da dönüp dolaşıyor, başka göstergelerin nasıl oluşacağına geliyoruz. Türkiye enflasyonu yüzde 5'lere, hatta bu oranın altına çekebildiği takdirde acaba 2012'de en iyi olasılıkla yüzde 2.5 olarak açıklanacak büyüme 2013'te hangi düzeye iner, bunu da sorgulamak gerekiyor. 
 
Kaldı ki unutmayalım; gerçekleştirebildiğimiz takdirde bayram edeceğimiz yüzde 5'lik enflasyon, "Krizden dolayı öldüler, bittiler; bakın biz onlara göre ne kadar iyiyiz" dediğimiz çoğu ülkede çok daha düşük seyrediyor.
 
Uluslararası likidite bolluğunun yarattığı avantajla ve faizlerin görece yüksek olmasının etkisiyle Türkiye'ye çok döviz girmesi... Bu durumun TL'nin değer kaybetmesini önlemesi... TL'nin değer kaybetmemesi sayesinde ithal enflasyon olgusunu büyük ölçüde unutmuş olmamız... Bunlar, enflasyonun düşük seyretmesinde önemli bir etken değil mi?
 
Tablo, herhangi bir nedenle yarın tersine dönse, döviz girişi azalsa ya da çıkış yaşansa, bir düşünün kur nereye gider... İthal enflasyon neymiş, yeniden görürüz. Enerji faturası enerji faturası, diye yakınıp duruyoruz; bu faturanın ne olduğunu asıl o zaman anlarız. 
 
Şubatta TÜFE yüzde 0.30 artmış, yıllık oran yüzde 7.03 olmuş; hiç önemi yok. 
Yok; çünkü hedefin hala çok uzağındayız, hedefi yakalama şansımız da öyle birkaç yıl için kesinlikle mümkün görünmüyor.
 
Ayrıca; bugünlerde ekonomideki gidişatı ekonomik kararlar, tercihler belirliyor.  
Ekonomiye siyasetin egemen olacağı günler hiç gelmeyecek mi sanıyorsunuz! 
Tüm yazılarını göster