2017’de ortaya çıkan pembe tablonun şifreleri

Osman ULAGAY DÜNYA GÖZÜ

Bir yıl önce, 28 Aralık 2016 günü bu köşede yer alan yazı “2017 yılına Trump damgasını vuracak” başlığını taşıyordu. Şimdi 2017 yılı sona ererken, geçen yılki öngörümün büyük ölçüde doğrulandığını görüyorum. Ancak hemen itiraf edeyim ki benimkisi daha çok sezgilere dayanan bir öngörüydü. Trump’ın Başkan seçilmesiyle başlayan sürecin bizi nasıl bu günlere getirdiğini ve 2017 yılının dünya ekonomisinde bir pembe tablo ile kapanmasına yol açtığını ben de yıl boyunca yaşanan gelişmeleri izlerken kavrayabildim.

Pembe tabloyu Trump tetikledi

Bu yıl borsalarda başlayan ve daha sonra dünya ekonomisinde yıllardır özlenen senkronize büyümenin nihayet gerçekleşmesine yol açan gelişmelerin ilk sinyali Trump’ın ABD Başkanı seçildiği gecenin sabahında alındı. Geçen yıl 8 Kasımı 9 Kasıma bağlayan gece, Trump’ın seçimi kazandığı anlaşıldığında borsaların keskin bir düşüşe geçeceği izlenimi doğmuştu. Ancak bu çok kısa sürdü ve 9 Kasım günü borsalar Trump’a ilk selamı çaktı.

Tereddütsüz olarak “sermaye dostu’ olarak algılanan ve özel sektörün önünü açacağını vadeden bir iş adamının biraz da beklenmedik şekilde başkanlık seçimini kazanması Amerikalı sermaye sahiplerini coşturmuştu. Obama yönetimi sırasında 2009’da yükselişe geçen ve tarihin en uzun süreli ‘boğa’ piyasalarından birini yaşayan borsalar, “fiyatlar fazla şişti, bu yükseliş fazla süremez” diyenlerin hayret dolu bakışları altında tırmanışını sürdürdü, rekor üzerine rekor kırdı. Trump’ın icraatının hiç de parlak olmaması ve 2017’yi başkanlığının ilk yılında en düşük seçmen desteğine sahip ABD başkanı olarak kapatması da bu süreci etkilemedi.

Dünyada senkronize büyüme

Borsalardaki ve genel olarak sermaye piyasalarındaki olumlu havanın dünya ekonomisinin bütünü için bir pembe tabloya dönüşmesi 2017’nin ikinci yarısındaki gelişmelerle belirginleşti.
Trump’ın göreve başladığı 2017 yılının ilk yarısında IMF ve OECD gibi uluslararası kuruluşlar, dünya ekonomisinin geleceği konusunda ihtiyatlı bir dil kullanıyordu. Filizlenen büyüme belirtilerinin sürebilmesi ve Batı dünyasındaki popülizm dalgasının önlenebilmesi için gerekli önlemlere dikkat çekiliyordu.

Yılın ikinci yarısında ilk kez “senkronize büyüme” deyimini kullanmaya başladı söz konusu kuruluşların yetkilileri. ABD ekonomisi, Trump’ın %3-4’lük büyüme vaatlerinin yanına bile yaklaşamasa bile %2’nin üzerindeki büyüme temposunu sürdürüyor ama daha da önemlisi, küresel ekonominin hasta adamı olarak görülen Avrupa ülkelerindeki büyümenin beklenmedik bir sıçrama yaptığı görülüyordu. Dünyanın en büyük iki ekonomisinden birine sahip olan Çin’de de hızlı yavaşlama ve borç krizi beklentileri gerçekleşmiyordu. Bu tablo küresel emtia piyasalarını ve dünya ticaretini de olumlu etkiliyor ve IMF ile OECD, dünya ekonomisi için yaptıkları tahminleri bu kez yukarı doğru revize etme ihtiyacını duyuyordu.

Tüm bu gelişmeler 2017 yılının pembe tabloyla anılmasını gündeme getirdi ve bu da dünya borsalarındaki şenliğin sürmesine yol açtı. Bu durumun sürdürülemez olduğunu iddia edenlerin sesi ise daha az duyulur oldu. 2017 yılının başında çok sözü edilen politik ve jeopolitik riskler de borsaların keyfini kaçırmaya yetmedi.

Türkiye’nin rekoru ve çıkmazı

Türkiye ekonomisi de bu gelişmelerden nasibini aldı ve 2017 yılının üçüncü çeyreğinde %11.1 olarak açıklanan büyüme hızıyla dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi oldu. Bu sonucun elde edilmesinde, dünya ekonomisindeki olumlu gelişmelerin yanı sıra, hükümetin ekonomiyi canlandırmak amacıyla gündeme getirdiği uygulamaların rolü belirleyici oldu. Kredi garanti fonuyla geniş bir kesime sağlanan finansman kolaylıkları ve diğer özel teşvikler iç tüketimi canlandırarak ve yatırımı da kısmen özendirerek hızlı büyümeye katkıda bulundu.

Hükümet yetkilileri kredi desteği ve diğer teşviklerin 2018 yılında da süreceğini ve hızlı büyümenin devam edeceğini söylüyor ama özellikle dış dünyanın ve finans çevrelerinin bu söylemi pek inandırıcı bulmadığı görülüyor. Türkiye’nin rekor büyümeyi çok yüksek bir enflasyon oranıyla sağlamış olması, cari açığının, yani dış finansman ihtiyacının hızla büyümeye devam etmesi ve ülkeyi yönetenlerin dışlayıcı söylemi dünyada tedirginlik yaratıyor.

Tüm yazılarını göster