2016'dan ne bekliyoruz, ama gerçekte ne beklemeliyiz?

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Dün bıraktığımız yerden devam edelim. Temel ekonomik göstergelerde 2015 yılında ne öngörmüş ve gerçekleşmenin nasıl oluşacağı üstünde detaylı olarak durmuştuk. Elbette rakamlar henüz oluşmuş değildi, ama gidişatı da az çok tahmin etmek mümkündü. Geride bıraktığımız yıl en büyük sapmanın başta enflasyonda yaşandığı dikkati çekiyordu. Dış ticarette de öngördüğümüz düzeylerin çok uzağında kalmıştık. Bu durum, cari dengede olumlu yönde bir sapma doğurmuştu. 

Türk parası düşünülenin çok üstünde değer yitirmiş, bu da milli gelirimizin dolar cinsinden çok küçük görünmesine yol açmıştı. Öyle ki, GSYH'nin ve kişi başına gelirin küçük görünmesini önlemek amacıyla ilk kez satınalma gücü paritesine göre rakam açıklama yoluna gidilmişti. 

2015'in özeti böyleydi. Peki 2016'da ne bekliyorduk... Ya da daha önemlisi, görünürdeki beklentiden öte, ne beklemeliydik... 

Enflasyon: 2015 yılını yüzde 9 dolayında, bu oranın çok az üstünde ya da altında kapatacağımız anlaşılıyor. Gerçekleşmenin ne olduğunu pazartesi günü göreceğiz. 2016 için öngördüğümüz oran ise yüzde 6.5. Bu durum, adeta yakamızı bırakmayan kötü bir alışkanlık gibi. Düşük oran belirle, ama tutturama, bu alışkanlıktan kurtulamıyoruz. 

Yüzde 6.5 elbette küçük bir oran değil, ama Türkiye koşullarında fazlasıyla iyimser bir oran. Bu oranın gerçekleştirilmesindeki zorluğa, elbette doğrudan değil ama, Para Politikası Kurulu toplantıları sonrası yaptığı açıklamada Merkez Bankası da değiniyor zaten. Bu açıklamalarda Türk parasındaki değer kaybının enflasyon üstündeki baskısına dikkat çekilmiyor mu? Üstelik TL'deki bu değer kaybının yarattığı maliyet bir anda bitmiyor ki. 

Önümüzdeki dönemde de TL'deki değer kaybı sürecek. Dolayısıyla bu kanaldan enflasyona baskı gelmeye devam edecek. Kaldı ki, siyaseten çok güllük gülistanlık bir yıl yaşamayacağız ve geçen yılki kadar değilse de yabancı çıkışı sürebilecek. Bu da kurlar üstündeki baskıyı artıran bir etki doğuracak. Sonuçta zincirleme bir etki yaşanacak ve enflasyon yüzde 6.5'in epey üstüne çıkacak. 

Ayrıca, asgari ücrete yapılan yüzde 30 zammı da unutmayalım. Bu zam, temel mal ve hizmetlere olan talebi artıracak ve enflasyon üstünde baskı yaratan unsurlardan biri olabilecek. 

Yapılan hesaplamalar, çok genel bir ifadeyle bu yılki enflasyonun yine yüzde 8'ler dolayında gerçekleşeceğini gösteriyor. 

Dış ticaret: Rakamlar tahminlerin hızla değişmesi sonucunu verecek biçimde geliyor. Örneğin, dün açıklanan kasım ayı ithalatından sonra 2015 için 212 milyar dolar olarak verdiğimiz tahmini biraz aşağı çekmek gerekecek belki de. Kasım ayında ithalatta dörtte bir düşüş olması doğrusu pek beklenmiyordu. Bu yüzden, 2015 ithalatı 208- 210 milyar dolar arasında kalabilir. 

İhracat ise tahmin doğrultusunda 145 milyarı bulabilir. Bu yıl için ihracatta öngörülen 150 milyar dolar, gerçekleştirilebilir bir rakam olarak görülüyor. 

Ancak, özellikle petrolün 35 dolar civarında seyreden fiyatı dikkate alındığında ithalatın, öngörülen 216 milyar doların altında kalacağı görüşü ağır basıyor. Yani 2016 yılı ithalatının, bu yılın gerçekleşmesinin üstüne çıkacağı pek sanılmıyor. Dolayısıyla, bu yılki ticaret açığının 50 milyar dolara kadar gerilemesinin şaşırtıcı olmayacağı, ihracatın ithalatı karşılama oranının da yüzde 75'e kadar çıkabileceği belirtiliyor. 

Ama şu gerçeğe de bir kez daha vurgu yapmak gerek. Petrol fiyatlarının böylesine düşüyor olması, petrol geliri elde eden ülkelerin ithalatlarını, yani bizim bu ülkelere yaptığımız ihracatı da olumsuz etkileyecek. İhracat hesabı yaparken bunu da dikkate almakta yarar var. 

Cari denge: Cari işlemler açığının geçen yıl 35 milyar dolar civarında oluştuğu tahmin ediliyor, bu yılki açık da 34 milyar dolarla hemen hemen aynı düzeyde bekleniyor. Ancak, dış ticaret açığının, öngörülen düzeye göre çok daha düşük gerçekleşme olasılığı, doğal olarak cari dengeye yansıyacak. Ne var ki, cari açığı aşağı çekecek dış ticaret avantajı kadar, açığı olumsuz etkileyecek turizm gelirindeki muhtemel düşüşü de göz ardı etmemek durumundayız. Rusya ile yaşanan gerilim yüzünden bu yıl turizm gelirlerinde belirgin bir durağanlık yaşanması, hatta önemli ölçüde bir geri gidiş olması kaçınılmaz görülüyor. 

Bütün bunlar bir araya getirildiğinde, bir yandan ticaret açığındaki daralmanın avantajı, bir yandan turizmin yaratacağı dezavantajla cari açıktaki azalmanın sınırlı kalacağı bekleniyor. Ama açığın yine de açığın 25-30 milyar dolar bandında bir yere oturması şaşırtıcı olmayacak. 

Cari açığın 25-30 milyar dolar arasında, muhtemelen 27.5 milyar dolar civarında gerçekleşmesiyle açığın GSYH'ye oranı yüzde 4 düzeyine inecek. 

GSYH, büyüme hızı ve kişi başına gelir: Türkiye 2016 yılında da öngördüğü yüzde 4'lük büyümeyi yakalamada zorluk yaşayacak. Biz kendimizi yine yüzde 3.5 dolayında bir büyümeye hazırlayalım. 

Hükümet programında 3.12 olarak öngörülen yıl ortalaması dolar kurunun, biraz altında kalınmasını bekliyoruz; ortalama kur 3.10 olabilir. 690 milyarla geçen yılla hemen hemen aynı düzeyde oluşacak toplam GSYH'ye göre, kişi başına gelir 8 bin 800 doların altında kalacak. Yani, GSYH'nin de, kişi başına gelirin de neden satınalma gücü paritesine göre oluşturulmak istendiğine tipik bir örnek daha... 

İşsizlik: Hükümet, 2016 yılı için işsizlik oranını yüzde 10.3 düzeyinde öngörüyor. Ancak, bu yıl en büyük sapma görülebilecek göstergelerin biri işsizlikmiş gibi. 

Asgari ücret yüzde 30 artırıldı. Bu artışla işverene binen yükün bir kısmı devlet tarafından karşılanacak. Devletin karşılayacağı tutar, hesaplama yöntemine göre değişiyor. Bu oranı yüzde 25 olarak bulmak da mümkün, yüzde 40 olarak da. Ama sonuçta işverene önemli bir yük geliyor. İşte bu yük, 2016'da iş barışını bozacak ve işten çıkarmalara yol açacak en büyük etken olarak görülüyor. Hep söylendi, yazıldı; bu asgari ücret artışı yüzünden özellikle küçük ve orta boy işletmelerde yoğun işten çıkarmalar yaşanabilir. Bu işçilerin yerine istihdam edilecek, sosyal güvence istemeyen, çok daha az ücretle çalışacak binlerce işgücü de hazır üstelik; Suriyeli mülteciler.

Dolayısıyla bu yıl işsizlik oranının öngörülen yüzde 10.3'ün çok üstüne çıkması ve yüzde 11'e doğru yol alması şaşırtıcı sayılmamalı. 

★★★ 

Sıralamaya çalıştıklarımız, ekonomi cephesinde yaşanacaklar... Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasi konular ve bunlardan ekonomiye yansıyacaklar ise apayrı bir yer tutuyor. 

Siyasi konuların başında, hiç kuşku yok ki başkanlık tartışmaları ve bu konuda atılacak adımlar geliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, acele etmeden bu konuyu sonuna kadar zorlayacak. Aslında başkanlık ne kadar geç oluşursa, Erdoğan'ın o kadar işine gelecek. Her ne kadar Anayasa değiştirilebilecek mi ya da ne zaman değiştirilecek bilinmiyor ama, bu değişiklik ne ölçüde geç yapılırsa, başkanlık süresi otomatik olarak işlemeye başlayacağı için, “Cumhurbaşkanlığı artı Başkanlık” gibi bir süre ortaya çıkacak. 

Dolayısıyla Türkiye muhtemelen bu yıl içinde bir kez daha sandığa gidecek ve Anayasa değişikliğini oylayacak. Tabii ki sandığa gidilebilmesi için de önce Meclis'te Anayasa değişikliğinin yapılması gerekecek, sonra sıra referanduma gelecek. Peki şu anki Meclis aritmetiğine göre AKP Anayasa değişikliği yapamadığına göre, belli ki Meclis'te “görüş değiştirmeler” yaşanacak. 

Ve tabii ki komşularla olan gergin ilişkilerin ekonomiye yansımaları olacak. Özellikle Rusya ile olan sorun sürüncemede kaldıkça ekonomi bundan her geçen gün daha fazla etkilenecek. 

Dolayısıyla ekonomiye ilişkin olarak başlangıçta dile getirdiğimiz tahminleri, iç ve dış siyasi gelişmeler yüzünden belki de tümüyle çöpe atmak gerekecek.

Tüm yazılarını göster