2012 nasıl geçti?

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com
 
Klasik yaklaşımın dışında kalmayalım, biz de geride bırakmakta olduğumuz yılın nasıl geçtiğini özetlemeye çalışalım. 2013 yılında nasıl bir ekonomik tablo oluşacağını, nasıl bir gidişat ortaya çıkacağını ise daha sonraya bırakalım.
 
Ekonominin şemsiye göstergesi olan büyümede öngördüğümüzün, hatta revize ettiğimiz tahminin çok gerisinde kalacağımız anlaşılıyor. Yıla yüzde 4'lük büyüme hızı öngörüsüyle başlamış, ancak bu oranı daha sonra yüzde 3.2'ye revize etmiştik. Ancak, revize oranı tutturmak da neredeyse olanaksız hale geldi; yılı en geniş marjda söylersek yüzde 2.5 ile yüzde 3 arasında kapatacağız. Gerçekleşmenin alt sınıra daha yakın olma olasılığının yüksek göründüğünü de belirtelim.
 
Büyümenin hedefin de, revize tahminin de altında kalacak olmasının en büyük nedeni nihai tüketimdeki yavaşlama. Her ne kadar ihracat büyümeye geçmiş yıllara göre çok daha fazla katkı yapmışsa da, bu katkı yeterli olmadı ve Türkiye öngördüğünün çok altında bir büyüme performansı sergileyebildi.
 
Artık çok açık ki, üretemeyen Türkiye, ithalat da yapmıyor. Ya da cümleyi farklı kurgularsak, fazla üretiyor ve yüksek büyüme hızı sağlayabiliyorsak, ithalatımız da yüksek gerçekleşiyor. 
 
Bu yıl büyüme hızı düşük kalınca, bu çok somut bir şekilde ithalata yansıdı. Adeta zincirleme bir reaksiyon ortaya çıkıyor. İthalat düşük kalınca ticaret açığı, ticaret açığı düşük kalınca da cari açık küçülüyor.
 
Cari açık, tahminlerin çok altına indi, inmeye de devam ediyor. Cari açığın başlangıçta öngörülen düzey bir yana, revize tahminin de altında kalacağının anlaşılmasında bu yıl sürpriz bir şekilde gündeme oturan altın ihracatının da payı var kuşkusuz.
 
Dış ticaret açığındaki her küçülme, bunun etkisiyle cari açıkta ortaya çıkan her daralma mutlu olunacak gelişmeler değil. Bu tablonun nedenine inmek gerekiyor. Biz ihracatımızı artırdığımız için mi daha az açık veriyoruz; yoksa üretimimiz sekteye uğruyor ve bu yüzden mi daha az ithalat yapıyoruz, bunu iyi irdelemek durumundayız.
 
Bu yıl ne olduğu ise belli, zaten özetledik.
 
Daha az üretim, bize daha çok işsizlik olarak dönüveriyor hemen. İşsizlik oranı her yıl çizdiği çanak eğrisinden biraz farklı olarak yönünü daha erken yukarı çevirdi ve biraz da sert bir şekilde çevirdi. Şimdi, detaya inmeden, daha az ticaret açığı ve cari açık vermemizin çok iyi olduğunu kim söyleyebilir ki?
 
Büyümenin düşük gerçekleşmesinden olumsuz etkilenen bir başka gösterge de kuşkusuz bütçe. Tüketimin neredeyse yerinde sayması ve ithalatın düşük seyretmesi buralardan kaynaklanan vergi gelirini olumsuz etkiliyor ve bu da bütçenin öngörülenden daha fazla açık vermesine yol açıyor.
 
Enflasyona gelirsek; biraz kaba bir benzetme olacak ama, "eşeği önce kaybettik, sonra bulduk". Başlangıçta yüzde 5 olarak öngörülen enflasyonun yüzde 7.4 düzeyinde gerçekleşeceği tahmin ediliyordu. Son veriler ise, yüzde 6.5'in altında bir oranda kalınacağını gösteriyor. Gerçekleşme yüzde 6 dolayında olacak gibi görünüyor. 
Geleceğe ilişkin kaygıların artmasına yol açan ilk sıradaki sektör herhalde inşaat olarak görülmeli. Konut arzı artıyor, bu arzı karşılayacak talep ise yok. Bugünlerde 600-700 bin dolayında olduğu belirtilen konut stokunun, yakında 1 milyona dayanabileceğinin altı çiziliyor. 
 
Mevcut tablonun nasıl oluştuğundan belki daha kötüsü, beklentilerin olumsuz seyrediyor olması. Bu olumsuzluk, örneğin şirketleşme eğilimini etkiliyor. Şirket kuruluşları üçte bire yakın gerilemiş durumda, kapanan şirket sayısında ise az da olsa bir artış var. Geçenlerde yazdığımız gibi kurulan her 3 şirkete karşılık 1 şirket kapanıyor. 
 
Mevcut tablonun iyi görülmemesi ve geleceğe kaygıyla bakılması güven endekslerine yansıyor. Reel kesim güven endeksi de, tüketici güven endeksi de, sektörel güven endeksleri de uzun süredir gerileme eğilimi içinde. Bu olumsuz eğilimin tersine dönmesini sağlayacak bir emare de ne yazık ki bulunmuyor. 
 
Yani, 2012'yi görece durgun, ama örneğin 2011 ile kıyaslarsak çok çok durgun bir yıl olarak geride bırakıyoruz. 
 
Tüm yazılarını göster