2010'daki büyüme öngörüleni aşabilir mi?

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Küresel krizin etkilerinden sanki tümüyle sıyrıldık ve büyüme sürecine girdik de, sıra 2010 için öngördüğümüz yüzde 3.5'in ne kadar üstünde bir büyüme yakalayacağımızı tartışmaya geldi. Sizce de biraz erken havaya girmiş gibi görünmüyor muyuz?

Herhangi bir yılın büyüme oranının şekillenmesinde rol oynayan iki etken var. Birincisi, bir önceki yılın baz etkisi yapacak GSYH büyüklüğü. İkincisi ise içinde bulunulan yıldaki üretim performansı. Baz etkisi yapacak 2009 rakamını henüz bilmiyoruz. Bu rakam TÜİK tarafından 31 Mart 2010 tarihinde açıklanacak ve böylece 2009 yılının rakamı ortaya çıkacak.

Hükümet, orta vadeli programda 2009 yılı küçülmesini yüzde 6'ya revize etmişti. Türkiye ekonomisi geçen yıl ilk çeyrekte yüzde 14.7, ikinci çeyrekte yüzde 7.9, üçüncü çeyrekte ise yüzde 3.3 daralmış; ilk dokuz aydaki daralma böylece yüzde 8.4 düzeyinde oluşmuştu. 2009'un tümü için öngörülen yüzde 6'lık küçülmede kalmak, ekonominin son çeyrekte yüzde 1.5 büyümüş olmasına bağlı. Peki ekonomi son çeyrekte bu oranda büyümüş olabilir mi? Doğrusu tahmin yürütmek pek kolay değil. Büyümeye ilişkin tahminlerde öncü gösterge sayılan sanayi üretiminde son çeyreğin rakamı eksik, henüz aralık ayını bilmiyoruz. Ancak kapasite kullanımı paralelinde bir değerlendirme yaparsak, sanayi üretiminin son çeyrekte 2008'in yaklaşık yüzde 4.5 üstünde olduğunu görüyoruz. Bu önemli bir oran ve son çeyrekteki GSYH'nin 2008'e göre artıda gelebileceğinin bir işareti.

Ancak bu artı yüzde 1.5'i bulur ve yılın tümündeki küçülme öngörüldüğü gibi yüzde 6'da kalır mı, meçhul. Son çeyrekte büyüme sıfır olmuşsa bu kez 2009'daki küçülme yüzde 6.4'e ulaşır, onu da belirtelim.

Baz etkisinin öneminden söz ettik. Aynı miktarda üretim gerçekleştirilmiş olmasına rağmen, yani örneğin bu yılki GSYH büyüklüğü aynı olmasına rağmen, geçen yılki üretim düzeyine bağlı olarak büyüme farklı oluşacak.

Örneğin 2008 yılında 1000 olan otomobil üretimi, GSYH'de öngörülen gerileme oranında, yani yüzde 6 düşerek 2009'da 940'a inmiş olsun. Hükümet, bu yıl otomobil üretimini yüzde 3.5 artırarak 973'e çıkarmayı öngörüyor. Ama eğer 2009'daki üretim 940'a değil de, ekonomi yüzde 6.5 daraldığı için 935'e inerse, 973 adet olan üretim, 935'e göre yüzde 4 artış anlamına gelecek demektir.

Bir de otomobil üretiminin 973 olması değil de, daha yüksek gerçekleşmesi olasılığı var. Bir takım mekanizmaların devreye girmesiyle; örneğin iç tüketimin canlanmasıyla, örneğin dış pazarların harekete geçmesiyle üretim üstünde bir olumlu etki doğabilir. İşte o zaman üretim 973 değil de daha yüksek olacak, böylece artış oranı ister 935 adede, ister 940 adede göre olsun daha yüksek düzeyde gerçekleşecek demektir. Kaldı ki, GSYH hesaplamasında tek ölçü bir önceki yıla göre artış değildir; GSYH'nin büyüklüğü de büyük önem taşımaktadır.

GSYH artışının normal gidişatla hükümet öngörüsü olan yüzde 3.5'i kolaylıkla aşacağı dile getirilirken, IMF ile yapılacak bir anlaşma sayesinde bu oranın çok daha yukarılarda oluşabileceği, hatta yüzde 5'in bile geride bırakılabileceği savunulmaktadır. Bu görüş yabana atılamaz kuşkusuz. IMF'den gelecek önemli bir kaynak, Hazine'nin borçlanma gereksinimini azaltacak, faizlerin düşmesini sağlayacak ve bankacılık kesiminin kredilere daha fazla ağırlık vermesi sonucunu doğuracaktır. IMF anlaşması ve bunun sağlayacaklarından mucize beklenmese de, piyasa ve büyüme üstünde doğacak olumlu etkiler de göz ardı edilemez.

Ancak, yine de daha yılın ilk ayında ortaya çıkan bu rehavet havasına dikkat etmek gerekir. Öyle bir hava yaratılıyor ki, büyümede yüzde 3.5 "çantada keklik", artık yüzde 4 mü desek, 5 mi, yoksa daha yukarısı mı, onu tartışıyoruz. Biraz daha temkinli gitmekte yarar var.       

Tüm yazılarını göster