2010 faizi, 2009'a "kavuşmak" üzere!

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Tüm dünya geçen yıl "aman faiz düşsün ekonomiler canlansın da ne olursa olsun" havasındaydı. Neredeyse hiçbir ülke enflasyonu önemsemiyor, tüm önceliği ekonomide çarkların dönmesine veriyordu. Bizde de Merkez Bankası dünyaya ayak uydurdu, faizler görülmemiş ölçüde düşürüldü, bu yolla Hazine'ye önemli bir destek sağlanmış oldu. Ama öyle görünüyor ki merkez bankaları tercihlerini faiz artırımı yönünde kullanmıyor olsalar da balayı bitmek üzere, faizler ve enflasyon yükselmeye başladı.

Yüksek faizin tasarrufları artırması ve düşecek taleple birlikte enflasyonu baskı altına alması beklenir; ama artırılan faiz üretim maliyetlerini yukarı iteceği için ters yönde de, yani enflasyonu artırıcı yönde de etki görülebilir.

Peki faiz denilince hangi oranı izlememiz gerekir ki… Çok sayıda oran var çünkü. Gösterge faiz olarak Merkez Bankası'nın gecelik faiz oranı var. Bankaların tasarruf mevduatlarına uyguladıkları faiz var, yine bankaların çok farklı kredi faiz oranları var. Ve en büyük borçlanıcı konumundaki Hazine'nin borçlanma faiz oranları var.

Hazine Müsteşarlığı'nın en kolay izlenebilecek ve kıyaslanabilecek faiz oranı, iskontolu ihalelerde oluşan faiz oranı. Her bir ihalede satılan tutarın, o ayki toplam satış içindeki payı dikkate alınarak ağırlıklandırılması yoluyla aylık ortalama faize gidiliyor. İşte bu faizler de Hazine'nin borçlanmasındaki yönü ortaya koyuyor.

Geçen yıl tüm dünyada olduğu gibi bizde de faizler hızla geriledi. Başta da belirttik, Merkez Bankası'nın gecelik faizleri rekor düzeyde aşağı çekmesi de Hazine için adeta can simidiydi. Hazine'nin iskontolu ihalelerde geçen yılın ocak ayında yüzde 16.16 olan borçlanma faizi, ekim ayında yüzde 7.53'e kadar indi; ekimden sonra yavaş da olsa bir artış başladı.

Geçen yılın grafiği çok keskin bir düşüşe işaret ediyor. İskontolu ihalelerdeki aylık ortalama faiz ilk on ayda, yalnızca hazirandaki küçük artış dışında sürekli geriledi.

Bu yıla geldiğimizde ise geçen yılın tam tersi bir tablo görüyoruz. Geçen yılki düşüş kadar keskin değilse de eğilim çıkış yönünde. Başlıkta da altını çizdiğimiz gibi, 2010 yılının faizi giderek 2009'a yaklaşıyor, iki yılın oranları "kavuşmaya" ramak kalmış görünüyor.

Ocakta yüzde 7.98 olan ortalama faiz oranı, her ay artmaya devam etti ve mayısta yüzde 9.51 oldu. Geçen yıl ise ocakta yüzde 16.16 olan oran mayısta yüzde 11.59'a gerilemiş, ağustosta tek haneye inmişti. Bu yılki artış eğilimi tersine çevrilemezse, ki bunu sağlayabilecek bir gelişme görülmüyor, Hazine'nin iskontolu ihalelerdeki borçlanma faizi en geç ağustos ayında geçen yılki düzeyi aşacak demektir.

Vatandaş, Hazine'nin borçlanma faizindeki artışın mevduat faizlerine de yansımasını bekliyor. İşadamı ise kaygılı. İş alemi, Hazine'nin borçlanma faizi geçen yıl yarı yarıya düşerken, kredi faizlerinde yarı yarıya olmak şöyle dursun, dişe dokunur bir gerileme bile göremedi. Şimdi ise faizlerde artış eğilimi baş gösterdi.

ABD, küresel krizin yaralarını sarmaya en yakın ülke gibi bir görüntü çiziyor. Avrupa ise geçen yıl "yeter ki ekonomi canlansın, sonrasını düşünürüz" diye attığı adımların faturasıyla karşı karşıya.

Ya biz?... Geçen yılki küresel krizdi, "dış mihraklı"ydı. Ama "bir elimiz yağda, bir elimiz balda" yıllar geçirmemizi sağlayan da kriz öncesinin likidite bolluğuydu. Yani 2001 krizinden sonra hiç "kendi kendimize" kalamadık. Dışarıdan kriz ithal etmeden ve likidite desteği almadan ne yapabileceğimizi bilmez durumdayız. Kriz bittiğinde, ki bir gün elbette bitecek, sıcak paraya da bir şekilde dur diyebildiğimizde ya da sıcak para bize burun kıvırdığında ekonomi yönetiminde ne kadar başarılıyız, işte o zaman görebileceğiz.

DATE:14-05-106214-1043-80

2010 faizi, 2009'a "kavuşmak" üzere!

EKO ANALİZ / Alaattin AKTAŞ

Tüm dünya geçen yıl "aman faiz düşsün ekonomiler canlansın da ne olursa olsun" havasındaydı. Neredeyse hiçbir ülke enflasyonu önemsemiyor, tüm önceliği ekonomide çarkların dönmesine veriyordu. Bizde de Merkez Bankası dünyaya ayak uydurdu, faizler görülmemiş ölçüde düşürüldü, bu yolla Hazine'ye önemli bir destek sağlanmış oldu. Ama öyle görünüyor ki merkez bankaları tercihlerini faiz artırımı yönünde kullanmıyor olsalar da balayı bitmek üzere, faizler ve enflasyon yükselmeye başladı.

Yüksek faizin tasarrufları artırması ve düşecek taleple birlikte enflasyonu baskı altına alması beklenir; ama artırılan faiz üretim maliyetlerini yukarı iteceği için ters yönde de, yani enflasyonu artırıcı yönde de etki görülebilir.

Peki faiz denilince hangi oranı izlememiz gerekir ki… Çok sayıda oran var çünkü. Gösterge faiz olarak Merkez Bankası'nın gecelik faiz oranı var. Bankaların tasarruf mevduatlarına uyguladıkları faiz var, yine bankaların çok farklı kredi faiz oranları var. Ve en büyük borçlanıcı konumundaki Hazine'nin borçlanma faiz oranları var.

Hazine Müsteşarlığı'nın en kolay izlenebilecek ve kıyaslanabilecek faiz oranı, iskontolu ihalelerde oluşan faiz oranı. Her bir ihalede satılan tutarın, o ayki toplam satış içindeki payı dikkate alınarak ağırlıklandırılması yoluyla aylık ortalama faize gidiliyor. İşte bu faizler de Hazine'nin borçlanmasındaki yönü ortaya koyuyor.

Geçen yıl tüm dünyada olduğu gibi bizde de faizler hızla geriledi. Başta da belirttik, Merkez Bankası'nın gecelik faizleri rekor düzeyde aşağı çekmesi de Hazine için adeta can simidiydi. Hazine'nin iskontolu ihalelerde geçen yılın ocak ayında yüzde 16.16 olan borçlanma faizi, ekim ayında yüzde 7.53'e kadar indi; ekimden sonra yavaş da olsa bir artış başladı.

Geçen yılın grafiği çok keskin bir düşüşe işaret ediyor. İskontolu ihalelerdeki aylık ortalama faiz ilk on ayda, yalnızca hazirandaki küçük artış dışında sürekli geriledi.

Bu yıla geldiğimizde ise geçen yılın tam tersi bir tablo görüyoruz. Geçen yılki düşüş kadar keskin değilse de eğilim çıkış yönünde. Başlıkta da altını çizdiğimiz gibi, 2010 yılının faizi giderek 2009'a yaklaşıyor, iki yılın oranları "kavuşmaya" ramak kalmış görünüyor.

Ocakta yüzde 7.98 olan ortalama faiz oranı, her ay artmaya devam etti ve mayısta yüzde 9.51 oldu. Geçen yıl ise ocakta yüzde 16.16 olan oran mayısta yüzde 11.59'a gerilemiş, ağustosta tek haneye inmişti. Bu yılki artış eğilimi tersine çevrilemezse, ki bunu sağlayabilecek bir gelişme görülmüyor, Hazine'nin iskontolu ihalelerdeki borçlanma faizi en geç ağustos ayında geçen yılki düzeyi aşacak demektir.

Vatandaş, Hazine'nin borçlanma faizindeki artışın mevduat faizlerine de yansımasını bekliyor. İşadamı ise kaygılı. İş alemi, Hazine'nin borçlanma faizi geçen yıl yarı yarıya düşerken, kredi faizlerinde yarı yarıya olmak şöyle dursun, dişe dokunur bir gerileme bile göremedi. Şimdi ise faizlerde artış eğilimi baş gösterdi.

ABD, küresel krizin yaralarını sarmaya en yakın ülke gibi bir görüntü çiziyor. Avrupa ise geçen yıl "yeter ki ekonomi canlansın, sonrasını düşünürüz" diye attığı adımların faturasıyla karşı karşıya.

Ya biz?... Geçen yılki küresel krizdi, "dış mihraklı"ydı. Ama "bir elimiz yağda, bir elimiz balda" yıllar geçirmemizi sağlayan da kriz öncesinin likidite bolluğuydu. Yani 2001 krizinden sonra hiç "kendi kendimize" kalamadık. Dışarıdan kriz ithal etmeden ve likidite desteği almadan ne yapabileceğimizi bilmez durumdayız. Kriz bittiğinde, ki bir gün elbette bitecek, sıcak paraya da bir şekilde dur diyebildiğimizde ya da sıcak para bize burun kıvırdığında ekonomi yönetiminde ne kadar başarılıyız, işte o zaman görebileceğiz.

Tüm yazılarını göster