2010 bankacılıkta karların düştüğü değil aktiflerin daha dengeli dağıldı

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

2009 yılında bankacılık sektörü muhtemelen dünyada bir ilke imza attı: krizin ortasında ve Türkiye'de reel sektör bu kadar etkilenmişken bankacılık sektörü hem karını, hem de özkaynaklarını trendinin üzerinde artırdı. Özkaynaklar 2003 başından itibaren yıllık yüzde 23 artarken, Lehman sonrası özkaynak artışı 12 ayda yüzde 29 oldu. Sistemin özkaynakları trend seviyesinin %15 kadar üzerine yükseldi ve sermaye yeterliliği açısından sektör örnek sayılabilecek yüzde 20 seviyesine ulaştı. Elbette tüm bankalar homojen bir kitle halinde aynı performansı göstermedi. Fakat (1) TCMB politikaları ve faiz indirimlerinin radikal niteliği (2) BDDK'nın takipteki kredilerin yeniden yapılandırılma koşullarını yumuşatması sonucu ayrılan karşılıkların düşmesi bu sonucu sağladı. Şimdi sektör kredi büyümesine geçecek durumda ve biliyoruz ki krediler büyümeden GSYH de büyümez. Fakat burada dikkat edilecek 2 nokta var; ikinci grup kredilerin geri dönmeyen kredilere dönüşme rasyosu kaç olacak ve bu kritik noktayı dikkate almayan bir fiyatlama/teminat esnetme politikası beklemek ne kadar gerçekçi?

Bir diğer nokta şu: kriz döneminde kredi kanallarının, özel bankalar açısından bakınca, hayli tıkalı oluşu sadece faiz düşüşünden yararlanmak için Hazine bonolarına/tahvillerine yönelme stratejisinden ve/veya kredileri tayınlama davranışından (credit rationing) değil, aynı zamanda talep tarafında da müşterilerin riskleri tayınlamasından (risk rationing), yani kredi talep etmeye istekli olmamalarından da kaynaklandı. Burada devreye çeşitli asimetrik enformasyon mekanizmalarının girdiği ve gireceği zaten teorinin bize ilk günden söylediği şekilde belliydi. Kredi garanti fonu vb mikro mekanizmalar baştan devreye sokulabilseydi belki yılın ilk 9 ayında belirgin yaşanan kredi daralması kısmen yumuşatılabilirdi. Gelinen noktada soru açık: 2010 bankaların stratejisi nasıl şekillenecek?

Ticari bankaların kredi performansı neredeyse artıya dönecek

BDDK Türk bankacılık sektörü genel görünümü raporuna göre sektörün 9 aylık net karı 15,7 milyar TL olurken, 9 aylık sektör karı geçen yıl aynı döneme göre yüzde 41 arttı. Ağustos ayı itibari ile 8 aylık karşılaştırmada yüzde 36 artış görülüyordu, 6 aylık dönemde artış yüzde 33 idi. Çeyrek dönemler karşılaştırıldığında üçüncü çeyrek net karı ikinci çeyrek net karının yüzde 20 altında kaldı. Ağustos ayı verileri ile yüzde 17 gerilemesini bekliyorduk. Üçüncü çeyrek net karının azalmasında, sermaye işlemlerinden zarar edilmesi, net kambiyo karının düşmesi, diğer gelirlerde düşüş, diğer giderlerde artış etkili. Net faiz gelirleri üçüncü çeyrekte geçen çeyreğe göre yüzde 1,9 artı, ancak yılın ilk iki çeyreğine göre artış oranı geriledi. 2009'da önceki çeyreklerde artış yüzde 6 ve yüzde 22 idi. KOBİ kredilerinde NPL oranı yüzde 7,6'ya yükseldi. Haziran ayında bu oran yüzde 6,6 idi. SYR (Sermaye Yeterlilik Oranı) Eylül sonunda yüzde 20,1olacak şekilde yükselmeye devam etti. 18Aralık 2009'da krediler 391 milyar TL, menkul değer plasmanları (repo konusu + teminat verilen dahil) 262 milyar TL, kredi/aktif yüzde 50.4 (Ağustos 2008'de yüzde 55) ve menkul değerler/aktif yüzde 32 (Ağustos 2008'de yüzde 27) oolarak gerçekleşmiş durumda. Özel ticari bankaların kredi performansı ilk 9 ay bayağı düşük iken, tabloda görüldüğü gibi son 3 ayda yıl başından bu yana bakılınca neredeyse artıya dönecek şekilde arttı.

Kredi/mevduat 1994, 1999 ve 2001'de verdiği tepkiyi vermedi

Yukarıdaki grafiklerde kredi/mevduat oranı görülüyor. İkinci grafik ilk grafiğin 2002 sonrası bölümünden ibaret. 2001 krizi sonrası kredi/mevduat oranı hızla artmış ve 2008 sonrası yaşanan düşüş dönemin tümüne bakıldığında aslında çok yüksek oranda bir düşüş değil. Lehman sonrası ilk aylar bir kenara bırakıldığında krediler açısından sektörün, hayli farklılaşmış oluşundan, kamu bankalarının ve katılım bankalarının varlığından dolayı, hatta düşünülebileceğin tersine yabancı bankaların hayli yüksek oranda kredi vermesinden dolayı, çok da sert bir reaksiyon vermediği görülüyor. Son aylarda kredi verme iştahında yaşanan artışla beraber düşünülünce bankacılık sektörü kredi/mevduat oranında 1994, 1999 ve 2001 yıllarında yaşanan çöküşlerde gösterdiği tepkiyi vermemiş bulunuyor.

Grafikte sorunlu kurumsal krediler içinde KOBİ kredilerinin payı görünüyor. Toplam kredilerin yüzde 67'si kurumsal krediler, yüzde 46'sı KOBİ hariç kurumsal kredilerden oluşuyor. KOBİ kredilerinin payı toplam kredilerde yüzde 21, kurumsal krediler içinde yüzde 32 iken, takibine geçilmiş alacaklarda KOBİ'lerin payı toplam içinde yüzde 30, kurumsal alacaklarda yüzde 48 seviyesinde. Yani, kurumsal kredilerin yaklaşık 1/3'ü KOBİ kredisi iken, kurumsal krediler içindeki takibine geçilmiş alacaklarda KOBİ'lerin payı yaklaşık ½. Durum buyken KOBİ kredilerinin hayli riskli olduğu ortada. KOBİ'lerin kolay kredi bulamaması gibi sorununun 2008 Lehman sonrası dönemle doğrudan ilgisi yok: 2006'da KOBİ kredisi vermek söylemi çok revaçtayken de KOBİ kredileri kurumsal kredilerin toplamından daha az artmaktaydı. Fark mutlak değil, göreceli bir fark. 2010 yılında artacak olan KOBİ kredilerindeki olası artış da aynı nedenden dolayı aşırı bir artış olmayacak.  

Krediler yavaş artacak, menkul kıymet cüzdanı aniden düşmeyecek

Açık ki sistem bono portföyünü büyütürken kredi portföyünün toplam aktiflerdeki payı azaldı. Ancak, kredi/aktif ve menkul değerler/aktif oranları 2001 krizi sonrasındaki gibi bir makasa yol açacak kadar fazla değişmedi. Krediler yavaş yavaş artacak ve buna mukabil menkul kıymet cüzdanı aniden düşmeyecek. Süre (duration) oldukça kısa da olsa 2010 içinde bankacılık sistemi hem Hazine'nin ilk 4 ayda 70 milyar TL'ye varan borçlanmalarını finanse edecek, hem de mevcut portföyün süresi işlemeye devam edecek. Menkul değerler/aktif oranı yavaş düşecek.  

Büyüme hızına bağlı olarak yüzde 20'lik kredi artışı olabilir

Kredilere dönüş esas olarak özel sermaye ticari bankaların işi çünkü 2009'da kredilerin en fazla yavaşladığı segment bu segment. Burada yaşanacak dönüşüm (a) konut kredileri, ki 2009 yılı boyunca haftalık bazda dahi neredeyse sürekli olarak arttı (b) tüketici kredileri ve en son nakdi yatırım kredileri olmak üzere kurumsal kredilerden gelecek. Gayrınakdi kredilerde artış daha kolay ve talep de daha yüksek olabilir. Kredilerin de, tıpkı GSYH gibi, olumlu baz etkisiyle hareket edeceği düşünülünce yüzde 20'ye varan toplam kredi artışı hayal olmayabilir. Bu tamamen büyümenin kaynakları ve büyümenin hızına bağlı. Yüzde 3.5-4.5 arası büyüme bekliyorsak kredi genişlemesini de yüzde 15-20 arası beklememiz normaldir. Yatırım kredileri çok sert düştüğü için baz etkisi oluşabilir. Fakat yine de yatırımların hemen canlanmasını beklemiyorum ve bu segmentteki kredi artış oranı beklentim yüzde 10-15 arasında.

Bankaların karlığı net faiz marjında hafif bir daralma ve sınırlı bir ortalama özkaynak getirisi düşüşüyle birlikte trend seviyesine geri dönecektir. Karlılık rasyolarındaki hafif düşüş karların mutlak değer olarak TL bazında azalacağı anlamına gelmiyor. Komisyon gelirleri artarken, net faiz geliri aynı kalabilir çünkü kredi ve hacim genişlemesi faiz politikasındaki duraklamayı telafi edebilir. Bir süreliğine değişken faizli enstrümanlara talep oluşabilir; fakat bu kalem toplam talebin büyük bölümünü karşılayacak kadar yüksek olamaz. 2009 yılı kadar yüksek bir performans beklenemez: 2009 bankacılık için başlangıçta düşünülenden çok farklı bir yıl oldu ve nedenlerini başlangıçta saydım. Fakat 2010 yılı karların düştüğü bir yıl olmayacak; kredi portföyünün kademeli olarak artışa geçtiği, aktiflerin daha dengeli dağıldığı ve komisyon gelirlerinde artış yaşanan bir yıl olacak. 

Tüm yazılarını göster