2001 koşulları olsaydı…

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

2001 krizi öncesi… TL'nin değerini 1 dolar artı 0.77 euro üzerinden bir sepete bağlamış ve her gün için de bir değer kaybı öngörmüş durumdayız. 1 Temmuz 2001 tarihinde ise bant uygulamasına geçmeyi planlıyoruz. Yani sepetin değeri, aylar öncesinden belli. Merkez Bankası'nın da o gün için ilan edilmiş kurdan TL getirene istediği kadar döviz, döviz getirene istediği kadar TL verme taahhüdü var.

Ama bu plan kesintiye uğruyor, kağıt üstünde kalıyor. Şubat 2001'de Çankaya Köşkü'nde yaşanan sözüm ona Anayasa kitapçığı fırlatma durumu tüm planların değişmesi sonucunu doğuruyor. Merhum Başbakan Bülent Ecevit'in Köşk'teki kriz sonrası yaptığı açıklama, zaten diken üstünde olan piyasalarda bomba gibi patlıyor. Rakamları biliyorsunuz. En çok, neredeyse sabitlenmiş bir şekilde götürülmekte olan ya da götürülmeye çalışılan döviz kurunda sıkışma yaşanıyor; Türk parasının değer yitireceği gerçeği karşısında elinde Türk Lirası olanlar Merkez Bankası'na koşuyor ve düşük kurdan o dönemin taahhüdünden yararlanarak istedikleri kadar döviz alıyorlar. Çok kısa sürede milyar dolarlar çıkıyor Merkez Bankası'ndan. Bir süredir zaten bu döviz kuru politikasının çıkmaz sokak olduğu görülüyordu, ancak yaşanan krizle birlikte artık bu politikada ısrar etmenin anlamsızlığı iyice anlaşılıyor ve milyar dolarlar kaybedildikten sonra dalgalı kura geçiliyor. Ama bu geçiş süreci, Türkiye'ye çok şey kaybettiriyor.

2001'de görünürde Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki anlaşmazlıktan dolayı çıkmış olan bu gerginlik, zaten bıçak sırtı dengede gitmekte olan piyasalar için iyi bir bahane olmuştu; özellikle de döviz piyasası için. Piyasaların altüst olduğu bu dönemde, faizler fırlamış ve hisse senedi piyasası da adeta yere çakılmıştı.

Şimdi aktörleri farklı olan, ama piyasaları yine çok fazla etkilemesi olası başka bir krizin içindeyiz. Türk Silahlı Kuvvetleri şimdiye kadar görülmedik ölçüde suçlamalara maruz kalıyor, görevdeki bir ordu komutanı bile şüpheli sıfatıyla ifade vermeye çağrılıyor. Bir cumhuriyet başsavcısı tutuklanıyor, bu tutuklamayı gerçekleştiren özel yetkili cumhuriyet başsavcısının yetkileri ertesi gün kaldırılıyor; bu kararı alan HSYK, Adalet Bakanlığı tarafından yasalara aykırı işlem yapmakla eleştiriliyor, HSYK'yi savunan  yüksek yargı organları da bakanlıkla karşı karşıya geliyor.

2001'de Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında yaşandığı ileri sürülen ve aslında içeriği tam olarak bilinemeyen tartışmanın çok ötesinde gelişmeler yaşanıyor, ama piyasalar bu duruma 2001'deki kadar tepki vermek şöyle dursun, neredeyse hiç tepki göstermiyorlar. Piyasalardaki küçük dalgalanmaların kurumlar arasındaki çatışmaya varan anlaşmazlıklardan kaynaklandığı bile söylenemiyor. Piyasalar, kendi dünyasında hareket etmeyi sürdürüyor. Bunu bir eleştiri ya da bir eksiklik olarak dile getirmediğimizi hemen belirtelim.

Bu durumu sağlayan etkenlerin başında, döviz kuru konusunda 2001 yılındaki o yanlış politikadan çok farklı bir politika uygulanıyor olması geliyor. Döviz kuru, merkezi bir otorite tarafından belirlenmiyor. İsteyen istediği kadar dövizi yine alabilir, ama bedelini ödemek kaydıyla. Milyar dolarlar talep ederseniz, ki böyle bir talebiniz varsa biraz da fiyatın yükseleceğini düşünüyorsunuz demektir, ödersiniz bedelini ve dövizi alırsınız. Oysa 2001'de yüksek bir bedel ödemek söz konusu değildi, temel fark bu zaten.

Ayrıca, kuru zıplatmak isteseniz bile bunu yapmanız pek kolay değil, spekülatif bir harekette biliyorsunuz ki Merkez Bankası her an devreye girebilir. Kurun çok hızlı artması durumunda da, sert bir gerileme yaşanması durumunda da Merkez Bankası'nın devreye gireceği çok açık.

2001 krizi Türkiye'yi çok derinden sarsan bir krizdi. Ama pek yapmadığımız bir şeyi yaptık ve ülke olarak bu krizden ciddi dersler aldık. İki konuda yapılanların ne kadar önemli olduğu da ortaya çıkmış oldu. Finans sisteminin sağlamlaştırılması ve kur konusunda makul olan sisteme geçilmesi.

Tüm yazılarını göster