1.90

Murat YÜLEK KÜRESEL BAKIŞ myulek@aya.yale.edu

Bu köşede 15 Ağustos tarihinde kurun 1.80'e ulaşması ele alınmıştı. Söylenen şey paritenin 1.80'e gelmesinin avantajlarının dezavantajlarına göre daha fazla olduğuydu. O yazıdan sonra parite 1.90'ları gördü. Bu seviye hakkında şunlar söylenebilir:

· Bu seviyenin de Türk ekonomisi açısından faydaları zararlarından daha fazla; özellikle uzun vade göz önüne alındığında,

· Paritenin bu seviyeye gelmesi büyük ölçüde dış kaynaklı,

· Muhtemelen de geçici,

· TL'nin uzun vadeli yönü yine değerlenme yönünde.

Bu iddiaları kısaca ele alalım. Yüksek kurdan zarar görenler kamu da dahil olmak üzere dövizle borçlu yakalananlar ve ithalatçı ve ithalata dayalı üreticiler (ihracatçılar da dahil). Ancak aynı kesimler geçtiğimiz dönemde de TL'nin aşırı değerlenmesinden de aynı ölçüde fayda gördüler. Kurun son geldiği seviyeleri (muhtemelen geçici) bir düzeltme olarak da görebiliriz. Bu tür düzeltmelerin geçmişte krizlere sebep olduğunu da unutmayalım.

Reel kurdaki bir düzeltme neden faydalıdır? Zira Türkiye'de geçmişte olduğu gibi iç ekonomik temellerden kaynaklamadan, dışarıdan giren aşırı likiditeyle reel kurun aşırı değerlenmesi iç dengeleri (başta cari açık olmak üzere) sarsıyor. Uzun vadede istikrar reel kurun aşırı değerlenmesiyle ters orantılı olarak gelişiyor.

İkinci iddia, paritedeki gelişmelerin dış kaynaklı  olması. Burada fazla söz söylemeye gerek yok. Merkez bankasının aldığı kararların asıl hedefi kur değil finansal istikrardı. Yurt dışındaki kriz algısı bir "kaliteye kaçışa" sebep oluyor. Kalite de bildiğiniz gibi subjektif ve bir o kadar da izafi algıya dayanır. ABD'de kaliteye kaçış notu indirilen hazine bonolarına, Avrupa 'da ise problemli bir para birimi olan euroya  ve (özellikle Alman) bonolarına kaydı. ABD ve Avrupa'da borsalardan kaçış yaşandığı gibi gelişmekte olan ülkelerden de bir çıkış yaşandı.

Üçüncü ve dördüncü iddia, sürecin geçici olduğu ve TL'nin yönünün değerlenmeye doğru tekrara döneceği. Yukarıda bahsedilen dış kaynaklı kriz algısı daha epey sürecek gibi görünüyor. Ancak yatırımcılar buna "alışacak" / kanıksayacak. Türkiye'nin lehindeki faktörleri sıralayalım:

· Kamu bilanço dengelerinin güçlü,

· Kamu dış borcu düşük (özellikle kısa vadeli servis ihtiyacı), rezervleri yüksek; dolayısıyla kamu tarafından döviz talebi düşük.

· Bankalarda brüt ve net döviz açığı düşük.  Resmi rakamlara yansımayan risklerin de pek yüksek olacağını sanmıyorum.

Bu durumda risk unsuru olarak özel sektör kalıyor.  Döviz borçlularının TL cinsinden borç servisleri artıyor. Bunun hem şirketler hem de hane halkı bilançosuna etkileri menfi  yönde.  Reel sektörde döviz pozisyonu açısından hızlı bir dönüşüm gerekiyor.

Tüm yazılarını göster