138. Madde öldüyse ekonominin de nefesi kesilir

İsmet ÖZKUL KRİTİK AÇI ismetozkul@gmail.com

Yeni bir anayasa hazırlığının lideri konumunda olan Meclis Başkanı Cemil Çiçek, geçen hafta gazetecilerle yaptığı toplantıda “Anayasa’nın 138. Maddesi bu memlekette ölmüştür” dedi. 138. Madde mahkemelerin bağımsızlığı ile ilgili. Eskiden Adalet Bakanlığı da yapmış bir Meclis Başkanı, yani konuya en üst düzeyde hakim bir şahsiyet, yargı bağımsızlığını teminat altına alan anayasa maddesinin öldüğünü söylüyor.

Yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü sadece kişisel hakların güvencesinin artması açısından değil, ekonomi açısından da önemli faktör. Dünya Bankası başta olmak üzere uluslararası kuruluşlar ve birçok akademik çalışma ortaya koyuyor ki bir ülkede hukukun üstünlüğü ilkesi ne kadar iyi uygulanıyorsa, o ülkede kişi başına milli gelir de o kadar yükseliyor.

Çünkü bir ülkede yargı bağımsızlığı ve kural hakimiyeti ne kadar güçlüyse, temel insan haklarına saygı ne kadar yüksekse, adalet ne kadar etkin işliyorsa, hükümet müdahaleleri ne kadar sınırlandırılmışsa, idare ne kadar şeffafsa, yolsuzluk ve rüşvet ne kadar azsa, o ülke o kadar fazla yatırım çekiyor.

Bir ülkenin hukukun üstünlüğü notu düşükse, o ülkeye hem daha az yatırım yapılıyor, hem de bu yatırımdan beklenen risk primi yükseliyor. Yani yatırımın ülkeye maliyeti artıyor. Bir diğer maliyet ise yatırımların uzun vadeli sabit yatırımlar yerine, kısa vadeli portföy yatırımları şeklinde olması. Bu da ekonomide istikrarsızlığı artırıyor.

Meclis Başkanı’nı “yargı bağımsızlığı ölmüştür” deme noktasına getiren son devlet krizi öncesinde de Türkiye’nin bu alnadaki notu dünyada orta karar bir yerlerdeydi. Dünya Adalet Projesi (WJP) tarafından hazırlanan Hukukun Üstünlüğü Endeksi de bu durumu yansıtıyor. ABD Barosu’nun liderliğinde oluşturulan kar amacı gütmeyen bir kuruluş olan WJP tarafından hazırlanan endeks, 97 ülkeyi kapsıyor. 8 ana kıstasa göre yapılan araştırma, tüm dünyada iki bin 500 uzman ve 97 bin kişi nın katılımıyla hazırlanmış.

WJP Hukukun Üstünlüğü Endeksi’ne göre Türkiye’nin notu, dünyada orta sıralarda olsa da Avrupa Birliği ülkelerinin çok gerisinde. Türkiye ile benzer gelir grubu ülkelerle de karşılaştırıldığında durumumuz pek parlak değil. Endekste Türkiye ile aynı grupta yer alan Doğu Avrupa ve Orta Asya ülkeleri arasında bile çok iyi bir yerde değiliz. Türkiye’nin özellikle hükümet müdahalelerinin sınırlandırılması, şeffaflık ve temel haklar alanındaki notlarının daha düşük olması dikkat çekici. Son AB raporlarında Türkiye’nin en fazla bu alanlarda eleştiri alması bir tesadüf değil.

Yaşadığımız son devlet krizi, bize ve tüm dünyaya durumunuzun daha da vahim olduğu mesajını veriyor. Çatışan iki taraf da resmi kendi göstermek istediği yerden tarif ediyor. Ama her iki tarafın çizdiği resim de aslında aynı. Türkiye’de hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı iyi işlemiyor.

Çatışan iki taraftan birisi polis ve yargı içinde yuvalanmış bir şebeke olduğunu, bu şebekenin mesnetsiz suçlamalar ve sahte deliller ürettiğini, mahkeme kararlarının yargılamaya göre değil şebekenin takdirine göre verildiğini iddia ediyor. Karşı taraf ise hükümetin yargıya müdahale ettiğini, yargı bağımsızlığını ortadan kaldırdığını iddia ediyor.

Bu arada ülkenin her yanında emniyet müdürleri görevden alınıyor, savcıların yürütmenin izni olmadan adım atmasını önleyecek düzenlemeler yapılıyor. Hükümete karşı gözüken iş adamlarına vergi soruşturmaları açılıyor, verilmiş izinleri iptal ediliyor. Buna karşın hükümete yakın gözüken bir işadamının, belediye kararını aşarak bakanlık eliyle imar rantını artırabildiği görülüyor.

Bu gelişmelere dışarıdan bakan yerli veya yabancı herhangi bir yatırımcının ürkmemesi mümkün değil. Ortadaki hengameye dışarıdan bakan birinin yapacağı en mantıklı yorum, “iki taraf da doğru söylüyor” olur. Bu da tek kelimeyle vahim bir durumdur.

Şimdi tüm dünya, hukukun üstünlüğü alanında Türkiye’ye verdikleri kanaat notunu yeniden değerlendiriyor. Bu süreçte yargının ve en çok da hükümetin krizi nasıl yöneteceği hayati bir önem taşıyor. Hükümetin yolsuzluk soruşturmaları karşısında yargıya müdahale adımlarıyla ilerlemesi, resmi iyice kötü yapacak.

Hukukun üstünlüğü cephesinde ortaya çıkan kayıpların ekonomide yaratacağı hasar, borsadaki iniş çıkış ve kurdaki tırmanmadan çok daha uzun vadeli olur.

Tüm yazılarını göster