12 bin yıl öncesine yolculuk...

Faruk ŞÜYÜN ODAK kitap@dunya.com

1980’lerin sonlarında sıcak bir yaz günü Priene antik kentinde taşlardan yüzüme vuran cehennem alevlerine rağmen başlayan arkeoloji sevgim, arkasında yüzlerce yazı ve “Bir Arkeoloji Detektifinin Maceraları” (Oğlak Yayınları) isimli kitabı bırakarak bugünlere kadar geldi...

Her fırsatta ören yerlerine, kazılara gitmeye, oralardaki gelişmeleri yazmaya çalışıyorum. Dünyanın en eski tapınak kalıntılarına ev sahipliği yapan Göbeklitepe'ye yakınlardaki yolculuğumdan aklıma düşenleri de uzun bir süredir sözcüklere dökmeyi düşünüyordum, kısmet bugüneymiş.

Öncelikle ulaşımdan söz etmeliyim: Şanlıurfa’ya 15-20 kilometre uzaklıktaki kazı alanı, hemen otoyolun yanında... Yani oradan bir çıkış verilse, gelecekte piramitlerden daha çok ilgi göreceği düşünülen Göbeklitepe’ye ulaşım, çok daha kolay ve zahmetsiz olacak.

Kazı çalışmalarına 1995 yılında başlanan bölgenin, Neolitik çağın tapınak merkezi olduğu sanılıyor. Buradaki höyüklerden biri olan Göbeklitepe’de de henüz dördü kazılan yirmi civarında tapınak bulunduğu düşünülüyor. Kazı başkanı, Alman Arkeoloji Enstitüsü'nden Prof. Dr. Klaus Schmidt. Kendisinin Göbeklitepe’yi anlatan bir kitabı da bulunuyor. Kitap, Almanca basılmış, Türkçe çevirisi de var, ören yerinin girişindeki satıcılarda da bulmak mümkün... Ama en doğrusu, yola çıkmadan önce alıp seyahat esnasında okuyarak gitmek, alanı o bilgilerle donanmış olarak gezmek.

Göbeklitepe’ye beşinci ya da altıncı gidişim. Her defasında geliştirilen ahşap yürüme yollarını, çıkan taşların korunması için yapılan çalışmaları yani katedilen mesafeyi belirgin bir biçimde fark ediyorum. Bugün eksik olan, ilk senelerde kazı alanının hemen yanından satın aldığımız Göbeklitepe tişörtlerinin artık satılmaması!

Bölgenin bilinen tarihi 12 bin yıl öncesine kadar gidiyor. Göbeklitepe’ye hemen 200 kilometre uzaklıkta, Diyarbakır - Batman arasındaki Körtiktepe ören yeri de bu yerleşim merkezlerinden biri. Ilısu Barajı’nın suları altında kalacak olan bölgede Göbeklitepe gibi anıtsal tapınaklar bulunmuyor, ama kurtarma kazısından çıkan veriler, tarihinin epey eski olduğunu kanıtlıyor.

Hemen dünyanın en eski tapınaklarından da söz etmek istiyorum. Hepsi İsa’dan önce olmak üzere Göbeklitepe’den sonra Malta’daki üç tapınak geliyor: Hypogeum 3.600, Ggantija 3.600, Hagar Qim 3.200. Adı çok duyulan İngiltere’deki Stonehenge, yalnızca İ. Ö. 2.500, Girit’teki Knossos Saray Tapınağı ise İ. Ö. 1.700 yılına ait. Onların ardından sırada Mısır’daki tapınaklar var: Yine hepsi İsa’dan önce olmak üzere Amada 1.500, Haşepsut 1.479, yine çok ünlü Luksor 1.400, I. Seti ise 1.279’a tarihleniyor.

Göbeklitepe’deki T biçiminde dev taşların üzerindeki kabartmalarda gerçekten görmeye değer hayvan desenleri bulunuyor. Ama, yakınlarda 3 Göbeklitepe daha var: Karahantepe, Sefertepe ve Hamzantepe. Ancak buralarda henüz kazı çalışmaları yapılmıyor.

Yani bölge medyada yer alan, almayan ören alanlarıyla ülkemizin turizm potansiyelini zıplatacak vasıfta. Luksor’a gidenlerin hayal bile edemeyecekleri sırları barındıran Göbeklitepe ve çevresini gezmediyseniz lütfen gidin ve görün... Hayal dünyanızın nasıl genişleyeceğini tadın, böyle bir ülkede yaşıyor olma ayrıcalığının keyfini çıkarın.

Tüm yazılarını göster