TÜSİAD: İş dünyası için en büyük sorun enflasyon

TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, döviz kuru ve faiz seviyesindeki yüksek seyirden çok, iş dünyası için en büyük sorunun enflasyon olduğunu söyledi.

Abone ol

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, iş dünyasındaki yöneticilerin önünde iki büyük sorun bulunduğunu, bunlardan birinin döviz, diğerinin ise faizlerin yüksek seyretmesi olduğunu anlattı. Bilecik, "İş dünyası için en büyük sorun ne derseniz, bu ikisinden bir hayli önde olan enflasyon..." dedi.

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, AA Finans Masası'na konuk oldu.

Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde, PKK'lı teröristlerin yola tuzakladığı patlayıcının infilak etmesi sonucu sivil araçta bulunan astsubay eşi Nurcan Karakaya ve 11 aylık bebeğinin hayatını kaybetmesine ilişkin duygularını dile getiren Bilecik, "Tüm iş dünyası olarak saldırıyı kınıyoruz. Bizleri derinden üzmüştür. Bu tür vahşetlerin bir daha olmayacağı bir sürecin tekrardan başlamasını arzu ediyoruz." ifadelerini kullandı.

Bilecik, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile başlayan yeni döneme dair görüşlerini paylaşarak, yeni sistemin en önemli özelliğinin hız olacağını düşündüğünü söyledi.

Yeni sistemle, alınacak bütün kararların hızlı bir şekilde hayata ve uygulamaya geçeceğine işaret eden Bilecik, şunları kaydetti:

"Ancak hızlı karar alma ve uygulama yaparken paydaşlarla, ekosistemin bütün oyuncularıyla, örneğin bir kararnamenin ortaya çıkış noktasında veya bir kararın masaya gelişi ve resmileşmesi noktasında ekosistemdeki bütün paydaşlarla yeteri kadar tartışılması ve yeteri kadar görüş alışverişinde bulunarak sistemin işlemesini, yüksek ölçüde temenni ediyorum. İş dünyasının önemli beklentilerinden bir tanesi bu. Yani alınan her kararda olmayabilir ama çoğunluğunda, gerekli görüldüğünde, özellikle iş dünyası bu konuyu bir miktar içselleştirerek, tam tabiri caizse çoğunluğun da bu anlamda katılabileceği bir yapı dahilinde olursa... Kararnameler çıktıktan, kararlar verildikten sonra yapılan eleştiri veyahut istişareler zaman kaybından başka bir şey olmadığı gibi bazen hakikaten farklı eleştirileri alıyor."

Bilecik, iş dünyasının yeni sistemle birlikte ekonomi kurumlarının yapısındaki sadeleşmeye bakışına değinerek, "Özel sektördeki en önemli nokta maliyetlerden kurtulabilmek, bunu minimuma indirebilmek. Sadeleşmenin önemli özelliklerinden bir tanesi bu; hız getirir, verimlilik getirir. Aradaki bazı katmanların ortadan kalkmasının bile bu hıza ve sadeleşmeye katkısı olur diye düşünüyoruz." diye konuştu.

"Artık söylemlerin hayata geçirilme zamanı"

Erol Bilecik, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın iş dünyasıyla bir araya geldiği toplantıya ilişkin, "Sayın Bakan son derece önemli mesajlar verdi, samimi mesajlarından büyük memnuniyet duyduk. 2 saat planlanan toplantı 5 saat sürdü." ifadelerini kullandı.

Seçimlerin geride kaldığını anımsatan Bilecik, toplantıda iş dünyası olarak beklentilerini masanın üzerine koyduklarını, ekonominin gelecekteki gelişmeleri karşılaması için bugünden hazırlık yapıldığını söyledi.

Bilecik, Bakan Albayrak'ın söylemlerindeki olumlu havayı bir an önce pratiğe dökmesini beklediklerini dile getirdi.

Toplantıda konuşulan üç noktayı paylaşabileceğini belirten Bilecik, bunlardan ilkinin gerek Hazine ve gerek Maliye olarak iki ayrı çalışan birimin tek bakanlık altında toplanmasının Türk ekonomisine getireceği hız, verimlilik, enerji ve çabuk aksiyon alma olduğunu aktardı.

Bilecik, Hazine ve Maliye birimlerinin ortak çalışmasının ve tek bir ses tarafından yönetilmesinin önemini vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Toplantıda ikinci önemli nokta şuydu: Sayın Bakan üç kez arka arkaya 'benim bundan sonraki ana yöntemimle özellikle iş dünyasıyla ve bütün yönleriyle iletişim, iletişim, iletişim olacak' dedi. Bu bence son derece kritik idi. Son olarak da söyleyebileceğim şey şu; kısa zamanda yeni bir ekonomik planlama programını anons edeceğini duyurdu. Bu zaten muazzam derecede beklenen bir şey. Sayın Bakan çok kısa bir zaman olmasına rağmen tüm konular için önemli bir hazırlık yapmış, kendisini hazırlıklı bulduk. Bundan da memnuniyet duyduk. Ancak bundan sonra artık söylemlerin hayata geçirilme zamanı, asıl olan da bu. Bundan sonra bunun takibini yapıyor olacağız.

Artık bizim özellikle dış dünyaya satacağımız yeni bir hikaye lazım. Hepimizin içselleştireceği, hepimizin bu anlamda benimseyeceği, hepimizin taşın altında elimizin olabileceği bir hikayeye ihtiyaç var. Bu konuda müthiş derecede motivasyonu yüksek olan Hazine ve Maliye gördük o gün. İş dünyasında her Sivil Toplum Kuruluşu buna dönük olarak hikayeler çalışıyor. TÜSİAD tarafında da ekonominin bütününü ele alan, bütün finansal istikrarı iyi halde hissettirecek, 81 milyon insanın refahını bugünden geleceğe taşıyabilecek hikayenin bütün parçalarını bu ekonomik programda pozitif bir şekilde alacağız."

"İş dünyası için en büyük sorun enflasyon"

Erol Bilecik, iş dünyasındaki yöneticilerin önünde iki büyük sorun bulunduğunu, bunlardan birinin döviz, diğerinin ise faizlerin yüksek seyretmesi olduğunu anlattı. Ancak en önemli sorunun enflasyon olduğuna dikkati çeken Bilecik, şöyle devam etti:

"İş dünyası için en büyük sorun ne derseniz, bu ikisinden bir hayli önde olan enflasyon... Hatta bu noktada Sayın Berat Albayrak'ın ilk demeçlerinden biri yüksek enflasyonla olan mücadele idi. Aynı dili konuştuğumuzun bu anlamda farkına vardım. Bu iyi bir şey. Makul seviyeleri aşan, Türkiye gibi büyük bir ekonomide olmaması gereken bir enflasyon oranıyla baş başayız; yüzde 15,4'ten bahsediyoruz. Enflasyon yükseldikçe öngörülebilirlik azalıyor. Bunun faize, kurlara olan yaptırımları farklı. Finansman maliyetleri artıyor. Bugün Türkiye'de iş dünyasının sıkça konuştuğu nokta o. Yüzde 25'lerin üzerinde olan TL/faiz oranlarından bahşediyoruz. Bir sıkıntı da rekabet koşulları bozuluyor. Yani gittikçe bozulan bir nokta var. Borçların geri çevrilmesinde, belki şu an yaşanmıyor ama bunun emareleri var, zaman zaman sinyalleri var."

Bilecik, temmuz ayı ihracat rakamlarına ilişkin de değerlendirmelerde bulunarak, açıklanan verilerden memnuniyet duyduğunu dile getirdi.

Rekor düzeyde açıklanan rakamların kendilerini müthiş derecede iyi hissettirdiğini belirten Bilecik, "Bütün buna faydası olan iş dünyasının, emeği geçen herkesin ellerine sağlık diyoruz. Bunlar iyi haberler. Bu olumlu haberlere ihtiyacımız var." diye konuştu.

Bilecik, mal ve hizmetler ihracatının, toplam ekonomi içindeki payının neredeyse yüzde 25'ler civarında olduğuna işaret ederek, şunları söyledi:

"Bu yüzde 25'lik toplam oluşan rakamın neredeyse yüzde 50'sini AB'ye yapıyoruz. Burada da hakikaten şuna iyi çalışmamız gerek. Yüzde 50'sini Avrupa Birliği ülkelerine yaptığımız ihracat kaleminin, bizi müthiş derecede iyi hissettiren bu yapının AB ile olan ilişkilere de artık daha fazla yansıması gerekir. Burada da bütün politika yapıcılarımızın AB ile ilişkileri resetleyip, tekrardan gündeme getirip ekonomi, sosyal ve köklü ilişkiler boyutu gibi hangi taraftan baksak biraz daha toparlanmaya ihtiyacı var dediğimiz bir süreç yaşıyoruz ki daha iyi ihracat rakamlarını yapabiliriz diye düşünüyorum."

"Ekonomide yumuşak inişi başlatmamız gerekir"

Bilecik, geçen yılın yüzde 7,4 büyüme ile kapatıldığını belirterek, sadece rakam olarak bakıldığında herkese iyi hissettirdiğini, istihdama katkılarının olduğunu, bu yüzde 7,4 ile beraber makroekonomik istikrara bakıldığında muhtelif parametrelerde geride kalınan sürecin başladığını kaydetti.

Geçen yılın bir miktar "aşırı ısınma"ya başladığını ifade eden Bilecik, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu gelişmeler ışığında enflasyonun önemli boyutlarda artığı süreci yaşamış olduk. Bu yıla baktığımızda ve içinde yaşadığımız aylarda ekonominin yavaş yavaş soğumakta olduğunu görmekten memnuniyet duyuyoruz. Bu yumuşak bir inişi bizim başlatmamız gerekir. Kati suretle ani yapılabilecek frenler de sıkıntı yaratır. Bu yavaşlamanın sağlıklı şekilde gerçekleşmesi ve ekonominin daha dengeli büyümesine ihtiyacımız var. Bunu yönetecek iyi bir ekonomi planının masaya getirilmesi gerekiyor. Bunun hazırlığının da Hazine ve Maliye Bakanlığı'nda yapılmakta olduğunu görüyoruz. Eylüle kalmadan, ağustos ayı içerisinde yeni ekonomik programın açıklanması Türkiye'ye gerçekten iyi hissettirebilecek bir nokta olur."

"Kökten bir vergi reformu çalışması gerekiyor"

Bilecik, "Finansal istikrarın, yapısal reformların ve ekonominin yapısal dönüşümünün sağlanması, küresel ilişkilerin pekiştirilmesi... Siz ne kadar iyi programlar sunarsanız sunun, ne kadar liyakati yüksek bir ekip bu programın her bir tarafından tutarsa tutsun küresel ilişkilerinizde gerçekten sıkıntı yaşıyorsanız bunu hayata geçirmek zorlaşır." ifadelerini kullandı.

Finansal istikrar için gerçekçi bir büyüme ile uyumlu bir enflasyon hedeflemesinin belirlenmesinin önemli olduğunu vurgulayan Bilecik, "Dün Merkez Bankası yüzde 13,4'lük bir enflasyon tahmini ortaya koydu ve piyasalar buna olumsuz tepki verdi, döviz kurunda bir hareketlenme oldu. Uzun bir dönemdir, Merkez Bankası'nın enflasyon tahmininde, gerçekleşen ile tahmini arasında sürekli bir sapma olduğu için sürekli kredibilite sorunu yaşandı." dedi.

Bilecik, 24 Haziran seçimlerinden sonra yaptıkları çalışmalar sonucu bu yılın sonunda yüzde 14'ler civarında enflasyon beklentisini kamuoyuyla paylaştıklarını anımsatarak, gerçekçi büyüme ile uyumlu enflasyon hedeflemesinin önemine işaret etti.

"Piyasa denetleyicisi tüm kurumların bağımsızlığı önemli"

Erol Bilecik, para politikası ve mali politikanın uyumlu çalışmasının, bakanlığın bu tür konularda tek olmasıyla daha kolay hayata geçebileceğini belirterek, projeler, yatırımlar, yerel yönetim harcamalarının bütçe ile beraber mali disiplinle sıkı bir şekilde gözden geçirilmesi gerektiğini söyledi.

Piyasa denetleyicisi, düzenleyicisi olan tüm kurumların bağımsızlığının ve liyakata dayalı yönetim sistemiyle yönetilmesinin çok önemli olduğunu vurgulayan Bilecik, şunları kaydetti:

"Yapısal reformların içini çok boşalttık. Bugüne kadar çok konuşuldu, çok listeler yapıldı ama temel olarak baktığımızda 3 yapısal reformun öncelikli olması gerektiğini düşünüyorum. Vergi reformu, vergisel düzenlemelerimiz bir miktar karışık, bir miktar öngörülebilirliği az ve uygulamada da kayıt dışılık sebebiyle belli alanlarda sanki köşelere sıkıştığı gibi bir izlenime neredeyse herkes katılmış vaziyette. Burada kökten bir vergi reformu çalışması gerekiyor. Vergi Konseyi'nin yeni dönemde de etkin halde çalışması önemli. Gelir vergisi reformu, Katma Değer Vergisi reformu... Tam geçen yıl veya bu yıl içerisinde çıkmasını beklerken, maalesef olmadığını görmekten iş dünyası bir miktar hayal kırıklığı yaşadı. Bütçe reformu, vergi reformunun yanı sıra bütçe reformuna da ihtiyaç var. İş gücü reformu ücret dışı vergi ve prim oranlarının neredeyse OECD ülkeleri içinde bile en yüksek seviyelerde olduğunu görüyoruz. Bu konuda titiz bir çalışma yapılmalı."

Vergilerde sadeleşme talebine ilişkin soru üzerine Bilecik, orada komplike bir yapı olduğunu belirterek, "Daha bir sadeleşme. İki kalem, tek kalem olabilir." dedi.

Bilecik, dış politikanın daha hassas bir terazi ile tartılması gerektiğini aktararak, "İyi bir dış politikanız varsa, muazzam derecede ekonominiz olsa bunu çok daha iyi noktalara getirebilir. Bu olmadan da iyi bir ekonominin olamayacağı da kesin." diye konuştu.

"Doğal gaz zammı keşke geri çekilse"

Bilecik, Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ'nin (BOTAŞ) elektrik üretim santrallerinin kullandığı doğal gazın fiyatına 1 Ağustos'tan itibaren geçerli olmak üzere yüzde 49,5'lik, konutta kullanılan doğal gaza da yüzde 9'luk zam yapmasına ilişkin soru üzerine, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Dün iş dünyası olarak buna önemli feed back'ler, tepkiler verilmeye başlandı. Yüzde 50 civarında bir zamdan bahsediyoruz. Kurların gerçekleştiği atmosferde olduğu gibi. Bugün iş dünyasına baktığınız zaman döviz kuru 3,70'lerden ertesi gün 3,75'lere, 3,74'lere... Yani bu dalgalanma dediğimiz dalga boylarının küçük olabileceği bir yapı söz konusu olsa. En çok etkilenen şey birden bire yüksek zıplama. İnanın aşağı doğru bir zıplama olsa bu bile etkiliyor olumlu bir şey gibi gözükmesine rağmen. BOTAŞ'ta da aldığımız nokta eminim teknik olarak hesaplandığında önemli nedenleri olabilir, dövizin artışı ve toplam bütün bu ilişkilerin neticesinde. Ama bunun bir seferde sanayi başta olmak üzere bütün yapıya yansıması hakikaten çok katlanılabilir bir durum değil. Yani keşke bunlar tekrardan geriye çekilip tekrar yeni bir yapılanma dahilinde yapılsa. İş dünyası olarak bu değişiklilerin ister istemez zorlayıcı nedenlerden dolayı alınmasını anlıyoruz ama bunun uygulanması daha yumuşak geçişlerle sağlanabilir."

"(Trump'ın gerek sayın Pence'nin söylemleri) Sosyal medya üzerinden Türkiye'ye verilen mesajlar kabul edilemez"

Bilecik, dış ilişkiler konusunda garip dönemlerin yaşandığı, Twitter diplomasisi diye bir şeyin başladığı, bir devlet başkanının tivit atarak başka bir ülkeye ambargo açıkladığını, bu durumun döviz kurlarını da etkileyebildiğine dair bir yorum üzerine, şunları söyledi:

"Bugün ülkeler arası diplomasiye baktığımız zaman kurumsal kanallardan uzun süre neredeyse yürütülememesinin getirdiği zorluklarla şu anda muazzam derecede baş başayız. Bu sadece ABD'de değil bakarsanız yüzlerce ülke neredeyse bu akıma hızlıca girmiş durumda. Dış politikalar özellikle hayata geçirilirken ortaya çıkan şöyle bir sıkıntı artık netleşmiş vaziyette. Siz dış politikanızı ülke olarak yaparken, mutlaka iç politikalarınıza ve kamuoyunuza artık daha iyi gözükmek zorundaymışsınız gibi. Yani bazı gerçekler var hakikaten o muazzam ve pembe tablolar çizilmesi gerekmeyebilir. Ya da gönüllere değil gerçeklere biraz daha hitap edilmesi gerekebilir. Buna bir de sosyal medyadan iletişim boyutu eklendiğinde ülke diplomasilerinde bu iş gerçekten artık yürütülmesi imkansız hale gelmiş vaziyette."

Bilecik, "Gerek sayın Trump'ın gerek sayın Pence'nin söylemleri, özellikle sosyal medya üzerinden dünyaya ya da bize, Türkiye'ye verdiği mesajlar kati surette kabul edilebilir söylemler değil. Bunlar gerçekten problem çözmenin veya çözümün bir parçası olmaktan çok sorunun bir parçası olmuş vaziyetteler. Özellikle sosyal medya üzerinden bu tür olumsuz mesajlar bu dünyanın da iklimini bozduğu gibi diplomatik iletişimi de bertaraf eden bir yapıya sokuyor." diye konuştu.

"İlişkilerin normalleşmesi konusunda TÜSİAD olarak çalışıyoruz"

Erol Bilecik, Türkiye'de artık OHAL'in sona erdiğini anımsatan Bilecik, hukuk devleti, güçler ayrımı, temel hak ve özgürlükler ayrımında atılacak daha fazla adımların Türkiye'nin elini güçlendireceğini vurguladı.

Bilecik, herhangi bir yaptırım olmasına karşı iş dünyası olarak ne gibi çalışmalar yaptıklarına dair bir soru üzerine, Türk-Amerikan ilişkilerinin uzun bir süredir olumlu seyretmediğini belirterek, iki tarafın Suriye konusunda Dışişleri Bakanları düzeyinde olumlu iş birliğine imza attığını, ancak bu olumlu çalışmaların kısa sürede erozyona uğradığını aktardı.

Bu durumdan mutsuz olduklarını dile getiren Bilecik, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Burada temel olan faktör uzlaşmanın bir yenilgi olmadığı platforma dönüşmesi gerekir. Her tarafta, bütün bu iletişimi kuran taraflarda. Bizim de ABD ilişkilerine baktığımızda, işin hem iktisadi, hem ekonomi, hem sosyal, hem siyasal açıdan ve yıllara sari kökleşmiş birçok tarih açısından değerlere sahip bir yapımız var. Oradaki iş dünyası ile sürekli iletişim halindeyiz. İş dünyasının birbirini daha fazla anladığı bir süreç içerisinde yaşıyoruz."

Bilecik, "Yani anlaşmazlıklar siyasi, cezalar iş dünyası üzerinden." şeklindeki yorum üzerine, şunları kaydetti:

"Günün sonunda malesef öyle. Alan da veren de ticari sinerjinin bozulmaya çalıştığı ama hala bizim iş dünyası olarak dilimizin değişmediği bir yapıdayız. Bugünlerde daha da proaktif olarak bu ilişkilerin onarılması noktasında elimizden geleni fazlasıyla yapıyoruz."

Bilecik, "Paydaşlarınız bu konuda düşüncesi nedir?" sorusuna karşılık, "İş dünyası birbirini daha iyi anlayabileceği dil ile konuşuyor. Konuştuğumuz yapılara baktığımız zaman bu türden diplomatik olmayan bir iletişimin ne kadar zarar verdiğini her iki taraf da fazlasıyla kabul etmiş vaziyette. Bizim karşı tarafta konuştuğumuz dostlarımızın tamamı ile ortak dili kullanıyoruz." dedi.

"Kurların bu kadar yükselmesi iş dünyasının kimyasını bozuyor"

Türkiye'nin kesinlikle kalıcı düşük enflasyona sahip olması gerektiğini vurgulayan Bilecik, "Bu başka türlü yolu olmayan bir nokta. Şunun da altını çizmek isterim; isteyip de enflasyonu düşüremeyen ülke yoktur. Ama bunun için iş dünyası, kamu, yani resmin içerisinde yer alan ekosistemin tamamının kararlı bir mücadele platformu dahilinde olması gerekir." diye konuştu.

Finansman maliyetlerindeki artışın bu yıl şirketlerin karlılığını ne ölçüde etkileyeceğine yönelik soru üzerine Bilecik, geçen yıllarda özellikle enflasyonu bir miktar yukarı çektiren talep yönlü muhtelif kaldıraçlar olduğunu, bu kaldıraçlardan artık vazgeçmek gerektiğini ifade etti.

Bu kaldıraçların enflasyonu artırdığı gibi, aynı zamanda finansman maliyetlerini fevkalade yukarı çeken noktalar olduğunu dile getiren Bilecik, şunları kaydetti:

"Bugün özel şirketlerin bilançolarına baktığımız zaman, kazançları, finansman gider kalemine kadar son derece olumlu. Ama finansman giderlerini ortaya kattığınız zaman, vergi öncesi kar veya vergi sonrası kar dediğimiz neredeyse bütün kalemlerde müthiş bir erozyona uğrama durumu söz konusu. Bugün finansmana ulaşımda şundan dolayı önemli bir sıkıntı yaşanıyor; özel sektörün daha fazla döviz borçlanmasının içine girdiği bir tablo görüyoruz. Burada genellikle bir sorgulama oluyor; neden TL değil? Ama asıl sorulması gereken soru şu; neden acaba özel sektör dövizle borçlanmayı daha fazla tercih ediyor. Baktığınız zaman bu konularda TL sağlayıcısı kurumların, yapıların, TL'deki finansın çok sığ, maliyetlerin ise çok yüksek olduğunu görüyoruz. Yani bugün TL parası sahibi olan kurumların da enflasyon hedeflemesinden sıkıntıları olduğu için daha yüksek bir fiyatla bu paraları satma ihtiyacı olduğunu görüyoruz. Yani dövizdeki yapının da bir miktar ondan dolayı hala kalıcı bir şekilde devam ettiğini görüyoruz. Yani özel sektörün o anlamda sıkıntılı bir tablodan geçtiği kesin. İster istemez yeni yapılandırmalar, refinansman gibi birtakım modellere daha fazla ihtiyaç olduğu bir süreç yapıyoruz."

"Cari açık yüzde 6'nın altına düşebilir"

Bilecik, yıl sonu ekonomik büyüme tahminlerine ilişkin soru üzerine, TÜSİAD olarak özellikle 24 Haziran'dan sonra ekonomik tahminlerini tekrar güncellediklerini aktararak, "Biz bu yılın özellikle ikinci döneminin çok rahat bir dönem olmayacağını zaten söylüyorduk. Ama yine de ülke büyümesinin kati surette yüzde 4'lerin altında olmayacağını düşünüyoruz. Böyle baktığınız zaman bu ılımlı ve dengeli bir büyüme içinde aslında son derece makul bir hedef olabilir diye düşünüyoruz." ifadelerini kullandı.

Enflasyonda yüzde 14'ler civarında bir beklentileri olduğunu belirten Bilecik, ithalatın bir miktar geriye düşeceğini varsayarak cari açığın da yüzde 6'nın altına düşebileceğini, bunu üzerine katiyyen geçmeyeceğini düşündüklerini bildirdi.

Erol Bilecik, firmaların yurt içinde döviz cinsinden tahvil ihracı yapmasına ilişkin soru üzerine, "Bu son derece değerli bir imkan. Böyle bir ihtiyaç da var. Özellikle yabancı yatırımcının kur riski almak zorunda kalmadan Türkiye'ye uzun vadeli yatırım yapabilmesi için böyle bir enstrumanın sermaye piyasalarına önemli bir zenginlik ve katkı getireceğini düşünüyorum. Bu da alternatiflerden bir tanesi. Böyle bir yapının da Türk özel sektörüne, ekonomiye ve sermaye piyasalarına olumlu katkı yapacağını düşünüyorum." yorumunu yaptı.

"Yüksek enflasyonla kararlı mücadele bir an önce başlamalı"

Döviz kurundaki mevcut seviyeyi de değerlendiren Bilecik, şöyle konuştu:

"İster ithalatçı, ister ihracatçı olun, ister sadece yurt içinde bir faaliyet yapın, ne olursa olsun, kur makası ya da kurun oluşturduğu yapı işinizi etkiliyor. Özellikle kurların artan bir noktada, yükselen bir çizgi dahilinde devam etmesi, her zaman iş dünyasının kimyasını bozuyor. İnanın 4 psikolojik sınırdı. TÜSİAD olarak "Sanayi 4.0'la uğraşmamız gerekir, dolar 4.0 olmasın diye" derdik. Ama şimdi o bozuldu. Dolar neredeyse 5'e dayanmış vaziyette. Bunları yüksek buluyoruz. Bunlar iş dünyasının hazırlıklı olmadığı noktalar. Ama bu şu sihirli ifadeye bizi götürüyor; yüksek enflasyonla kararlı mücadele bir an önce başlamalı. Enflasyonun kısa değil ama hiç olmazsa orta vadede yüzde 5'lere gerilemesi sağlanmalı. Şu an için yakın vadede böyle bir şeyin gerçekleşmesinin biraz imkansız gibi gözüktüğünün farkındayım. Şu an gelişmekte olan ülkelerin tamamında yüzde 4'ü geçen yok neredeyse. Böyle bir yapı olsa, inanın kurlar iş dünyasının ya da 81 milyonun canını sıkmaz. TL faizler de çok makul oranlarda yatırımı yapılabilir bir seviyede kullanılmaya devam eder."

TÜSİAD Başkanı Bilecik, enflasyon yüksek olunca tasarruf sahiplerinin özellikle döviz ya da altına yöneldiğini belirterek, "TL sahipleri de vadeli borç veriyor ama kısa vadelerde. Enflasyondan kendilerini korumak için. Dolayısıyla bunun fiyatları son derece yüksek bir pozisyona gelmiş oluyor. Yani yüksek faiz isteniyor. Dolayısıyla TL cinsinden borçlanmanın gerçekleşebilmesi için enflasyon hedeflemesinin tek dijitli bir noktaya inmesi gerek. Gönlümüzden geçen de bunun orta vadede seri bir şekilde yüzde 5'lerde olması. Hiç olmazsa bunu önümüzdeki birkaç yıl içinde bu noktalarda artık stabil tutan bir yapı olsun ki özel sektörün borçlarının TL tarafında kümelenmesinden bahsedelim, kendi paramızla hayata devam edelim." değerlendirmesinde bulundu.

"Artık acı reçeteyi içmemiz gerekir"

Kredi Garanti Fonu (KGF) ilişkin soru üzerine Bilecik, şöyle devam etti:

"Artık talep üreten, yani talep yönlü kaldıraçlardan vazgeçmek zorundayız. Bunlar çünkü sorunu çözmüyor. KGF uygulaması sadece sorunları bir miktar erteliyor. Yani 2017'nin belirgin bir döneminde hem büyümeye hem istihdama olan etkisini pozitif olarak gördük ama baktığımıza zaman problemlerin son derece derinliğine olduğu bir dünya ile baş başayız. Sorunlar ne kadar ertelenirse, sorunların büyümesine de o kadar müsaade etmiş olursunuz. Ben bunu şuna benzetiyorum; örneğin bir hastalığınız var, bunu iyileştirmek için de fevkalade acı bir reçete uygulayarak, acı bir ilaç içmeniz gerekir. Ama bir diğer alternatifiniz de ağrı kesiciyle hastalığı geçebilirsiniz. Zaman zaman ağrı kesiciyle geçtiğimiz oluyor. Ama bunlar gerçekten o sıkıntılı olan ağır hastalığınızı erteliyor veya biraz daha derinleşmesine neden oluyor. Hatta zaman zaman da bu ağrı kesicilere vücudun alışkanlık yaptığını da görüyoruz. O bakından bizim bir an önce gerçek resimle buluşup, ki gün de o gündür, tam zamanı dediğimiz noktada, böyle bir dönemde artık acı reçeteyi içmemiz gerekir. Şunu da memnuniyetle paylaşabilirim; bizim özel sektör olarak her türlü kemer sıkma noktasında devlete fazlasıyla yardımcı olacağımız ve aynı lisanı konuşacağımız noktasında şu ana kadar yaptığımız bütün diyaloglarda da bunu paylaştık."

Erol Bilecik, bugün Türkiye'nin toplam borcunun yüzde 60'ını özel sektörün taşıdığını kaydederek, "Bu, özel sektörün ne kadar yoğun ve iştahlı şekilde elini taşın altına koyduğunun da önemli bir göstergesi. Bu konuda bankacılık sektörünü de çok iyi anlamak gerekir. Çünkü ekonomimizin dış finansmana hala ihtiyacı olan bir yapısı var. Bunu da dış dünyadan getirirken yeteri kadar kalıcı yabancı sermayenin ortaya koymayacağı bir noktada yapamıyorsanız doğal olarak bankacılıktaki o fedakar araçlara ihtiyacınız var. Ben onların da ellerini fazlasıyla taşın altına koyduğunu düşünüyorum." ifadelerini kullandı.

Cari açığın yüzde 6'nın altına düşürebilecek birçok parametre olabileceğine işaret eden Bilecik, "Burada bizim artık yüksek teknoloji ürünleri üretimi motivasyonunu tamamen oturtmamız lazım. Petrolünüz yoksa kuvvetli bir teknoloji ve yazılım üretiminiz varsa petrolden daha kıymetli. Bizim dijital dönüşüm, teknoloji üretimi ve kullanımı noktasında topyekun bir seferberlik yapmamız lazım. Beni çok mutlu eden noktalardan biri, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi altında kurulan dört ofisten birinin dijital dönüşüme ilişkin olmasıydı. Bu önemli bir sinyal. Türkiye'nin bu alanda lider endüstriler içerisine girmesi hayal değil." diye konuştu.

A Milli Erkek Basketbol Takımı finale kaldı İstanbul'da kiralar fırladı, küçük esnaf kepenk kapattı Erdoğan'dan İstanbul Sözleşmesi açıklaması: Hiçbir anlamı yok Adalet Bakanı Tunç'tan kadına şiddete karşı 'sıfır tolerans' mesajı İki şirketi için konkordato başvurusunda bulundu