‘Savunma sanayiindeki yerlileştirme uygulamaları tüm sektörlerde olmalı’

“Sanayileşmede yabancıları dinlersek 25 bin dolarlık gelire hiçbir zaman ulaşamayız” diyen OSTİM Başkanı Orhan Aydın, sanayici, devlet ve akademisyenlere çağrıda bulunarak bir araya gelip sanayileşme seferberliğine geçilmesini istedi

Abone ol

OSTİM Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Aydın, sanayici, devlet ve akademisyenlere çağrıda bulunarak bir araya gelip sanayileşme seferberliğine geçilmesini istedi. Günümüzün gelişmiş ülkelerinin, gelişme aşamasında bugün Türkiye’ye dayattıkları kuralları uygulamadığını belirten Aydın, burada yabancıların dinlenmesi halinde 25 bin dolarlık milli gelir hedefine ulaşılamayacağının altını çizdi. Savunma sanayindeki yerlileştirme uygulamalarının tüm sektörlere yayılması gerektiğini belirten Aydın, Sanayi İşbirliği Programı’nın yönetmeliğinin de Türk sanayisi açısından önemli unsurlar içerdiğini bildirdi. Ankara Sohbetleri’ne konuk olan Aydın, Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak ile Ankara Haber Müdürümüz Hüseyin Gökçe’nin sorularını cevaplandırdı. 

►Son dönemlerde özellikle sanayi ürünlerinde yerlileştirme konusunda atılan adımları nasıl karşılıyorsunuz? Sanayi İşbirliği Programı bizim ümit bağladığımız bir çalışmaydı. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’mız da yerlileşme konusunda ciddi bir adım attı. Hatta bunun kanunu da çıktı. Ancak yönetmelik aşamasında sebebini bilmediğimiz nedenlerle beklemeye girmişti. Dört gözle beklediğimiz yönetmelik nihayet yayımlandı. Bu Türkiye’nin sanayisi değil sanayileşmesi anlamında önemli bir adımdır. Sanayileşmeyi stratejik bir kavram olarak görüyoruz. Savunma sanayinde Özal döneminde konulan bir strateji vardı ve bugün başarıyla uygulanıyor. Sektör, bir çok ürünü kendi imkanlarıyla, mühendisleriyle tasarlayıp, üretim Türkiye’nin gücüne güç katabiliyor. 

Ancak askeri alan dışında bizim kamu alımları, dışarıdan satın alma odaklı. Diğer ülkelerin pazarı olmayı kabullenmeye dayalı moda geldiği için orayı bir türlü ülkemiz lehine çeviremiyoruz, patinaj yapıyoruz. 

Türkiye sanayisini yerlileştirmeye başladıkça, gelişmiş ülkeler, “Serbest piyasa ekonomisi var, bu kuralı koyamazsınız, DTÖ’nün kuralları var, böyle yapamazsınız” gibi dayatmalarda bulunuyorlar. Oysa kendileri gelişirken bu kurallara uymadılar. 
Merdivenle üste çıktılar, merdiveni üst kata koyup bize ne yapmamız gerektiğini tarif ediyorlar. Onların tarifleriyle biz sanayileşme sürecimizi tamamlayıp 10 bin dolardan 25 bin dolara hiçbir zaman gelemeyiz, onların malını satın aldıkça, standartlarını kabul ettikçe biz onlardan 10 adım geriden gitmeyi kabullenmişiz demektir. 

►Kamu alımlarında bürokrasi yeni getirilen kurallara uyuyor mu? Bugün AB küçüklere birtakım avantajlar, farklılıklar ve pozitif ayrımcılık yapın diyor. Bunu kendi sanayimizi geliştirmede araç olarak kullanabiliriz. Genellikle bürokrasi “ben bununla uğraşmak zorunda değilim, şu tarihte bitirmekle görevliyim” diyerek yerli olmuş yabancı olmuş buna bakacak zamanı olmadığını belirtiyor. Bunu başka birinin planlaması lazım. Bu da şu anda Türkiye’de bunu yapabilecek bazı şeyler konuşuluyor. Bunun her bakanlık düzeyinde yapılması veya bir bakanlığın bunu alıp Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nda (SSM) olduğu gibi, Sanayileşme Müsteşarlığı, bakın Sanayi Müsteşarlığı demiyorum, sanayileşme ifadesini özellikle kullanıyorum. Yönetmeliği beklenen işbirliği programı buna büyük ölçüde cevap veriyor. Niye bekliyoruz bunu bilmiyorum. 

SSM gibi müsteşarlık kurulmalı 

►Bu müsteşarlık tam olarak ne yapacak? 

Savunma Sanayii Müsteşarlığı, sektörün 5-10 yıllık ihtiyaçlarını belirleyerek alımlarını buna göre yapıyor. Sektörde yerli ürün oranı çok ciddi miktarda artış gösterdi. Biz bunu sivil alanlara niye aktarmayalım? 

Türkiye 70 milyar dolarlık rüzgar santrali yatırımı yapılacak. Bunun lisansını verirken, ülkede nasıl üretileceğini öngörmeden verilmemeli. Böyle yapınca da tamamı yurtdışından alınıyor. HES’lerde de aynı şey. Nükleerin tamamını neredeyse dışarıdan alıyoruz, yerli için pay ayrılsa da son derece basit şeyler bizden alınıyor. Adam çimentoyu istese de dışarıdan alamaz zaten. Burada iş bilen insanların sıkı teknolojik pazarlık yapmaları gerekiyor. Maalesef savunma sanayiindeki aklı diğer alanlarda göremiyoruz. “Satın alalım, yapalım bir an önce hizmete açalım” mantığı var. Böyle olursa Türk sanayisi nasıl gelişecek. 

Dünya 10 bin dolarlık gelirden 25 bin dolara 30 yıllık süreçte, stratejik akılla geçebilmiş. Bunun da tek kaldıracı kamu alımları. Gelişmiş bütün ülkeler geçiş sürecinde kamu alımlarını kaldıraç olarak kullanmış. Bunu serbest piyasadan bekleyemezsiniz. Aksayan tarafı varsa siz katlanacaksınız, kamu yararına yapıp ülkenizi taşıyacaksınız. Güney Kore bunu açıkça yaptı. 

►Kamu alımları stratejik olarak nasıl tasarlanacak?

Bizim de ülkemizde en çok üzerinde durmamız gereken, kafa yormamız gereken, kamu alımlarını stratejik olarak tasarlayıp, sanayileşmesini gerçekleştirebiliriz. Sanayileşmiş ülke olarak görünüyoruz ama ürünlerimize baktığımızda yüksek ve orta teknolojileri henüz yapamıyoruz. İhracatta ileri teknoloji ürünün payı yüzde 4’ü bulmuyor. Başkalarının yapmadığı, yapmak istemediği alanlara bizi zorluyorlar. Gelişmiş ülkelerin uğraşmadığı, çevreye duyarsız işleri yapmaya zorluyorlar. OSTİM’de büyük ölçüde fason imalat yapıyoruz. Teknolojik üretim yapan, mühendislik firmalarımız var. Ancak geneline baktığımızda başkalarının tasarladığı, resmin çizdiği ürünlerin işçiliğini yapıyoruz. Otomotiv sektörü de mevcut yapısı aynı, değerli üretiyoruz ama katma değer üretemiyoruz. İşçiliğimizi satıyoruz, teknolojik ürünleri dışarıdan alıyoruz. Kaliteli işçilik iyi, ancak biz katma değer üreteceksek, para kazanacaksak başka şey yapmamız lazım. Paradigmayı değiştirmemiz gerekiyor. Stratejik sıçrama noktalarında, ne pahasına olursa olsun, kendi santral ve rüzgar türbinlerimizi yapmamız gerekiyor. Kamu, üniversite, sanayi hep birlikte odaklanmamız gerekiyor. 

Bu iklimi ve stratejiyi oluşturmak gerekiyor. Başkalarının teknolojik ürünlerini alıp, monte edip, tüketen durumdayız. Bu mantıkla burayı aşmamız mümkün değil, stratejik akıl koymamız gerekiyor.

►Bahsettikleriniz aslında yıllardır Türkiye’de tartışılan genel bir sorun….. 

Ben 1975 yılında bunların konuşulduğu ortamda yetiştim. Benim mühendis olarak çalıştığım dönemde Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın 1977 yılında hazırladığı bir kitap var. Çok önemli hedefl er ortaya konulmuş, dünya analizlerine yer verilmiş. Konya’da TÜMOSAN, Ankara’da TEMSAN kuruldu. Türkiye’nin kendi türbinlerini yapsın diye kuruldu. Oysa günümüzde biz piyasayı satın almaya bıraktık ve halen bitiremiyoruz. Yabancılar en güzelini yapıp son teknoloji diye bize satıyor. Bilgiyi, teknolojiyi kimse ikram etmez. Yabancıların yaptığı hızlı trende arıza oldu, teknolojisine bakalım dedik bize göstermediler. Bugün ithal rüzgar türbinin çatısına bizi çıkarmıyorlar. 

Sanayileşme seferberliği çağrısı

►Peki, model nasıl olmalı size göre, devletin şirket kurması mı?

Hayır öyle yapmasın. Bugün raylı sistemleri konuşuyoruz. Önümüzdeki rol model bu. Bugüne kadar raylı sistemlerde 20 marka Türkiye’ye satış yapmış. Şartnameyi firmalar yazmış, belediyeler de ona göre ihale yapmış. 

Benim önerim, Türkiye’deki yetkin mühendisleri, sanayicileri toplayalım, kullanıcıları bir araya getirelim. Yani bir sanayileşme seferberliği başlatalım. Bunun altyapısı da çok uygun. Bunu organize edecek stratejik akıl oluşturalım. Devletin lazım olduğu yer burası. Bir seferberlik gibi başından sonuna tanımlı strateji ile yapmamız lazım. Bunların hiçbirisini başka ülke ikram etmez. 

Sonuçta biz üretiyoruz ama alıcı devlet. Devlet beni dinlemezse bizimki bir yere kadar gidebiliyor. Devlet satın alma konusunda yine serbest piyasa şartlarında gerekli şartları belirleyerek ihaleye çıkarsa, bunu özel sektörde üretecek çok girişimci bulursunuz. Eğer yabancı yapmak istiyorsa, yine Türkiye’de yapsın. Otomobilde fırsatı kaçırmışız, burada kaçırmayalım, Rüzgar, hidrolik, termik ve güneşte aynı şeyler var.

Sulamada kullanılan güneş panellerinin tamamı Türkiye'de üretilebilir

Güneş ile ilgili Tarım Bakanlığı’na ve Kalkınma Bakanlığı’na güzel bir model önerdik, diğer bakanlıklara da ulaştırıyoruz. Şu anda devlet kırsal kalkınmada kendi sulama amaçlı tarlasını sulayanlara güneş panelleri veriyor. Bunun bileşenlerinden, cam ve diğer bazı parçalarını yapıyoruz. Esas can alıcı hücre kısmını yapamıyoruz, esas para da burada. Güneş panelinin parasının yüzde 75’ini yurtdışına gönderiyoruz. Tarım Bakanlığı çiftçiye zaten panel parasının yüzde 60’ını hibe olarak veriyor. Biz de bu hibe yerine doğrudan paneli bakanlığın alarak çiftçiye vermesini öneriyoruz.

Türkiye bugüne kadar pazar gücünü kullanamadı

Bunu yapan yabancı firmaya alım garantisi verirseniz, o da üretimi burada yapacak, Ar-Ge ve teknolojisini de buraya taşıyacaktır. Türkiye bugüne kadar pazar gücünü kullanamadı. Teknik olarak sektörün tamamı yerlileştirilebilir. Üstelik burada panelin kullanılmadığı dönemde elde edilen enerji sisteme aktarılabilir. Bakın bir dönemler Devlet İşçi Yatırım Bankası vardı. Yurt dışındaki Türklerin sermayesini yatırıma dönüştürüyor, bu alanlarda kendi sanayisini kuruyor. Bunların hepsi hayata geçti. Kayseri’deki TAKSAN’ın ürettiği CNC tezgahları halen kullanılıyor. Bunların hepsini özelleştirerek ortadan kaldırdılar. Üretim şartıyla satış yapılamadı. TEMSAN sürünüyor, TÜMOSAN özelleştirildi başarılı şekilde çalışıyor.

Tüketici tüketmiyor, tükeniyor 2 bin 667 projeye 2,2 trilyon lira yatırım A Milli Erkek Basketbol Takımı finale kaldı Erdoğan'dan İstanbul Sözleşmesi açıklaması: Hiçbir anlamı yok Adalet Bakanı Tunç'tan kadına şiddete karşı 'sıfır tolerans' mesajı